Dünyanın kadim şehirlerinden biri, tarihî İpek Yolu'nun üzerinde, kara, hava ve demir yolu ağı ile dünyaya bağlanan bir şehir neden geri gider? Acaba bunun sosyal, kültürel, ekonomik sebepleri nelerdir? Bunun üzerinde kendimce bir şeyler karaladım. Konuyla ilgili tespitlerim aşağıdaki bilgiler demetidir. Bunlar:
1-Ticari geleneğin olmaması
Bir şehrin, bir bölgenin ekonomik ve sanayi gücünün olabilmesi alt yapısının bu işe uygun olmasına bağlıdır. İpek Yolu şehri olarak ticarî ürünlerin depolandığı, takas edildiği ve nakledildiği yer olmasına karşılık incelemeler gösteriyor ki tüccar zümresi tarih boyunca İranlı, Hintli, Arap, Hitaylı veya Uzakdoğulu oluşmuştur. 1930'larda İranlılar çekilince yerine Karadenizli esnaflar gelmiş, onlarda 1975'lerde çekilince ticari özellik büyük ölçüde yara almış, köylerden ve doğudan gelen esnaf ve sanatkarlık bilgisi az olan insanlar esnaflık yapmaya başlayınca ciddi sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Yerli ahali daha çok ara eleman, hizmet sektöründe kahvecilik, fırıncılık, lokantacılık veya rençpercilik yapmış, bunun sonucunda şehirde istikrarlı ticarî gelenek oluşmamıştır. Şehirde yapılacak bir araştırmada görülecektir ki; ticarî geleneği devam ettiren asırlık aileler yoktur.
2-Sanat ve Esnaflık Geleneğinin Köklü Olmaması:
Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf ve Sanatkârlar Odalarına kayıtlı 15.000'den fazla üye olmasına karşılık yapılacak bir araştırma gösterecektir ki bu kadar üye içinde dededen toruna intikal eden esnaf ve sanatkâr zümresi olarak hayatını sürdürenlerin sayısı 100'den fazla değildir. Geleneğin olmadığı yerde şehir, ülke veya dünya çapında marka çıkmaz, üretilemez, dolayısıyla ekonomik gelişmede sağlanamaz.
3-Birlikte İş Yapma Kültürünün Zayıf Olması:
Osmanlı ve Cumhuriyet'te bireysel olan ticari işler 1950 sonrası kolektif çalışmayı gerekli kılmış, bunun sonucunda bazı müteşebbisiler bir araya gelerek un, tuğla, ayakkabı fabrikası kurmuş, Aşkale, Oltu, İspir'de kömür ocakları açılmış, çorap üreten iki fabrika hayata geçirilmiştir. 1974 yılında kömür işletmeleri devletleştirilince bir araya gelme, iş yapma kültürü yara almış, ilerleyen yıllar her ne kadar bir kısım insanın bir araya gelmesiyle bir şeyler yapılmaya çalışılmışsa da DOYASAN Yağ Fabrikası, TEDAŞ'ın özelleştirilmesi, Şeker Fabrikasının satılması ve Dershaneler örneğinde olduğu gibi uzun ömürlü olamamıştır.
4-Üretme Alışkanlığından Yoksun Anlayış:
Ekonominin ana esası üretme olmasına karşılık burada başarılı olunamamıştır. Köylü tarlasını ekmekten, hayvan besicisi besicilik yapmamaktan, kömür işletmeleri kapanmaktan, süt endüstrisine dayanan mandıralar kapanmaktan, şeker pancarı üretimi özeleştirmeden kurtulamamış ve üretim büyük yara almıştır. Yeşil mercimeği ekmekten kaçınmış, patates üretiminde yaya kalmış, bal üretimini yani arıcılığı Karadenizli yetiştiricilere kaptırmışız.
5- Fabrikaları Satın Alanların Ekonomik Durumu:
1980'lere kadar az veya çok sanayileşme hamleleri olmuş, orta ölçekli 20 den fazla fabrika şehirde üretime geçmiş, ancak 1980 sonrası özelleştirme adına pek çok fabrika satılmış, hurdaya çıkarılmış, Erzurum da "Sanayi olmaz" anlayışı hakim düşünceye dönüşünce sanayileşme son bulmuştur. Özelleştirmede fabrikaları alanların fabrikatörlük geçmişi birikmiş sermayesi, bilim ve teknolojik alt yapısı olmadığı gibi bırakın ilave yapmayı işletme sermayelerinin olmayışı, işletme kültürünü bilmemeleri, bankalara dayalı kredi kullanmaları, hatta ne üreteceklerine bir türlü karar verememeleri neticeye çok ciddi olumsuz etki etmiş, işletmeler birer, ikişer devre dışı kalmışlar....!
6-Satıcının ve Alıcının Şehirde Üretilene Yanlış Bakması:
Şehrin zihin yapısı kaliteli ürün yapılsa bile sanayicisi, esnafı ve tüketicisi tarafından kabul görmemiş, neticede işletmeye sermaye yatıranlar iflas ederek yok olmuşlardır. Örneğin 1970'lerde mütevazi atölyelerinde üretilen el arabası esnafımız tarafından alınıp satılmamış, kapı komşusu bile komşusunun ürününü almamış, üretici malını İstanbul tüccarına satmış, İstanbullu tüccar sadece soğuk damgasını vurarak tekrar Erzurum'a gönderdiğinde alıcılar gördün mü? İşte araba dediğin böyle olur diyerek Erzurum'da üretilen el arabasını daha pahalı olarak almıştır. Başka bir örnekte Turalıoğlu Sacları Erzurum da üretilmiş, ama kendi esnafımız, inşaatçılar bu saçları almamış, İstanbul'dan gelen sacları tercih etmiş, böylece Turalıoğlu sac fabrikasının İstanbul'a taşınmasına sebep olmuştur.
Bir diğer örnek elektrik kabloların da görülmüş, Erzurum da üretilen kablolar alınmamış buna karşılık HES kablo tercih edilerek kendi üretimimiz baltalanmıştır. Şehir merkezinde ve Aşkale'de iki ayrı çorap ve çamaşır fabrikası kurulmuş, ne yazık ki üretilen ürünler önce İstanbul'a gitmiş, oradan tekrar şehre gelerek satılmış, bu durum maliyeti artırınca fabrikalar kapanmıştır. Dr. Cemil Çil ve ortaklarının kurduğu Döküm fabrikası, Efraim Güngör'ün kurduğu Ef-Gün Sanayi tesisleri müşterisizlikten kapanırken, Dedeoğlu Kazan Sanayi tarafından üretilen kazanları kurumlar ve inşaatçılar almamış, Trabzon'dan gelen Hür-SAN kazanları tercih edilerek üretimin dolaylı yoldan engellenmesi gerçekleşmiştir.
7-Siyasi Güç Şehir Ekonomisine Hiç Bir Katkı Sunamaması:
Günümüzde şehirlerin kalkınmasında siyasetin ve siyasilerin çok ama çok etkisi var. Beş yıllık planlar yapılırken güçlü siyasiler kendi şehirlerini bir adım öne çıkarmakta, kaynak ayarlamakta ve yatırımların şehirlerine yönelmesini sağlamaktadır. Atatürk Üniversitesinin kurulması Rıfkı Salim Burçak hocanın gayretiyle olduğu gibi Şeker Fabrikasının yapılması da yine dönemin siyasilerinin sempatik tavırlarından destek almıştır. Buna karşılık Erzurum Yem, Süt, Şeker fabrikalarının satılması, Tarım Aletleri Fabrikasının önce özelleştirilmesi, sonra kapatılması, Zirai Donatım Kurumunun tasfiyesi yine siyasiler eliyle olmuştur. Ne yazık ki her ilin siyasileri şehirlerine yatırım götürmeye gayret sarf ederken, 1980 sonrası bizim siyasilerimiz fabrikaların satılıp heder olmaları konusunda ciddi faaliyet gösterememişler, hatta destek olmuşlardır. Süleyman Demirel'le görüşmek isteyen ziyaretçiler örneği bu durumun açık teyit edilmesi değilmidir?
8-Göç Göç
Şehirlerin en önemli problemi göç alma veya göç vermektir. Erzurum için göç asıl problemdir. Tarlaları ekilmemekte, Yaylalarında sürüler otlamamakta, küçük işletmelerde kapanmaktadır. Bunun sonucu vatandaş çocuğuna iş bulma ümidiyle büyük kentlere gitmekte, giderken nesi varsa hepsini alıp götürmektedir. Böylece sermaye, beşeri güç, zihinsel güç ve yetişmiş insan gitmektedir. Bu durum şehrin, siyasi, ekonomik, kültürel ve demografik değişimine yol açmakta olup bir an önce bunun çözülmesi gerekmektedir.
9-Sonuç:
Yukarıda sıraladığımız nedenlerden dolayı şehir sosyo-pisiklojik hastalığa yakalanmış, kültürel kırıma, ekonomik yıkıma uğramış, sürekli beşeri varlığını kaybetmiştir. Bütün bunlara karışı yapılacak iş, şehrin zihin kodlarını değiştirmekle sağlanacağı aşikardır. Şehrin maraba kültüründen, gelene ağam, gidene paşam deme anlayışından, mahalle baskısından, yanlış dini söylemlerden kurtulmasıyla mümkün olacağını insanımıza anlatmakla sağlanabilecektir. Bunun için iki üniversitemiz, yetişmiş insan potansiyelimiz, siyasetle iştigal eden insanlarımız el ele, gönül gönüle çalışarak zihin değişimini sağlamaları gerekmektedir. Çünkü "gerçek zihinlerde şekillenir, gönüllerde zenginleşir, beyinlerde meyve verecek hale gelir, top yekun hareketle hayat bululur".
Bunu sağlayacak bilim adamlarına, din adamlarına, şehri savunan siyasetçilere ve gönlünü, yüreğini şehre adamış adsız kişilere şimdiden selam olsun.