Felaketler ve Milletin Miş Bağları!

Tabii afetler önlenemezler ama felakete dönüşmeden az hasarla atlatılabilirler!

1966 yılında olan Varto depremi büyük bir felaketti! 2394 kişi öldü! Erzurum’da da hissedilmişti, günlerce korku içinde kaldık, on bir yaşındaydım!

Her sene bir iki at arabası gelir, birkaç aile, akrabalarla Abdurrahman Gazi Türbesi’ne pikniğe giderdik. O sene kaptıkaçtı adını verdiğimiz bir çeşit minibüsle gidecektik; araç tutulmuş, hazırlıklar yapılmıştı! Varto depremi olunca Dedem; “Milletimiz öldü, insanlar can derdinde iken, bizim eğlenmemiz olmaz” diyerek, piknik programını iptal etti.

Hepimizin yüzleri asılmıştı; akşam da insanların bir kısmının yaraları varken, can korkusu taşıyorlar ve belki de enkaz altında yardım bekliyorlarken bizim piknik yapmamızdan daha kötü bir iş olamaz diye akşam açıklama getirdi.

Milletlerin başına gelen felaketler için bütün milletin üzülmesi, eğlence sayılacak işlerden uzak durması biraz da milleti birbirine kenetleyen bağların kuvveti ve insanlığımızla alakalıdır! Milletin bağları miş gibi ise; bu sosyolojik bir sorundur! Gerçek bağları güçlendirmek, medyanın, devlet eğitiminin, üniversitenin ve her aydın kişinin görevidir.

Yirmi sene kadar önceydi; bir cenaze için başka bir şehirde yaşayan bir akrabamın evinin önünde toplanmıştık; hoca dua ederken yandaki evin balkonundan müzik sesi duyuldu. Kimse bir şey demedi ama benim çok zoruma gitti, balkonun altına giderek balkonda gördüğüm orta yaş bir hanfendiye; cenaze duası bitinceye kadar müziği kesmesini rica ettim! Bana, “hayat devam ediyor, orada cenaze burada da düğün var, herkes gereğini yapsın” dedi; çok şaşırdım. Orada yabancıydım, baktım kimseden ses çıkmadı, ben de üstelemedim!

Bugün haberlerde felaketleri gösteren medya biraz sonra birkaç aşk arasında kalmış zavallı (!) kadınla inadına başkasıyla vakit geçiren mazlum erkek(!) aşklarını vermeye devam ediyor!

Burada bir nezaket, saygı, anlayış meselesi vardır. Ve bu üç büyük değer; ayaklar altındaydı! Başkalarının kederine saygı, anlayış, empati yapamamak için oldukça alt bir kültür yanında çok duygusuz olmak ve alt seviyelerde bir eğitime sahip olmak gerekirdi!

Duyarsızlık, ilgisizlik gerçekten çok büyük problemlerdir.

Şanslı ülkenin insanları çok daha duyarlıdırlar!

Duyarlı olmakla ülke kazanır! Çünkü insanlar felaket durumlarını önemsediler mi; daha çok gündemde tutarlar! Felaketin sadece takdir olmadığını, kulların üzerine düşeni yapıp yapmadıklarıyla daha çok ilgilenirler. Hatalar varsa; yönetici olup, sorumluluğu yeterince üzerine almayan insanlar eleştirilir, gerekirse adalete şikâyet edilir, daha sonraki yönetici veya sorumluların daha çok bilgi, akıl kullanmaları için zemin hazırlanır!

Akıl ve bilgiden rant veya tesadüfler lehine taviz verilirse; felaketlerin elbette boyutları büyük olur! Yapılanmalar, planlanırken çok dikkatle ve titizlikle meydana gelebilecek felaketler düşünülmelidir. Akıl ve bilgi başka ne işe yarar? Devletin en önemli görevi denetlemedir, yapılan herhangi bir işin sorumluları elbette bağımsız hareket edemezler, devlet otoritesi kendini her işte hissettirmelidir. Ruhsat aşamasında yaptıran, yapan, belediyeler ve devlet denetleme kurumları sorumludurlar. Sorumluluklar göz ardı edildiğinde takdir diyerek geçme alışkanlığını terk etmeliyiz!

Tabii afetler önlenemezler ama felakete dönüşmeden az hasarla atlatılabilirler!

Akıl ve bilgi kullanarak, daha bilinçli insanların, daha titizlikle sorumluluk alacak kişilerin omuzlarına yük yüklenebilir!