FİLOZOFÇA YAŞAMAK ÜZERİNE

Felsefe eserleri, Mantık ve bireysel merakla felsefe okumaları hariç büyük oranda Osmanlı Devleti’nde Kanuni Sultan Süleyman devrinden başlayıp 1900’lerin başına kadar yaklaşık 350 yıl medreselerden, saraylardan, ilim meclislerden, mabetlerden, tekkelerden ve kışlalardan kapı dışarı edildi. Bugünde bu anlayış devam emektedir. eserlerini siz kapı dışarı ederseniz hayat da sizi kapı dışarı eder. Çöküşünüzü ağıtlarla kutlarsınız. Bundan tam 1100 sene önce uzaklardan seslenen filozof Ebu Bekir Razi’nin dediklerine kulak kabartmamız için bu bilgiyi sizlerle paylaşmak istedim. Filozoflar bizleri ahlaktan, inançtan uzaklaştırır diyen kötü niyetli cahillere bu yazım ithaftır.

Razi miladi 856 yılında Rey kentinde doğdu, Halife Müktefi Billah’ın daveti üzerine Bağdat’ta gitti. Sonra Rey’e döndü. Rey hastanesini başhekim göreviyle idare etti. “Tıpta göz boyamacılık, hokkabazlık, sahtekarlık ve kehanet yoktur” görüşüyle sahte hekimlerden uzak durulmasını salık veren Ebu Bekir Razi’dir. 925 yılında Rey’de vefat etti. 69 yıllık ömründe 200’e yakın eser kaleme aldı. Bunlardan birisi de Filozofça Yaşama adlı eseridir. Yazımın başlığı bu eserin başlığıdır.

Razi bu eserinde toplumunun felsefe ve filozof konusunda nasıl bir anlayışa sahip olduğunu ortaya koyar. Demek ki Rey kenti ve çevresi filozof çıkaran bir kent olduğu içindir ki filozof ve felsefe üzerine tartışmalar yapılıyor. Rey kenti Büyük Selçuklu Devletine daha sonraki yıllarda başkentlik yapacaktır. Nereden nereye geldik.

Bazı düşünür ve kültürlü kişiler Razi’yi toplumla içli dışlı olduğunu, sosyal hayatın çeşitli yönleriyle ilgilendiğini görünce filozofça yaşama tarzından ayrıldığını öne sürerek eleştirmişlerdir. Razi buna itiraz ederek hayatın içerisinde olmayı yeğlemiştir. Filozof züht hayatını önermez.

Razi’ye göre dünyanın geçici haz ve elemi kalıcı ve sonsuz olan hayata tercih edilmemelidir. Ruh alemine yükselmeyi engelleyen bedeni hazlar peşinde koşmak veya dünyevi nimetlerden aldığımız hazdan daha fazla bir eleme katlanmak bizlere yaraşmaz. Bunların dışında kalan normal hazlardan nasibimizi almamızda bir sakınca yoktur.

Aklın ve adaletin hükmüne göre bir insanın başkasına acı ve ıstırap vermeye hakkı olmadığı gibi kendi nefsine de acı vermeye hakkı yoktur. Bu anlayışına Razi şu örnekleri verir: “Hintlilerin Allah’a yakın olma arzusuyla cesetlerini yakmaları, çiviler üzerine yatmaları; Maniheistlerin cinsel ilişkiden uzak kalmak için kendilerini iğdiş ettirmeleri, aç susuz kalmaları ve su yerine sidik içerek kendilerini kirletmeleri; Hıristiyanların dünyadan el etek çekerek manastırlara kapanmaları; birçok Müslümanın mescitlere kapanarak çalışmayı terk edip az ve basit yiyeceklerle yetinmeleri, kaba, kirli, pespaye elbiseler giyinmeleri. Bütün bunlar, insanların kendilerine reva gördükleri zulüm ve işkencedir ki, bundan daha büyük bir işkence düşünülemez.

Yine ona göre aklın ve adalet anlayışının gerekli görmediği zulmü, can almayı ve Allah’ın gazabına yol açacak her türlü aşırı davranışları reddetmek gerekir.

İnsan kendisine zararı dokunmayacak kadar yemelidir. Açlığını gidermenin ötesinde zevk ve lezzet almak amacıyla yememelidir. Bedenini incitmemek şartıyla, teninin dayanabileceği kadar basit giyinmeli, kendini aşırı sıcak ve soğuktan koruyacak barınakta oturmalıdır. Süslü, göz alıcı ve kıymetli konaklarda yaşamamalıdır. Geniş mali imkanlara sahipse, zulüm ve haksızlık yapmamak, aşırı kazanç hırsıyla kendisini yormamak kaydıyla gösterişli bir hayat sürebilir. Ancak Hintlilerin, Maniheistlerin, rahip ve sufilerin tercih ettiği çok sefil bir hayatı tercih etmek ise filozofça yaşayışın dışına çıkmaktır. Eğer böyle normal yaşayıştan ayrılırsa yok yere Allah’ı öfkelendirmeyi ve filozofluktan kovulmayı hak etmiş olur. Aynı durum en yüksek hayat seviyesi aşıldığında da söz konusudur.

Razi; “Bugüne kadar- Allah’ın yardımıyla- filozof adına yaraşmayacak hiçbir davranışta bulunmadım,” der. Çünkü ilim ve amel gibi felsefenin her iki alanda eksiği bulunmak yani bir filozof için bilinmesi gerekeni bilmemesi veya yapılması gerekeni yapmaması onun filozofluktan azledilmeyi hak etmesi demektir. Hamdolsun Allah’a, O’nun lütuf ve irşadıyla biz bu kusurlardan uzağız. “Yaşayışın felsefeye uygun bir yaşayış değildir”dedirtecek bir davranışta bulunmadım. Evet sarayda bir hekim ve danışman olarak bulundum. Sarayda hükümdar hasta iken tedavi ettim. Hükümdarın sağlığı yerinde iken ona düşüncemi söyleyerek halkın yararı için yol gösterdim.

Ne mal biriktirmek ne de saçıp savurmak gibi bir tutkum oldu. İnsanlarla çekiştiğim, onlara zulüm ve haksızlık ettiğim de görülmemiştir. Dahası, tam tersi bir davranış içinde bulunduğum ve haklarımın birçoğundan feragat ettiğim bilinmektedir. Yeme, içme ve eğlence hayatıma gelince, bu hususta aşırılığa kaçmadığımı beni tanıyanlar çok iyi bilir. Giyecek, binek, hizmetçi ve cariye gibi konularda da aşırılıktan uzak yaşadığımı herkes görmektedir.

“Beni tanıyanlar bilir ki ilme karşı olan sevgim, tutkum ve bu yoldaki çalışmalarım gençliğimden beri aralıksız devam etmektedir. Okumadığım bir kitap, karşılaşmadığım bir ilim adamı bulunsa, büyük bir zarara uğramam söz konusu olsa bile her şeyi bir kenara bırakıp mutlaka o kitabı okurum ve o bilgini tanırım. Bu alandaki sabırlı çalışmalarım neticesinde bir yıl zarfında müsvedde olarak 20.000 varaktan fazla yazı yazdım. Ulaştığım bu bilgi düzeyi filozof adını almama yetmiyorsa, keşke bilseydim, şu çağımızda bu isme layık olan kimdir!”

Sahip olduğum bunca meziyetlere rağmen bu kişiler amel açısından hala beni filozof rütbesinin altında görüyorlarsa ve onlara göre filozofça yaşama tarzı benim anlattığımdan başka bir şeyse; o halde bunun nasıl olduğunu bizzat göstererek veya yazarak ortay koysunlar. Eğer ortaya koydukları değerli bilgi ise kabul edelim. Yok eğer hata ve eksiklerini tespit edersek reddedelim. Bir an için diyelim ki, amel konusunda yetersizim; peki bunca ilim konusunda ne diyecekler. Bu alanda da beni yetersiz buluyorlarsa o zaman kendi görüşlerini ortaya koysunlar. Biz de üzerinde düşünüp kendilerine katılalım veya yanlışları varsa gösterelim.

Yine de yaşayışımda filozofça yaşantın yok derlerse, ilim konusunda yeterli buluyorlarsa yapılacak en doğru hareket yaşantıma bakmayıp ilmimden istifade etmeleridir. Şairin dediği gibi:

“İlmimi al kullan, işine yarar, Eksikse amelim sana ne zarar.”

Son söz olarak Razi şu düşüncesini ortaya koyar: “Allah’a en yakın insan; en bilgili, en adil, en merhametli ve en şefkatli olandır. Felsefe, insanın gücü yettiği ölçüde Allah’a benzemesidir. Filozofça yaşamak da budur.