Anadolu insanı ne yazık ki, fakirliğin kıskacından bir türlü kurtulmayı başaramadı. Tarih boyunca bitmeyen savaşlar, sanayi devrimine ayak uyduramama, Avrupa hayranlığı, beceriksiz yönetimler gibi sebeplerden dolayı milyonlarca insan fakirleşti. Günümüzde ise, köyden kente göç, pahalılık, istihdam alanlarının yetersizliği, alım gücünün azalması, lüksten taviz vermeme neticesinde her geçen yıl fakir sayısı artıyor. Umudun adresi ise devlet…
Ülkemizde 2019 yılı sonu itibariyle fukara sayısı 10 milyon 171 bin kişi. Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde (Erzurum, Erzincan, Bayburt) yoksul sayısı 250 bin kişi. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; Doğu Anadolu bölgesi illeri içerisinde fukara sayısı Malatya'da 78 bin, Erzurum’da 107 bin, Ağrı'da 111 bin ve Van'da da 177 bin kişi. Yani bu insanlar, devletin sosyal yardımları ile hayatlarını idame ettiriyorlar.
Fakirlik tarih boyunca yakamızdan düşmedi dedik ya, işte geçmişte devletin vatandaşına yaptığı yardımlardan bazıları; ‘’Yıl 1943 Fakirlere ucuz ekmek verilmesine dair kararname imzalandı. Yıl 1945 Fakirlere ampul dağıtılacak. Yıl 1946 Fakirlere Zeytinyağı verilecek. Yıl 1949 Fakirlere kömür dağıtılacak. Yıl 1955 Fakirlere kişi başı 250 gram şeker dağıtımına başlandı. Yıl 1957 Fakirlere gaz yağı dağıtımına karar verildi’’.
Bugün ise devlet adeta doğana beşik, ölene mezar oluyor. Gıdadan giyime, yakacaktan, nakdi yardıma kadar hemen hemen her alanda fakir fukaraya yardım elini uzatıyor. Buna karşın ‘’Ekmek elden su gölden’’ anlayışı da toplumun önemli bir kesiminde yok değil hani. Ancak işin aslı, gelirin adaletsiz dağıtımından kaynaklanıyor. Azınlık bir kesim varlık içinde yüzerken, geriye kalan çoğunluk kıt kanaat geçinmek zorunda kalıyor.
Taşlama ve hiciv ustası Neyzen Tevfik (Tevfik Kolaylı) 1950’li yıllarda memleketin fukaralığını bakın ne güzel özetlemiş;
‘’Ekmek herkese yetecekti aslında,
Tarlaya karga dadandı, ambara fare,
Fırına hırsız, memlekete harami’’…