Çağı yakalamak gibi bir hedefimizin olduğunu düşünerek dün ile bugünün arasındaki gelişmişlik mukayesesini yapıyorum.
Nereden nereye gelmişiz? Dünya nerelerde?
Arada elbette büyük fark var, gelişmiş, büyümüşüz.
Fark etmesek de olumlu olan şeyler oldukça sevindirici geliyor bana!
Çelişki; sevinçle, burukluk arasında; siyahla beyaz gibi?
İlerleme, gelişme konularını düşünürken de hızımızın yavaşlığından ziyade sisteme ilave edemediğimiz uzmanlara görelik ve profesyonellik anlayışımız her şeyi berbat ediyor!
Mesela: Uluslararası olduğunu düşünen ve savunan bazı üniversitelerimizden bazı akademisyen dost veya arkadaşlarla konuşuyorum; eyvah eyvah diyorum!
Mimarlık mühendislik fakültesi olan ve içinde hocaların, asistanların olduğu bir üniversite içerisinde bir bina yaparken üniversite dışından bir mimar veya mühendis kullanıyor?
Bunun adı; kendine güvensizlik olabilir mi?
İletişim Fakültesi’nde bir Profesör Hocamıza soruyorum, “Fakülte içi iletişiminiz nasıl”?
“Daha berbat olamaz, sıfırın altında” diyor!
Açıklaması; bilgi hayata geçmiyor!
Aynı üniversite içerisinde bir fakülte kendisine bir müze yapmak istiyor; müzecilik hakkında dışarıdan bir bilgi alma gereği duymuyor! Müzeye “biçerdöver” nereden nasıl girecek kaçıncı katta sergilenecek?” sorusu cevapsız kalıyor!
Uluslar arası bir fakülte diyoruz; alafranga tuvaleti yok!
Daha kötüsü engelli insanlarımıza hareket kolaylığı sağlayacak ne merdiven ne asansör ne tuvalet mevcut!
Engelli öğrencilerimizi laboratuara veya bir kat yukarıya diğer arkadaşları omuzlarında taşımak zorunda kalıyorlar!
Öğrenci yurtları da aynı düzeyde ve ilgisizlikte!
Teknoloji, konfor yakınında bile değil!
Üniversite içi trafik içler acısı, soldan daralan yollar, solda seyreden aracı kaza yapmak için adeta çaresiz bırakıyor!
Trafik denince içim tuhaf oluyor; aklıma dünyada eşi emsali olmayan bir köprü aklıma geliyor!
Tortum yolu üzerinde Soğucak (Soğuk Çermik) Köyü yakınındaki köprülü kavşaktan söz ediyorum!
Üst tepe noktasında sola dönüşü olan bir köprü!
Nenehatun Köyü yanındaki köprüyü iki defa yıkıp yaptılar, hala güvensiz!
Havaalanına dönen köprü de, Ilıca’dan sonra Çevreyolu’na dönen köprü de tehlikeli ve kullanışlı değil!
Şehir içindeki Sanayi’ye dönen de dönmeyen yer altı köprüleri de tehlikeli!
Bu köprüleri yapmak gelişmişlik ise; çağa uygun yapmamak, güvenli yapmamak da geri kalmaksa çelişki; uygun kafayı bulamamakta yatıyor!
Bir sürü devletin parasıyla yapılmış olup da şimdi metruk halde olan binalar, yıkılıp yeniden yapılan köprüler maliyetlerinin bedelini bu vatandaşın cebinden almıyor mu?
Erzurum’a hatırladığım kadarıyla üç defa yolcu terminali yapıldı!
Hâlbuki o terminali yapan kafa bir defa Trabzon Otobüs Terminal’ine bakıp aynısını yapsaydı; iki defa daha yapılmasına gerek kalmayacaktı!
Türkiye’de otobüs terminali ayrı yerde, semt garajı ayrı yerde bir il var mıdır?
İster seçilmiş, ister atanmış; problem, iş yapacak ve üretecek beyni seçememekte!
Problem; hayatta acemi ve bilgisi eksik olanlara teslim olmak!
Hata, bilgi dünyasında bilgiyi kullanacak kafayı bulamamak!