Son zamanlarda beni en çok sıkan filmdi İstanbul Masalı filmi. Sinemadan soğuttu neredeyse. Hem de Halit Ergenç, Tuba Büyüküstün ve Nejat İşler gibi usta oyuncuların başrolünü oynadıkları o film ne kadar kötü bir filmdiyse Erzurum-Hacettepe maçı da o kadar kötü bir maçtı. Bir kere şunu açıkça söyleyeyim. BB Erzurumspor belki 2 puan kaybetti ama izlemeyenler için bu maç kesinlikle kayıp değildi. Kendilerine sakın ola kızmasınlar. Kaybettikleri bana göre hiçbir şey yoktu. Kardelen’e niye maçı vermediler diye de boşuna küsüp darılmasınlar, haklarından hayırlısı buymuş demekki!
***
Genetiği ile oynanmış sebze ve meyveler gibiydi Erzurum takımı. Tadı-tuzu yoktu. Doğru dürüst üst üste 3 pas yapamadılar. Ne geniş alan bulabildiler ne de dar alanda bir şey yapabildiler. Hoş geniş alan bulsalar da bina inşa edecekleri yoktu, çadırda yaşamaya alışmışlardı bir kere! İki tane direkten dönen topu olduğuna bakmayın, koca 90 dakika içinde bir tane adam akıllı bir hücum organizasyonu yapamadı. Hatta bir ara düşündüm, hoca olmasa nasıl oynardılar diye. Herhalde bundan farklı olmazdı. Sizin ne gördüğünüzü ve ne düşündüğünüzü bilmiyorum. Hasankaleli olduğumdan ötürü olabilir, farklı onbir çıkarma dışında teknik direktör dokunuşu ben göremedim! Erzurum’un kötü oyununda elbette ki rakibin oyunu orta sahaya yığmasının, cesur olmasının ve çok adamla üçüncü bölgede bulunmasının da rolü olabilir.
***
Dünkü maçta en çok hayret ettiğim Halil İbrahim oldu. İstanbul Masalı filminin oyuncuları gibiydi! Direkt kafadan şampiyonlukla beraber Halil İbo da gitmiş, en çok ona üzüldüm. O kalsaydı bari! Başkanı, hocası ve santraforu gibi sanki o da cezalıydı ve acemice gördüğü sarı kart aldığı pozisyonun dışında bir de 80’de oyundan çıkarken görebildim onu. Kaptan olarak sahaya çıkan Nobre yine çok çalışkandı ama ne edeyim ki bir tane hava topu dahi alamadı. Sahada oynamaya hevesli bir Nobre vardı ama yeri dardı!
***
Daha önce de dedim ya. Mehmet Albayrak bu takımın her şeyi değil belki ama çok şeyi. Dün gözlerimiz onu aradı durdu. Albayrak olsaydı o savunma oyuncuları Trump gibi o kadar da rahat hareket edemezdi diye düşünüyorum. Gözlerimin aradığı bir diğer oyuncu da Fatih Gül idi. O da hem var hem yok gibiydi. Benim bildiğim Fatih Gül hem oynar hem de oynatırdı. Kendisi fırsat bulamadı ki oynamaya, arkadaşlarını da oynata! Oyundan alınırken seyircinin onu yuhalaması cezalı bir hocayı takımın başına getirmek kadar şık bir hareket olmadı! Hiç yakışık almadı doğrusu!
***
Erhan Çelenk’in oyuna dahil edilmesiyle birlikte ölü biraz canlandı ama fayda etmedi. Bu oyuncu ile bir-iki hücum imkanı bulduk ama sevinmek yersizdi. Çünkü olanlar hep ‘ölüm eyliği’ydi. Eslem, Savaş Taga, Erdem çalışkan isimlerdi. Ama eskstra bir şey yaptılar mı, tabiî ki yok. Savunma sıradan bir takım görüntüsü içinde oyuna hiç katkı sağlamadı, hata yapmadı ama riske de girmedi. 3 puanı daha çok istemesinden olsa gerek rakip takımın savunması ev sahibi ekibin savunma hattına göre daha önde oynamayı tercih etti. Gol çizgisinden çıkardığı top sayesinde alınan 1 puanda rol oynayan oyunculardan biri de Ferit oldu. Ferit de belki bir şey yapmadı ama çıkardığı o gol on numara beş yıldızlıktı.
***
Tamam anladık, Erzurum şu şu sebeplerden ötürü şampiyonluk trenini kaçırdı ama hiç olmazsa kendisini o soğuk ve yağışlı havada izlemeye gelen taraftarının huzurunu niye kaçırıyor, onu anlamıyorum. Aslında bu tür maçlar seyirci için özür maçlarıdır. Ama görüyoruz ki özürsü kabahatinden büyük. İnsanın iyi ki onca puanı almış olmasına play-off için sevinesi geliyor. Demek ki iş biraz baştan sıkı tutulmamış olsaydı bugün o kaybedilen 2 puana çok daha yanıp tutuşacaktık. Şimdi kaçan o 2 puan çok da tın görünüyor! Erzurum eğer şampiyonluğu kaçırdıysa bu dünyanın sonu değildir. Ligi Amed’in üstünde bitirmek de en az şampiyonluk kadar önemli olsa gerek!
O DA BİZLER GİBİ İZLEDİ- BŞ Belediye Erzurumspor’un başına getirilen teknik direktör Kemal Kılıç, benim gibi maçı tribünden izleyenlerden biriydi. İkimiz de önlü arkalı maçı seyrettik. Aramızdaki tek fark o locada olduğu için üşümedi, ben üşüdüm!