Hangi okuldu, kaçlı yıllarda pek emin değilim, edebiyat kitabımızda “görmek ve bakmak” la ilgili bir makale okuduğumu hatırlıyorum. Emel Sayın’ın icra ettiği bir şarkısı geliyor aklıma; “Öyle güzel ki gözlerin, bakmasını bir bilsen” diye sözleri vardı! (Sözleri Cemal Bora, bestesi Yılmaz Yüksel’e ait).

Bakmak önemli demek ki; bakamadın mı gözlerinin güzel olması da işe yaramıyormuş!

Şu göz, yok aşk işi nereden aklıma geliyor; gözler, bakışlar derken; konu dağılıyor, resmen ben de dağılıyorum! Yazı rayından çıkıyor bu sefer(!)

Okulda bir arkadaşımız vardı. Bu arkadaşımızın her konuya verdiği tek örnek; görmek ve bakmak arasındaki fark veya bakmazsan göremezsin, ya da tam da tersi göreceksin ki bakabilesin gibi bir döngü içerisinde örnekler verirdi.

Gel gör ki; aradan yarım asır geçti, ben ne arkadaşımı unuttum, ne örneğini! Düşünüyorum da aslında; ne kadar önemliymiş, bir şeyi görmek! Mesela havada yüzbinlerce fırsatlar yağıyormuş, görüp, bakmasını bilenler yakaladılar, çok kişi ıskaladı veya ıskalayanlar çok oldu. Belki de hala aynı fırsatlar var ama görenler sınırlı sayıdalar.

Görmesini bilmek, bakmasını öğrenmek kesinlikle bir eğitim işi. Entelektüellik seviyesiyle alakalı bir iş. Okumak, düşünmek veya okuyan, düşünen bir kişiyi modellemekle bakış açısı genişliyor, ufuklar açılıyor. Bir ufuk frekansı yakalamak da önemli tabii ki!

Ustaca yaşamak esastır ve ustaca yaşamanın yüzeysel veya derin kuralları vardır elbette; mesela tehlikeleri görerek, facialar dünyasında hasar almadan veya en az hasar alarak yaşamaya çalışmak gerekir. Yoksa sakat kalabilir, ölebiliriz! Tolstoy; “Ne kadar zevk yüksekse risk de o kadar yüksektir” der; Hayat Üzerine Düşünceler kitabında. İşte ustalık burada riskleri önceden görebilmektir.

Ben demiştim! Bu çok defa duyduğumuz bir cümledir. Öngörüde bulunmak illa medyumluk gerektirmiyor, falcı olmanıza da gerek yok. Buz üzerinde altı düz ve naylon ayakkabı ile yürümeye çalışan insanın düşeceğini birçok insan tahmin edebilir. Dengesiz beslenen, çok yiyecek, abur cubur tüketen ve sonuçta aşırı şişmanlayan insanın kalp damar, kanser, şeker hastalığına yakalanması tesadüf olamaz! Sağlıklı yaşamanın kuralı, az yemek, doğru beslenmek, hareketli olmak, yürümek, yüzmek vs.dir. İşte, şişmanladığını veya sonunun hastalığa gittiğini fark etmek için de kendi durumunu görmen gerekir.

Birisinin ben demiştim gibi hoşumuza gitmeyen bir gıcık sözünü duymamak için; kendimizi, bedenimizi, çevremizi, dünyanın ahvalini, siyasileri, dinden geçinenleri, vaat edenleri, gelmişleri ve geçmişleri; suyun insanı boğduğunu, ateşin yaktığını, bugün dövdüğümüz çocuğumuzun yarın sorunlu olacağını ve ona bir gün muhtaç olabileceğimizi hep görmek, bilmek zorundayız. Dünyaya bakmasını bilenler, mutlaka buradaki tehlikeleri de görebileceklerdir.

Mutluluğu kendi kafasında göremeyen, içindeki duruma binlerce kişinin gıpta ettiğini göremeyen insan; kendisinden çok zor durumlarda olanlara bakmasını bilemeyen insan; gerçekten de mutsuzluğu hak etmiş insandır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.