Osmanlı devleti zor günler, zor aylar, zor yıllar yaşıyordu. Balkanlar cadı kazanı gibi kaynıyor, Karadağ, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan bağımsızlıklarını elde etmek, Osmanlıdan toprak koparmak için her kötülüğü yapıyorlardı.
Osmanlı devleti almış olduğu borçlar yüzünden iflasın eşiğine gelmiş, askerini, ordusunu doğru dürüst teçhiz edememiş, savaş meydanlarında yaralanan askerlerini tedavi edebilmek için Almanya, Fransa, İngiltere gazetelerine ilan vererek doktor ithal etme yoluna gitmişti.
Osmanlı devleti yeni anayasayı kabul etmiş, mecliste her etnik gurup kendi çıkarı için hareket ediyordu. Sultan II. Abdülhamit 35 yaşında daha tahta yeni oturmuş dünya kuvvet dengeleri konusunda ciddi sıkıntılar yaşıyordu.
1697 yılından II. Mustafa hariç hiçbir padişah savaş meydanlarında olmamış, yerine Serdarı Ekrem isminde paşaları göndermişti. Yine bu savaşın en önemli farklılığı savaş saraydan idare edilmiş, paşalara saraydan telgraflar gönderilerek savaş yönetilmeye çalışılmıştı. Bununun için 37 binden fazla telgraf çekilmiş, pek çoğu da cephedekilerin işini zorlaştırmıştı.
Savaş Kafkas ve Balkan cephelerinde meydana gelmiş neticede iki cephede de Osmanlı Orduları mağlup olmuştu. Savaş süresince 110.000 ila 140.000 arasında esir verilmiş, bunlarında % 55’inden fazlası ölmüş veya öldürülmüştü.
Ruslar Ayastefenos yani Yeşilköy’e kadar gelmiş, Doğuda Erzurum önlerine kadar ilerlemişti. Savaş sonunda çok ağır şartlar ihtiva eden Ayastefenos anlaşmasını imzalamış, İngilizleri devreye girmesiyle Berlin anlaşması ile Erzurum Rus işgalinden kurtulmuştu.
Osmanlı Devleti Ruslara savaş tazminatı olarak Kars, Ardahan, Batum’u vermiş ayrıca 390.000 Osmanlı altını borçlanmıştı.
Savaş sonunda Osmanlı devletinin omurgası kırılmış, Milyonlarca Müslüman Türk muhacir olmuştu. Kars yaylalarından, Pasin ovasından, Oltu, Ardahan ve Batum yöresinden akın akın muhacirler çok zor şartlar altında Sivas, Kayseri, Amasya, Çorum ve diğer illere göç ederken, Balkanlardan Rus vahşetinden Sırp ve Bulgar çetelerinden kaçıp canlarını kurtaranlar İstanbul sokaklarında perişan bir halde akıbetlerini beklemekteydiler.
Harp süresince üç şeyin haddi ve hesabı yoktu. 1-Hasstalığın, 2-Açlığın, 3-Toprak kaybının…. Paşaların anlaşamaması, ast-üst ilişkilerine, ehliyet ve liyakate bakmadan cephelere komutan atanması mağlubiyetin meydana gelmesinde etkili olmuştu.
93 harbi sonunda ortaya öyle acı bir manzara çıkmıştı ki muhacirlerin Edirne’de gömleği, Ayastefenosta eti, İstanbul’da dersi bile yoktu.
İşte bu acılı zaman diliminde Erzurum’da Dadaşların kadın, çocuk, genç, ihtiyar ve askerlerin direnişiyle Rus ordusu Aziziyede durdurulup geriye püskürtülmüş olası belki de tek sevinç kaynağı olmuştu.
Ancak milyon kilometre kareye yakın toprak kaybı, insan kaybı, asker kaybı çok büyüktü. Osmanlı İmparatorluğunun omurgası kırılmıştı. Acı olan da buydu.