Bir zamanlar şeker, çay, yağ, benzin, sigara, tüp gaz ve daha onlarca ürünü almak için kuyruklarda beklenirdi. O yıllar yaşandı ve geçti şükür ama millet yine kuyrukta..!
Ülkemiz ve özellikle de Türkiye’nin et deposu konumundaki Erzurum, 1980’li yıllara kadar bulunduğu coğrafyanın et tedarikçisiydi. Doğu ve Güneydoğu’da yetiştirilen küçükbaş ve büyükbaş hayvanlar Ortadoğu ülkelerine ihraç edilirdi. Canlı hayvan ticareti bölgenin geçim kaynağıydı. 1980’den sonra tarım ve hayvancılık kontrolsüz bir şekilde dışa açıldı. Yerli üretimi ithalatla terbiye etme anlayışı benimsendi. Hayvancılık azaldı, köyler boşaldı, besiciler büyük kentlere göç ettiler.
Bugün sadece, Adana, Ağrı, Ankara, Bingöl, Denizli, Diyarbakır, Erzincan, Erzurum, İstanbul, Sakarya, Sivas, Van ve Yozgat illerinde bulunan Et Balık satış mağazalarındaki görüntü, insanı karaborsa yıllarına götürüyor. Kasaptaki fiyatın neredeyse yarı fiyatına et satan devlet, kasapların birer birer kapanmasına neden oluyor. Sadece memleketim Erzurum’da 27 kasap kepenk indirdi. Oysaki devlet rekabet yerine kasaplara da aynı fiyattan, aynı şartlarda et verse ne kimse kuyruğa girecek ne de kimse rızkından olacak..!
EBK önünde kuyrukta bekleyenler, büyük ihtimalle bir zamanlar hayvancılık yapan ülkeye ve ihracata hayvan yetiştirenlerin kentteki çocukları, torunları. Bir kuşak önce hayvancılık yapanlar şimdi ithal et için kuyruk oluyor. Devlet eliyle oluşturulan bu kuyruk bir başka tehlikeye davetiye çıkardı. Etin fiyatı artınca, hazır yemek firmaları etin içine soya, hindi ve tavuk sakatatı karıştırır oldu.
Ülkemizde, yılda 35-40 bin ton soya üretimi yapılıyor. 2 milyon ton da alıyoruz. İthal edilen soyanın tamamı GDO’ lu… Yapay eti, hiç demiyorum bile. (‘Besici eve, yatay et sofraya’ başlıklı yazımda aktarmıştım).
Neyse haydi afiyet olsun..!