Son yıllarda artık yapılmıyor, eskiden her yıl illa ki olurdu:
“Türkiye’de en güvenilir kurumlar hangileridir?”
Çok merak ediyorum, acaba aynı anket bugün yapılsa (dün de zaten sıralamaya giremiyordu ama) Diyanet ilk beş yüz kurum içinde acaba ilk dört yüz doksan beşin içine girebilir mi!?
Hiç zannetmiyorum…
Şu hazin manzaraya bakar mısınız?
Bütçesi üç beş bakanlıktan daha fazla, personel sayısı ile de rekor üstüne rekor kırıyor!
Buna rağmen bu ülkede camiler, artık zorunluluk yüzünden yalnızca cuma, bayram ve cenaze namazları için vatandaşın kapısına gittiği mabetler haline geldi.
Diğer zamanlarda mahallenin ihtiyarlarının vakit namazları için en fazla iki saf oluşturduğu camiler, artık toplumsal hayatın vazgeçilmezleri değil. Çünkü camilerde her şey anlatılıyor, ama bir tek Allah’ın dininden söz edilmiyor.
Tıpkı televizyonda menkıbeler anlatarak İslam’ı anlattığını zanneden hocalar gibi…
İster sevin ister sevmeyin ama gerçek şu ki Diyanet’i Atatürk kurdu. Siz adını ağzınıza almayarak bir Şark kurnazlığı yaptığınızı zannediyorsunuz ya, emin olun ki bu millet size bilmem neresiyle dahi gülmeye tenezzül etmiyor!
Çünkü bu millet gördü ki eğer bu ülkede hakiki manada bir Diyanet teşkilatı olsaydı, bugün ülke bu şekilde dört bir yandan kendilerini Mehdi ve yarı Tanrı ilan eden meczuplarla dolup taşıyor olmayacaktı.
Görünürde izin veriyor ama içten içe niye bu kadınlar Cuma namazına geliyor diye hayıflanan bu Diyanet… Camilerde Kur’an- Kerim yerine bilmem hangi manyağın yazdığı risaleleri
“din” yerine hocalara okutan bu Diyanet…
Camileri içtimai hayatın bir nüvesi olarak kullanmak yerine, devlet memurunun mesai mantığıyla açıp kapatan bu Diyanet…
Hac farizasını artık kazanç ve mensupları için bir turizm haline getiren yine bu Diyanet…
Şimdi biz kalkmış soruyoruz ki:
Diyanet neden 30 Ağustas’ta Zafer Bayramı’nı anlatırken Gazi Mustafa Kemal Paşa adından söz etmedi?
Sizce de saçma sapan bir soru değil mi?
Bu Diyanet mi söz edecekti yani?
Şimdi anlıyor musunuz, İslam coğrafyasında neden en fazla tarikat, cemaat ve sahte din adamı yalnızca bizim ülkemizden çıkıyor?
Şimdi anlıyor musunuz, bu ülke niye bunca cami, bunca müezzin, bunca imam, bunca müftü ve bunca din görevlisine hatta bunca ilahiyat fakültelerine rağmen niye okur yazar olmayan
şarlatanlara “hocam” diye hitap ettiğini?
Diyanet’in bu tavrı elbette ki ne tesadüftür ne de dil sürçmesidir. Diyanet, bilinçli ve programlı bir şekilde milletin gönlünden Atatürk sevgisini çıkarıp yerine bilmem hangi esvablı şeytanı
yerleştirmenin çabasındadır.
Neyse ki ve çok şükür ki bu millet, Diyanet’ten daha şuurlu Müslüman olduğu için başına örülmek istenen belayı fark etti de bu yüzden camiden kaçarak ibadetlerini evinde iş yerinde daha huzur içinde yapıyor.
Diyanet böyle davranmaya devam etsin görün bakın cumaya da bayram namazına da gidenlerin sayısı hızla azalacak.
Ama milletin dini duyguları daha da kuvvetlenecek ve millet dine daha doğru bilgilerle ulaşacak.
Artık müezzinler ezan da okumaz, hocalar da zaten dayak kötek geldikleri camiye ayda yılda bir uğrar, müezzinle sohbet edip gider!
Hani Başkan Erdoğan bir gün canı çok yandığında demişti ya, “Hay sizin başınıza Tayyip Erdoğan kadar taş düşsün” diye…
Biz de diyoruz ki, ey Diyanet, seni zaten hiç mi hiç sevmiyorduk, içinde senin adın geçen camilere de kerhen geliyorduk, şimdi niye seni sevmediğimizi daha iyi anladık. Hay senin başına Atatürk kadar taş düşsün de sen de nasıl bir gaflet içinde olduğunu gör. Daha düne
kadar, FETÖ seni şebeke çevirmişti de senin gıkın bile çıkmıyordu. Şimdi sen aklınca tüm zamanların en büyük saltanatını yaşıyorsun ya, zannediyorsun ki millet sana hürmet ediyor.
Vallahi de billahi de yanılıyorsun.
Tıpkı Muaviye’nin yanıldığı gibi yanılıyorsun.
Ey Diyanet, sana kim ki derse Mustafa Kemal’i haşa ilahlaştır, Mustafa Kemal’e şirk düzeyinde iltifatlar et, inan ki bu millet onların karşısına dikilir. Kaldı ki Mustafa Kemal’in kendisi en önce böyle bir saçmalığı karşı çıkardı.
Fakat ey Diyanet, o cuma günü yani 30 Ağustos’ta “Başkomutan Atatürk’e ve silah arkadaşlarına rahmet diliyoruz” demiş olsaydın, muhterem Allah’ın cennetinde sana yer kalmayacağını mı zannettin, yoksa Allah’ın rahmeti sana tahsis edilmiş bir haktı da sen dilediğine rahmet edip dilediğini cehenneme atmaya mı memurdun ki, rahman kapılarını kilitleyip durdun?
Bu sorumu, Hac farizasına bilmem kaçıncı defa giden ama her defasında bize bayramlarda anayı babayı ziyaret etnenin faziletlerini anlatan Reis Bey’e soruyorum:
Hocam o büyük zaferin komutanı Mustafa Kemal Paşa mıydı, yoksa hocalarınız ve vaizleriniz tarafından anlatıla anlatıla bitirilemeyen bilmem hangi Emevi sultanları ya da sahte
peygamberler miydi?
Reis Bey, abarttığımızı düşünüyorsanız lütfen bir gün buyrun Erzurum’a bir Cuma günü gelin ve camilerdeki vaazları dinleyin.
Birkaç istisna hariç eğer içinde Allah lafzı geçene rastlarsanız ben tüm iddialarımı geri alacağım…
Lakin ümidim yok.
Zira siz zaten hakikati ve adaleti 30 Ağustos’ta yok sayarak, tercihinizi yapmış oldunuz…
Reis Bey, eğer teşkilatınız için ekmek elden su gölden olmasaydı da kendi iaşenizi serbest piyasadan kazanmak zorunda kalsaydınız sizi temin ederim ki değil Hac turizmi yapmanız yiyecek bir dilim ekmeğiniz dahi olmazdı.
Çünkü millet artık gördü: Başımıza gelen bunca belanın müsebbibi bu ülkede hakiki manada bir Diyanet teşkilatı olmayışıdır.
Haklısınız bu yüzden sizi en çok 30 Ağustos’un başkomutanı rahatsız ediyor!
Ne güzel, bilmem hangi efendi nereden nereye uçtu demek dururken, şimdi ne alemi var ilimden, hakikatten ve irfandan söz etmeye!
Haşim NURGAZİ - Palandöken
Editör