Yapılan açıklamada şöyle denildi:
"İnşaat Mühendisleri Odası depremi unutmama, unutturmama ısrarını sürdürmektedir. İMO, güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar da depremi unutmamaya, unutturmamaya, siyasi iktidarın görev ve sorumluluğunu hatırlatmaya kararlıdır. Bu salt, yapı üretim sürecinin asli unsuru olan meslek mensuplarının örgütü olmaktan kaynaklanmaktadır; toplumsal, kamusal sorumluluğun bir gereğidir.
İnşaat Mühendisleri Odası insanın refahını ve mutluluğunu temel almakta, güvenli ve sağlıklı yapılarda yaşamayı taviz verilemez temel bir hak olarak görmekte, yapı üretim sürecinin kâr esasına göre düzenlenmesine karşı çıkmakta, barınma hakkı kavramını, güvenli, sağlıklı ve nitelikli barınma hakkı olarak genişletmekte, mesleki-politik hattını bu görüşüne uygun oluşturmaktadır.
Bilindiği gibi, 15 yıl önce bugün Gölcük merkezli bir deprem meydan geldi. Başta Gölcük ve İzmit olmak üzere İstanbul`dan Sakarya`ya, Yalova`dan Bolu`ya oldukça geniş bir bölge depremin yıkıcılığına tanık oldu. Onbinlerce insan hayatını kaybetti, yüzbinlerce insan yaralandı; insanlar evsiz, hastanesiz, okulsuz kaldı; ülke ekonomisi telafi edilmesi mümkün olmayacak ölçüde ağır bir darbe aldı.
Deprem bilinen ancak yok sayılan pek çok gerçeği gün yüzüne çıkarttı: Tarih boyunca Anadolu coğrafyası sayısız depremle sarsılmış olmasına rağmen 1999 yılında depreme hazırlıksız yakalanmak başlı başına tuhaflığa işaret ediyordu. Anlaşıldı ki ülkemizde yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktı. Pek çok yapı kaçaktı ve mühendislik hizmeti almadan inşa edilmişti. 20 milyon olarak tahmin edilen yapı stokunun büyük oranlarda yenilenmesi, güçlendirilmesi gerekiyordu. İlgili mevzuat yetersizdi, yapı üretim süreci denetlenmiyordu, yapı malzemeleri nitelikli değildi. Toplumda deprem bilinci yoktu, afet anına ve afet sonrasına ilişkin merkezi, bütünlüklü planlama mevcut değildi. Bu sorunlar aynı zamanda deprem sonrası süreçte tartışma başlıkları olarak gündeme dâhil oldu. Özellikle tartışmalar yapı denetimi sistemi üzerinde yoğunlaştı.
Türkiye bir deprem ülkesidir, bir başka ifadeyle ülkemiz yer kürenin önemli deprem kuşaklarının üzerinde bulunmaktadır. Topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümü değişik derecelerde deprem tehlikesini yaşamaktadır. Büyük kentlerimiz ve sanayi tesislerimiz risk altındadır.
Bilinen ifadeyle; deprem bir doğa olayıdır. Doğa olayı olan depremin ülkemizde doğal afet gibi yaşanması ve bir türlü önlem alınmaması sorunun kaynağını oluşturmaktadır.
Defalarca yineledik, Marmara Depremi`nin 15. yıldönümünde bir kez daha tekrarlamak istiyoruz: İnşaat mühendisliği her zeminde ve her şart altında güvenli ve sağlıklı yapı üretebilen ve bunu örnek uygulamalarla kanıtlayan bir bilim dalıdır. Doğa olaylarının doğal afet durumuna geçmemesi ancak her yapının mühendislik hizmeti almasını sağlayacak bir sistem kurmaktan geçmektedir.
Depremin bir doğa olayı olduğu kabul edilmeli ancak denetimsizliğin neden olduğu olumsuzlukları "kader" gibi değerlendiren yaklaşım terk edilmeli, yer hareketlerine ve zemine uygun yapı üretmenin depremi tehlike olmaktan çıkartacağı gerçeği görülmelidir.
Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın iki temel yolu bulunmaktadır. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir. İkincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu azaltmayı amaçlamaktadır. İkincisi ise geleceği kazanmakla ilgilidir.
Mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, mevcut binaların güçlendirilmesi bağlamı beraberinde pek çok soru işareti taşımakta, özellikle kamu binalarının akıbeti hakkındaki bilinmezlik devam etmektedir. Ne yazık ki ülkemizde ayrıntılandırılmış yapı envanteri olmadığı için yapılarımızın olası bir depremde ne tür tepki vereceği bilinmemektedir. Ancak 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinde yapı stokumuzun iyi bir sınav vermediği açıktır. Bununla birlikte yapı stokumuzun yüzde 60`ının 20 yaş ve üzeri yapılardan oluştuğu, bunların büyük bölümünün ise ruhsatsız olduğu ve mühendislik hizmeti almadan üretildiği bilinmektedir.
Bu gerçeklik, "kentsel dönüşüm", "riskli yapı", "riskli alan" gibi kavramları, bunlarla ilgili yasal düzenleme ve uygulamaları gündeme taşımış, uzun yıllar deprem tehlikesine karşı önlem almayan, adeta insanları deprem tehlikesi ile karşı karşıya bırakan siyasi iktidar, tek çare olarak gördüğü kentsel dönüşüm projelerini başlatmıştır.
Siyasi iktidar, son dönemde gerçekleştirdiği değişikliklerle Meslek Odalarını etkisizleştirmiş, devre dışı bırakmış, Meslek Odası-üye ilişkisini kesmiş, bunun yanı sıra yapı denetim sistemini başıboşluğa teslim etmiştir.
Meslek Odalarının etkisizleştirilmesi ve devre dışı bırakılması, deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğinin anlaşılmadığının, işin ciddiyetinin kavranmadığının bir başka göstergesidir.
Oysa Meslek Odaları; toplumsal sorumluluğu gereği mesleki uygulamaları denetlemekte, mesleki niteliği yükseltmek amacıyla çalışmalar gerçekleştirmekte, üyelerinin sicilini tutmakta, üyeler tarafından gerçekleştirilen mesleki faaliyetleri kayıt altında bulundurmakta, yapı üretim sürecinin kanayan yarası olarak kabul edilen "imzacılığın" önüne geçmeye, üyelerinin ayıplı, kusurlu iş yapmasını önlemeye, sahte mühendisliğin önünü alınmaya çalışmaktadır.
17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 15 yıl geçmesine karşın hâlâ bu sorunları yaşıyor olmamızın, depremin her yıl dönümünde aynı sorunlara temas ederek kamuoyunun karşısına çıkıyor olmamızın nedeni bu anlayıştır.
Ancak unutulmamalıdır ki insanımızın canı, emek vererek sahip olduğu değerleri, sermaye gruplarının kâr hırsına kurban verilmeyecek önemdedir.
Bu nedenle İnşaat Mühendisleri Odası; güvenli ve sağlıklı yapılaşma sağlanana, yapı denetimin kamusal özelliği belirleyici olana, mühendislik hizmeti almadan üretilmiş tek bir yapı kalmayana kadar susmayacaktır.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak; her yıl olduğu gibi bu senede, depreme karşı halkımızı bilinçlendirmek amacıyla Yakutiye Kent meydanında 10:00 - 18:00 saatleri arasında "Fotoğraf Sergimiz" gerçekleştirilecektir."
"İnşaat Mühendisleri Odası depremi unutmama, unutturmama ısrarını sürdürmektedir. İMO, güvenli ve sağlıklı yapı üretimi sağlanana kadar da depremi unutmamaya, unutturmamaya, siyasi iktidarın görev ve sorumluluğunu hatırlatmaya kararlıdır. Bu salt, yapı üretim sürecinin asli unsuru olan meslek mensuplarının örgütü olmaktan kaynaklanmaktadır; toplumsal, kamusal sorumluluğun bir gereğidir.
İnşaat Mühendisleri Odası insanın refahını ve mutluluğunu temel almakta, güvenli ve sağlıklı yapılarda yaşamayı taviz verilemez temel bir hak olarak görmekte, yapı üretim sürecinin kâr esasına göre düzenlenmesine karşı çıkmakta, barınma hakkı kavramını, güvenli, sağlıklı ve nitelikli barınma hakkı olarak genişletmekte, mesleki-politik hattını bu görüşüne uygun oluşturmaktadır.
Bilindiği gibi, 15 yıl önce bugün Gölcük merkezli bir deprem meydan geldi. Başta Gölcük ve İzmit olmak üzere İstanbul`dan Sakarya`ya, Yalova`dan Bolu`ya oldukça geniş bir bölge depremin yıkıcılığına tanık oldu. Onbinlerce insan hayatını kaybetti, yüzbinlerce insan yaralandı; insanlar evsiz, hastanesiz, okulsuz kaldı; ülke ekonomisi telafi edilmesi mümkün olmayacak ölçüde ağır bir darbe aldı.
Deprem bilinen ancak yok sayılan pek çok gerçeği gün yüzüne çıkarttı: Tarih boyunca Anadolu coğrafyası sayısız depremle sarsılmış olmasına rağmen 1999 yılında depreme hazırlıksız yakalanmak başlı başına tuhaflığa işaret ediyordu. Anlaşıldı ki ülkemizde yapı stoku güvenli ve sağlıklı olmaktan uzaktı. Pek çok yapı kaçaktı ve mühendislik hizmeti almadan inşa edilmişti. 20 milyon olarak tahmin edilen yapı stokunun büyük oranlarda yenilenmesi, güçlendirilmesi gerekiyordu. İlgili mevzuat yetersizdi, yapı üretim süreci denetlenmiyordu, yapı malzemeleri nitelikli değildi. Toplumda deprem bilinci yoktu, afet anına ve afet sonrasına ilişkin merkezi, bütünlüklü planlama mevcut değildi. Bu sorunlar aynı zamanda deprem sonrası süreçte tartışma başlıkları olarak gündeme dâhil oldu. Özellikle tartışmalar yapı denetimi sistemi üzerinde yoğunlaştı.
Türkiye bir deprem ülkesidir, bir başka ifadeyle ülkemiz yer kürenin önemli deprem kuşaklarının üzerinde bulunmaktadır. Topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümü değişik derecelerde deprem tehlikesini yaşamaktadır. Büyük kentlerimiz ve sanayi tesislerimiz risk altındadır.
Bilinen ifadeyle; deprem bir doğa olayıdır. Doğa olayı olan depremin ülkemizde doğal afet gibi yaşanması ve bir türlü önlem alınmaması sorunun kaynağını oluşturmaktadır.
Defalarca yineledik, Marmara Depremi`nin 15. yıldönümünde bir kez daha tekrarlamak istiyoruz: İnşaat mühendisliği her zeminde ve her şart altında güvenli ve sağlıklı yapı üretebilen ve bunu örnek uygulamalarla kanıtlayan bir bilim dalıdır. Doğa olaylarının doğal afet durumuna geçmemesi ancak her yapının mühendislik hizmeti almasını sağlayacak bir sistem kurmaktan geçmektedir.
Depremin bir doğa olayı olduğu kabul edilmeli ancak denetimsizliğin neden olduğu olumsuzlukları "kader" gibi değerlendiren yaklaşım terk edilmeli, yer hareketlerine ve zemine uygun yapı üretmenin depremi tehlike olmaktan çıkartacağı gerçeği görülmelidir.
Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme karşı hazırlamanın iki temel yolu bulunmaktadır. İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, güçlendirilmesidir. İkincisi ise yapı üretim sürecinin denetlenmesidir. İlki, mevcut olumsuzluğu azaltmayı amaçlamaktadır. İkincisi ise geleceği kazanmakla ilgilidir.
Mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, mevcut binaların güçlendirilmesi bağlamı beraberinde pek çok soru işareti taşımakta, özellikle kamu binalarının akıbeti hakkındaki bilinmezlik devam etmektedir. Ne yazık ki ülkemizde ayrıntılandırılmış yapı envanteri olmadığı için yapılarımızın olası bir depremde ne tür tepki vereceği bilinmemektedir. Ancak 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinde yapı stokumuzun iyi bir sınav vermediği açıktır. Bununla birlikte yapı stokumuzun yüzde 60`ının 20 yaş ve üzeri yapılardan oluştuğu, bunların büyük bölümünün ise ruhsatsız olduğu ve mühendislik hizmeti almadan üretildiği bilinmektedir.
Bu gerçeklik, "kentsel dönüşüm", "riskli yapı", "riskli alan" gibi kavramları, bunlarla ilgili yasal düzenleme ve uygulamaları gündeme taşımış, uzun yıllar deprem tehlikesine karşı önlem almayan, adeta insanları deprem tehlikesi ile karşı karşıya bırakan siyasi iktidar, tek çare olarak gördüğü kentsel dönüşüm projelerini başlatmıştır.
Siyasi iktidar, son dönemde gerçekleştirdiği değişikliklerle Meslek Odalarını etkisizleştirmiş, devre dışı bırakmış, Meslek Odası-üye ilişkisini kesmiş, bunun yanı sıra yapı denetim sistemini başıboşluğa teslim etmiştir.
Meslek Odalarının etkisizleştirilmesi ve devre dışı bırakılması, deprem tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuz gerçeğinin anlaşılmadığının, işin ciddiyetinin kavranmadığının bir başka göstergesidir.
Oysa Meslek Odaları; toplumsal sorumluluğu gereği mesleki uygulamaları denetlemekte, mesleki niteliği yükseltmek amacıyla çalışmalar gerçekleştirmekte, üyelerinin sicilini tutmakta, üyeler tarafından gerçekleştirilen mesleki faaliyetleri kayıt altında bulundurmakta, yapı üretim sürecinin kanayan yarası olarak kabul edilen "imzacılığın" önüne geçmeye, üyelerinin ayıplı, kusurlu iş yapmasını önlemeye, sahte mühendisliğin önünü alınmaya çalışmaktadır.
17 Ağustos 1999 depreminin üzerinden 15 yıl geçmesine karşın hâlâ bu sorunları yaşıyor olmamızın, depremin her yıl dönümünde aynı sorunlara temas ederek kamuoyunun karşısına çıkıyor olmamızın nedeni bu anlayıştır.
Ancak unutulmamalıdır ki insanımızın canı, emek vererek sahip olduğu değerleri, sermaye gruplarının kâr hırsına kurban verilmeyecek önemdedir.
Bu nedenle İnşaat Mühendisleri Odası; güvenli ve sağlıklı yapılaşma sağlanana, yapı denetimin kamusal özelliği belirleyici olana, mühendislik hizmeti almadan üretilmiş tek bir yapı kalmayana kadar susmayacaktır.
İnşaat Mühendisleri Odası olarak; her yıl olduğu gibi bu senede, depreme karşı halkımızı bilinçlendirmek amacıyla Yakutiye Kent meydanında 10:00 - 18:00 saatleri arasında "Fotoğraf Sergimiz" gerçekleştirilecektir."
Editör
Son Güncelleme: 16.08.2014 11:33