Alıntılar yapacağım eseri Arap Edebiyatının seçkin simalarından olan Ebu Osman Amr b.Bahr Mahbub el Cahiz (Doğumu hicri 150-160, m. 766-776. Ölümü h. 215-216 m. 830-831 ), Manakib Cund el-Hilafa ve Fazail el Etrak adıyla kaleme almıştır. Eser Türkçeye Ramazan Şeşen tarafından “Hilafet Ordusunun Menkıbeleri ve Türklerin Faziletleri” adıyla 1988 yılında tercüme edilerek yayımlanmıştır.
Cahiz, bu eseri Halife Mutasım bi Allah zamanında yazıp ona sunmak istemiş ancak sunamamıştır. Cahiz, bu eserinde hilafet ordusundaki diğer toplumlarının karakteriyle Türklerin karakterini karşılaştırır.
Öncelikle Türkler hakkında büyüklerinden duyduklarını yazar:
“Türkler bir baytardan daha usta, atını istediği gibi terbiye etme bakımından seyislerden daha başarılıdır. Atını kendi yetiştirir, tay iken kendisi terbiye eder.”
At terbiyecisinin adı seyistir. Seyis ve siyaset kelimeleri aynı kökten gelir. Bernard Lewis, Türkler siyaseti ve devlet kurma becerisini nereden öğrenmiştir? sorusuna cevap ararken, onlar atı terbiye ettikleri gibi insanları da terbiye etmeyi öğrenmişlerdir görüşünü ileri sürer.
“Türk hayatta hem çoban, hem seyis, hem cambaz, hem baytar, hem süvaridir. Sözün kısacası; bir Türk, başlı başına bir millettir.”
“Türk seferde gözü kara, fedakâr ve diğerlerinin yorgunluktan inim inim inlediği yerde o yorgunluk nedir bilmeyendir.”
“Türkler harpte seçim hakkı kendi ellerindedir, ganimet için savaşırlar.”
“Türk’e karşı hiçbir şey duramaz, hiçbir kimse onu yutulacak bir lokma olarak kabul edemez.”
“Türkler ve Horasanlılar atlı ve süvaridirler. Orduların en mühim vazifesi atlılara ve süvarilere düşer. Onlar ordunun mihveridir.”
“Türkler çeşitli fikirler, şiirler söyleyerek savaşa girmezler. Maksatları durumlarını sağlama bağlamaktır, aralarında anlaşmazlık azdır.”
“Türkler size dokunmadıkça onlarla sulh içinde geçinin” Hadis-i Şerifi kitapta yer alır.
“Türk yağma ve gasp ile karnını doyurmayı, kolay hükümdar olmayı tercih eder. Av ve ganimetten başka hiçbir yemekten hoşlanmaz. Başkalarını takip etsin veya başkaları tarafından takip olunsun ömrünün büyük kısmını at sırtında geçirir. Atının sırtında gafil avlanmaz.”
“Her işini kendi yapar, içi dışı gibidir.”
Onların elinde bir müddet esir kaldım diyen Şümame, “onlar gibi insana ikram ve taltifte bulunanları görmedim.”diye övgü yağdırır.
Şimdi ise Cahiz’in kanaatlerini kendi ağzından verelim:
“Türkler yaltaklanma, yaldızlı sözler söyleme, münafıklık, kovuculuk, yapmacıklık, yerme ve övgüde aşırılık, dostlarına karşı kibir, arkadaşlarına karşı fenalık ve bidat nedir bilmezler. Çeşitli fikirler onları bozmamıştır. Hile-i şeriyye ile başkalarının malını helal saymazlar.
Türkler vatanlarına çok düşkündürler. Türklerin kadınları erkekleri gibidir, Hayvanları kendileri gibi Türk hususiyeti taşır.
Allah bu memleketleri böyle yaratmış, onlara bu meziyetleri vermiş, dünyaya ait özellikleri ve yetiştirme kabiliyetlerini oralara son derece fazla vermiştir. Türk’ün vatanına karşı duyduğu iştiyak diğer insanlara göre daha fazla ve şiddetlidir. Türklerin bünyeleri hareket üzere kuruludur. Onlar hareketli, anlayışlı kimselerdir, hatıraları çok, bakışları yani anlayışları keskinidir. “Vatan sevgisi imandandır” Hadisine uygun davranırlar.
Çinliler eşyaya şekil verme sanatında, Yunanlılar felsefe ve hikmette, Sasaniler siyasette, Araplar şiir, belagat ve ticarette, Türkler ise harpte, kahramanlıkta maharetlidirler.
Türkler, harp sanatında ve harp aletlerinin üretiminde kendilerini geliştirdiler.
Türkler kahramandır. Bu kahramanlık cömert olmayı, kuvvetli azim sahibi ve mükemmeli elde etmeyi gerektirir. Yine doğru hareketi, derin görüşü gerektirir. Elbette savaşla uğraşan, bilgili, ihtiyatlı, azimli, sabırlı, sırrını saklayan, kültürlü, gafil olmayan, çok tecrübeli kimse olması, attan ve silahtan iyi anlaması, insanları ve memleketleri denemiş insan sarrafı olmayı, mekânı, zamanı, hileleri, bütün işlerin menfaatinin neye bağlı olduğunu bilmesini icap eder.
Türkler hileyi sadece harpte yaparlar. Harpte hileyi mubah sayarlar.
Türk hükümdarını gördükten sonra Cunayd, “Bu Türk’ten daha vefalı, daha insaflı, daha anlayışlı, daha zeki birini görmedim. “der.
Ebul Fazıl, “Hakikaten bu Türk’ü insanların en zarifi olarak buldum.” der.
Cahiz eserinin sonunda “ Bu eserde, bütün sınıfların menakıbı hakkında bize kadar gelenlerden ve bu konuda ilmimizin erdiği kadarından bahsettik. Eğer yazdıklarımız gerçeğe uygunsa, bu Allah’ın muvaffakiyeti ve iyiliği sayesindedir. Kitap burada tamam oldu. İyiliği sadece Allah yapar. Kudret ve kuvvet onun elindedir. Doğruya muvaffak kılan da o’dur.” der.
Bu alıntılarda başka bir toplumun kötülenmesi söz konusu değildir. Tam aksi, felsefede, hikmette, siyasette, sanatta, ticarette ve ilimde geri olduğumuz da belirtildi.
Sadece kahramanlıkla hayatta ayakta kalınamayacağını anlayan Türkler, Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldızda ifadesini bulan büyük Türk devletlerini siyasetsiz kurmadılar; Cihan Hâkimiyeti Ülküsüyle ve büyük bir siyasi deha ile kurdular.
Yunan felsefesini en iyi anlama çabası içerisinde Farabi ve İbn Sina olmuştur.
Bilimsiz ve sanatsız olunamayacağını anlayan Selçuklu Devlet başkanları Nizamiye medreselerini kurmuşlardır.
Orta Çağda katedrallerden daha muhteşem kervansaraylar yapan yine biz olduk.
Bugün sadece harp sanatıyla yetinemeyiz.
Yine bugün asıl kahramanlık yapacaksak bilim, felsefe, hikmet, sanat, siyaset ve ticarette kahramanlık yapalım.
Araplar dün olduğu gibi bugün de ticaret erbabıdırlar. Türkler yeniden bizim adımıza kahramanlığı ele almalıdırlar diye düşünebilirler. Sıra bizim ticaret erbabı olmamıza geldi. Biraz da onlar bizim adımıza kahramanlık yapsınlar görelim.
Erzurum’un vatanın bağımsızlığı ve kurtuluşunda gösterdiği kahramanlığı, bugün top yekûn ülkece bilimde, sanatta, ticarette ve siyasette ve daha da önemlisi ahlakta göstermesi dileğiyle…
Tüm hemşerilerimin kurtuluş gününü kutlarım.
Editör
Son Güncelleme: 12.03.2013 08:38