Sabah gezilerime devam ederken bugün yolum Hacı Cuma Mahallesine düştü.
Erzurum'a hakim, baktığınızda şehrin Her tarafını gördüğümüz, görebileceğimiz bir konuma sahiptir.
Batı yönüne baktığımda Kevelciler Çarşısı, Taşmağazalar, Kale, Ulu Cami, Çifte Minareli Medreseyi olanca ihtişamıyla görüyorum.
Güneye doğru baktığımda Tebrizkapı'yı, Narmanlı, Sıvırcık, Emir Şeyh, Gürcü Mehmet camilerini görüp şehir hakkında yeterli bir görüşe sahip oluyorum. Camiler ve minareler tarihin derinliğini hatırlatıyor.
Yine güneyden bakmaya devam edince Kumlu Dereyi, Aşağı Habip Efendi Camii, Hamit Efendi konağını, Lalapaşa Hamamını görüp içimin acıdığını ruhumda hissediyorum.
Mahallenin güney ve doğu tarafına yüzünüzü çevirirseniz Darağacını, Taş Mescit, Veyis Efendi Mahallesinin tüten bacalarını hayal ediyorum.
Kuzey tarafında Kadana Mahallesi ve akan çeşmeleri ve deve kervanlarının ayak seslerini duyar gibiyim.
Günümüze geldiğimizde ne akan çeşmeler, ne konaklar ve nede Hacı Cuma'nın mukimi o güzel insanlar kaldı.
Mahallenin ortasında 1630 yılında yapılmış, Hacı Cuma Camisi bizleri beklemektedir. Yalnız kalmıştır. Hatıralarını, dua eden müminleri, etrafında bugün yok olmuş kabirleri görünmeyen göz yaşları eşliğinde bizlere hatırlatır gibidir.
Karayazıcızade Abdullah İbn-i Seyyit Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Cami tamamen 2017 yılında sökülerek aslına uygun bir şekilde yapıldı. Bugün güzel bir görünüm kazanan caminin batı tarafında bir kısmı yıkılmış çeşmesi yapılmayı, oluklarından sularının akacağı günleri hasretle beklemektedir.
Hacı Cuma Camiinin tam batı tarafında yamaçta şimdilerde birkaç bakımsız ağacın olduğu yerde mahallenin mezarlığı yer alıyordu. Kevelcilerden sağa ayrılan taş merdivenlerin sol tarafında kalan mezarlık mahallenin olduğu gibi şehrinde hafızasıydı. Ayrıca Caminin etrafında bugün olmayan ama geçmişte var olan Bir yarbay, bir binbaşı ve bir kaç asker mezarının olduğu anlatılanlar arasında olmasına karşılık günümüzde bunlara ne olduğu konusunda fazla bilgi yoktu
Güneş Topdağı'ndan yükselip şehri aydınlatırken dün olan ama bugün olmayan bir mahalleyle karşılaşıp, küçük dilimi yutuyorum. İki katlı konaklardan, tek katlı bahçeli evlerden eser kalmadığı gibi ne tırhıçlı kapılar açılıyor, ne tandır ekmeğinin kokusu burnuma geliyor. Tüten bacalar tütmez, sokaklarında cıvıl cıvıl koşan, oynayan mahallenin çocuklarında geride eser bile kalmamıştı.
Geriye ne kalmıştı biliyor musunuz? Ben söyleyeyim: Kantarcıoğlu Sokak yazılı tek levha ve suları akmayan iki çeşme.....!
1960'larda yaşamış, mezarından kalkan ve Hacı Cuma Mahallesi sakinlerinden biri gelse ne geride bıraktığı evini, ne komşularını, ne mahalle muhtarını, nede mahallesini, nede Hacı Cuma ismini bulabilirdi. Hacı Cuma Yokuşu, Cami Sokak, Kantarcıoğlu Sokak ve diğerleri.....!
Mevta kedi kendine burada deprem mi olmuş? Moğol Ordularımı yakıp yıkmış, yoksa Timur Filleriyle mahalleyi ezip geçmiş?
Mevta olmayan sesiyle mahalle mi? Kim bu hale getirdi? diye bağırsa acaba kim ne cevap verirdi....!
Yaşayan, gün görmüş, mahalleyi terk eden bir yaşlı amca belki göz yaşları içinde bütün heybetiyle ayakta durmakta olan mevtaya dönerek:
Mahallemizi, sokağımızı, konağımızı, evimizi, barkımızı, hayallerimizi önce mahalleli olarak bizler, sonrada oy verip şehri yönet diye yetki verdiğimiz seçtiklerimiz bu hale getirdiler......!
Ey mevta şimdi bize ne desen biz hak ettik.....! Söyleyecek sözümüz yok...!
Ey mevta düşmanın yapamadığını biz yaptık ve nenelerimizin o muhteşem sandıklarını, sandıkların en kuytu yerinde sakladıkları dedelerimizden kalan evrakları, belgeleri eski diye çöpe atıp beton ve ruhsuz binalara biz çıktık.......!
Sonrada muhafaza edemediğimiz dedelerimizin belgelerinden dolayı 90 yıl öncesini suçladık...!
Daha ne diyeyim ey mevta.....!