Herkesin aklı fikri önce bulunduğu şehre sonra da mega köy İstanbul’a mitili atmakta. O proje uygulansaydı, koskoca bir ülke bir şehre sıkışmayacak ülkemiz dünyanın en güvenli ülkesi olacaktı. O projenin adı; ‘Köykent’…
Projeye göre; Dairesel çizilmiş planın tam merkezinde köy meydanı olacaktı. Köy parkı ve çocuk bahçesi burada yer alacaktı. Çevresinde oyun alanı, telefon, itfaiye, çeşme, havuz ve tuvalet gibi ortak alanlar, sosyal tesisler, terzi, bakkal, berber gibi dükkânlar ve mekânlar bulunacaktı. 1937 yılında, Atatürk’ün tasarladığı bu projeyi biz yapamadık ama Danimarka’nın Brondby şehrinde uygulandı ve tüm dünyaya örnek oldu. Biz de ise köyler ıssız.
2000 yılında Bülent Ecevit döneminde bu proje Ordu’nun Mesudiye İlçesinin 9 köyünü kapsayan uygulamada ulaşım, elektrik ve iletişim sistemleri yenilendi. Sağlık merkezi, ilkokul, kereste fabrikası kuruldu. Kooperatif kuruldu. 2002 yılındaki iktidar değişikliğiyle proje öylece olduğu gibi kaldı. Yapılan tüm harcamalar çürüdü. Dünya Bankasının sağladığı 300 milyon dolarlık destek de geri çekildi…
Erzurum’un Çat ilçesinde de proje uygulanacaktı ama yanılmıyorsam yarım kaldı. Bugün Anadolu’da olduğu gibi 967 köyü olan Erzurum’da da köylerin yarıdan fazlası bomboş. Gençler şehrin sokaklarında volta atarken, yaşlılar da ucuz et kuyruklarında gün geçiriyorlar. Köylerdeki kediler, köpekler bile şehirlerde çoluğun çocuğun ensesinde.
Köykent’lerde hizmetler, okullar ve sağlık ocakları birleştirilecek, verimli tarım işletmeleri, ortaklaşa sanayi işletmeleri kurulacak, kültür ve spor tesislerinden ortaklaşa yararlanılacak tüm olanaklar köylere de ulaşmış olacaktı. Proje devam etseydi, köylerimiz kentleşme sürecine girecek, köylü köyünde kentlileşecekti. Çarpık yapılaşma olmayacaktı. Depremler bu kadar acıtmayacak, kentlerimiz bu kadar şişmeyecekti. Tarımsal üretim düşmeyecek gıda ve su güvenliği sağlanmış olacaktı.
Bugün Erzurum’da 3 kişinin 5 kişinin yaşadığı köylere hizmet ulaştırmak için milyonlar harcanıyor, ülkenin kaynakları heder ediliyor. Oysaki ‘Köykent’ projesine odaklanılsa, İstanbul reklamından vazgeçilse, belki de kalkınma köylerden başlayacak ve merhum Ferdi Tayfur’un şarkısında dediği gibi ‘Fadime’nin düğününde’ yeniden halaylar çekilip, hançer barları oynanacak.
Aksi halde doğan çocuklarımız bile borçla doğacak, tükettiğimiz işlenmiş gıdalarla hastane acillerinde sıra bekleyecek, Danimarka’nın uyguladığı bizim ‘Köykent’ projesini izleyip, gavur yapıyor abi demeye devam edeceğiz..!