Öncelikle; Eğitimde yaklaşık 3-4 asırlık ihmaller sürecini sorgulamadan geri kalmışlığımıza ve müstemleke zihniyetimize sadece cumhuriyet dönemini ve inkılapları adres göstermek tarih ve izan fukaralığıdır.
Aslında biz eğitimde ne harf inkılabı ile sınıfta kaldık nede bir gecede de cahil kalmadık.! Eğitimde ihmaller zinciri Osmanlı bakiyesi Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş saikleri inkılaplarada sadece bağlı değildir. Maalesef yaklaşık Cumhuriyetin kuruluşundan önce 3 asırlık eğitim ve öğretimde geri kalmışlığımızın bir sonucudur.
İçinde Arapça ve Farsçadan hem dil bilgisi kuralları hem de kelimeler içeren Osmanlı Türkçesi, geniş Osmanlı bürokrasisi içinde resmî dil olarak kullanılırken, Osmanlı Devleti'nde resmî yazışmalarda Türkçe'den başka, Arapça, Farsça, Rumca, Ermenice, Bulgarca gibi diller kullanılmıştır. Devlet, kendi elçilerine bile bu dilde yazı göndermiş Resmî makamlar, her dildeki dilekçeleri kabul etmiş velhasıl resmi dilde de birlik söz konusu değildir.
Osmanlıda halkın konuşma dilinin Türkçe yazım dilinin Arapça ve Farsça yoğunluklu Osmanlı Türkçesi olması Eğitim ve Öğretimde önemli bir etken eğitim birliğinin olmaması 19. yüzyıl başlarına kadar okuryazarlık oranı %2 ila %3 arasında seyretmesine ve bu oran bazı eğitim reformları ile 19. yüzyılın sonunda ancak %15'e gelebilmesini sağlamış.!
Lakin yaklaşık yıkılışının başlamasından önce 22 milyon kilometre kareyi yöneten Osmanlı topraklarında 19 yüzyıla gelindiğinde;
1904 yıllarında sadece Fransızların Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren 878 okulu bulunmaktadır. Bu sayıya Amerikan, İngiliz, Avusturya, İtalyan, Rus ve Alman okulları da eklendiğinde kaçak çalışanlar hariç (2000) iki bine yakın yabancı okul mevcuttur.
Okulların programlarında, kendi dinleri ve dilleri, tarih, coğrafya, aritmetik, geometri, fizik ve tabii bilimler, müzik, yabancı dil gibi dersler yer alırken bu tarihlerde 5 parmak sayısını bile bulmayan Darülfünunlar( Üniversiteler) ancak yeni yeni kurulmaya çalışılırken gayri müslimlere ve yabancı unsurlara ait Osmanlı coğrafyasında yüzlerce Üniversite vardır.
Osmanlı Devleti topraklarında 106 bin ilkokul öğrencisinin 30 bini Müslüman okullarda, geri kalan 76 bini ise gayrimüslim okullarda öğretim görmektedir. Bu 76 bin öğrencinin de 7 bini yabancı okullarda eğitim almakta, Ortaöğretimde ise toplam 16 bin öğrenci eğitimine devam etmektedir.
Bunların 5 bini Müslüman, 11 bini ise gayrimüslim okullarında eğitim almaktadır. 11 bin gayrimüslimin 8 bini yabancı okullarda okumaktadır. Anlaşıldığı üzere ilkokullarda azınlık okulları, ortaöğretimde ise yabancı okullar revaçta olup. Müslüman çocukların büyük bir çoğunluğu gayr-i müslim azınlıkların ve yabancı unsurların okullarında okumaktadır.
17 yüzyıla kadar Osmanlının yükselişini sağlayan akli ve nakli bilimlere hakim eğitim sisteminin bozulmaya başlaması ile birlikte başlayan duraklama ve yıkılış süreci akabinde;
Birinci Dünya Savaşının Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlanması üzerine yabancı devletler eğitim haklarını yeniden elde etmek için harekete geçmişler, Okulların bir kısmı tekrar faaliyete geçmekle birlikte önce Lozan Barış Antlaşması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu, sonrasında da 1925, 1926, 1929 ve 1931 genelgeleri, Cumhuriyet Türkiyesi’nde azınlık okullarıyla yabancı okullarının önemini kaybetmesini sağlamıştır.
Cumhuriyet yönetimi, farklı eğitim kurumlarından yetişen öğrencilerin birlik ve beraberlikten uzaklaştığını, farklı kaynaklardan beslenerek mezun olan öğrencilerin, eğitim gördüğü müesseseye ve misyona bağlılık duyduğunu düşünmüş ;
Bu ikili yapının ortadan kaldırılmasını ise eğitimde birliğin sağlanması olarak görerek eğitimde ve alfabede reform ve inkılaplara ihtiyaç hasıl olmuştur.
Kısacası; Eğitimde yaklaşık 3-4 asırlık ihmaller sürecini sorgulamadan geri kalmışlığımıza ve müstemleke zihniyetimize sadece cumhuriyet dönemini ve inkılapları adres göstermek tarihi fukaralıktır.
Selam saygı dua…