Aslında, “bana vahiy geldi” ya da “bunları bana Allah yazdırıyor” diyecekler de niyeyse artık tırsıyorlar!
Halbuki…
Kendi aralarındaki kapalı ayinlerinde azad istemez gönüllü kölelerine, “Ben Allah’ın naibiyim” diyebiliyorlar pekâlâ!
Zahir, gerekli şartlar henüz kâmilen zuhur etmedi!
Bu yüzden tıpkı bir zamanlar Pensilvanyalı esvaplı şeytanın yaptığı gibi rüyalarla idare ediyorlar vaziyeti!
Şimdilik böyle ama…
Rüya dedin mi akan sular duruyor!
Nasılsa delil soran yok, belge isteyen yok, kamera kaydına bakan yok; salla gitsin…
Bir gün bir peygamberle kahvaltı yap, ertesi gün cennet bağlarında hurilerin elinden bade iç…
Sonra da uyanır uyanmaz senden keramet bekleyen salakların karılarını kızlarını hatta kendilerini badele…
Zati Sungur bunların yanında çömez kalırdı…
Açıkça ve mertçe söylemediklerini rüya adı altında paket yapıp rafa diziyorlar, artık kim alıcı olursa…
Ne yazık ki ders çıkarılmıyor; oysa…
Türkiye, bu şarlatanlık ve şarlatanlardan çok çekti.
Buna rağmen görüyoruz ki, rüya ambalajında milletin üstüne üstüne boca edilen nice hezeyanlar hâlâ müşteri bulabiliyor.
Biri rüyasında Korona ile pazarlık ediyor ve nihayetinde Korona’ya öyle atar yapıyor ki, zavallı virüs kuyruğunu kıstırdığı gibi kaçıp gidiyor; Türkiye’nin kıyısına bile yaklaşmıyor artık!
Bir başkası rüyasına Peygamberi alet ederek, müritlerinin cinsel hayatlarından tutunuz da mali durumlarına kadar, kendilerine yeni bir kader yazıp, yeni bir hayat yolu çiziyor!
Başka biri muhtemel darbe teşebbüsünü rüyasında görüyor, buna göre gizli teşebbüsün koordinatlarını deşifre ederek, ülkeyi ve milleti yeni bir felaketten kurtarıyor!
Adamlar öyle mübarekler ki, decoderleri sürekli her türlü mühim, elzem ve bir o kadar da stratejik bilgileri anında ekranlarına aktarıyor!
Bazıları da var ki, rüyaya filan ihtiyaç duymadan direk, olacakları söylüyor!
Misal; muhtemel bir darbe girişimi sırasında, oturduğu sitedeki kaç komşusunu nasıl halledeceğini anlatıp elinde isim listesi olduğunu açıklıyor!
Pensilvanya’daki urbalı şeytan eskiden rüyasında daha çok, en fazla himmette bulunan abilerin cennetle nasıl müjdelendiğini haber verir ve buna göre, salonu dolduran cennet ehli namzetlerin yeşil dolarlarını ve bol sıfırlı çeklerini cukkalardı!
Bu hokkabazlık, başkalarına da ilham olmuş olacak ki, bugün aynı numarayla binlerce dangalağı ütüleyen rüyacı evliyalar var!
Aslında planları belli:
Güç devşirmek, gücün arkasına sığınarak kendilerine yeni egemenlik alanları açmak…
Yani bir zamanlar FETÖ’nün sahip olduğu mümbit kamu imkânlarının şimdi de kendilerine sunulmasını istiyorlar!
Bunu da rüya üzerinden talep ediyorlar…
Bendeniz hiçbir siyasetçinin ya da devlet adamının bu şarlatanlardan medet umduğunu yahut da bunlar üzerinden milyonlarca Müslümanı kontrol altında tutmak gibi müptezel bir düşünce taşıyacağına ne ihtimal veririm, ne de böyle bir ihtimal olsa bile o siyasetin kabul göreceğini düşünürüm…
Geçmiş asırlarda İslam dünyasında sahte peygamberlerden geçilmezdi! Bugün birini yakalayıp sallandırsan ertesi gün başka bir bölgede yeni bir sahte peygamber taraftar topluyordu kendine!
Allah’a kul olmak ve O’nun peygamberine ümmet olmak niye birilerine zül geliyorsa, ipini koparan zirzoplar, şeytanın peşine düşüp rezil rüsva olup çıkıyor…
Uyku yarı ölüm halidir…
Rüya da, rüya göreni bağlar yalnızca…
Rüyayla amel de olmuyor ayrıca…
Fakat bunlar seçilmiş kurtarıcılar ya, uykularında bile dünyaya nizam veriyorlar!
Bakmayın siz, gözle bile görülmeyen bir virüs karşısında kıçlarını kurtarmak için anında araziye uymalarına…
Onda bile aslında derin manalar var!
Lâkin…
Sen, ben bunu nasıl idrak edebiliriz ki! Azizim söyler misin, hangimizin rüya arkadaşı peygamberler!?
Besbelli ki insanlık er ya da geç bu Korona illetini alt etmeyi başaracak…
Asıl sorun, Alem-i İslam’a musallat olan bu iki ayaklı virüslerdir.
Müslümanlar bu virüslerden ve o virüslerden beslenen bataklıklardan kurtulamadıkça, daha çok yerlerde sürünmeye ve başkalarının oyuncağı olmaya devam ederler…
Birader bu nasıl bir akıl tutulmasıdır ki, adam açıp Kur’an-ı, Allah’ın ne dediğine bakmak yerine, fosur fosur uyuyan şeyhinin sayıklamalarını hüccet kabul ediyor?
Bizim televizyon kanalları zerre miskal bu işi bilmiyor!
Tutup sabahtan akşama kadar ekranlara bilim insanlarını çıkartıp konuşturuyorlar, birinin dediğini öteki yalanlıyor, berikinin söylediğini başkası geçersiz ilan ediyor…
Milletin aklı da büsbütün karışıyor, kime inanacağını bilemiyor!
Oysa yapılacak iş belli:
Kov gitsin bilim insanlarını, çıkar her ekrana bir rüyacı evliyayı (gerçi Ramazan nedeniyle bir iki kanalda onlardan da ziyadesiyle mevcut) anlatsın dün gece rüyasında peygamberlerle yaptığı toplantının muhtevasını…
Gör bak bakalım ki ortada Korona mı kalır!
Dostlar, ne acı değil mi?
Ağlanacak halimize gülüyor, dalgamıza bakıyoruz…
Kaç milyar Müslüman öyle gafil ki, şeytanın ahbapları, artık afyona bile ihtiyaç duymadan rüyalarıyla onları uyutmayı başardı.
Eğer Hasan Sabbah bugünleri görseydi, hayıflanırdı.
“Ben” derdi. “Onca eziyeti boşuna mı çektim, tonlarca uyuşturucu hiç uğruna mı ziyan edildi? Bilseydim bu kadar kolay olduğunu, sabah akşam rüya görürdüm.”
Uyanık kalmayı başaramayan toplumlar, başkalarının rüyalarında figüran olmaya mahkûmdur.