Evden çıktım yolda Erzurum Öğretmenevi Müdürü Abdullah Nehir Beye rastladım. Kısa bir konuşmadan sonra beraber yürümeye karar verdik. Abdullah Bey şehirde iyi yürüyen ve şehri fotoğraflamasıyla son yıllarda öne çıkan şahsiyet. Bu nedenle keyifli bir yürüyüş başladı.
1950'lerde Verem kol gezerken kurulan "Verem Savaş Derneği" binası önünden geçip bir zamanlar pek çok oto tamircisinin dükkân işlettiği ve "Erzurum Garajının" görkemli günlerini yaşadığı binadaki tespihçiye uğrayıp şehrin yerli ürünlerinin satıldığı Pelit Meydanından Gürcükapı'ya doğru ilerlerken İş bankası ve Akbank'ın kesme taştan yapılmış estetik binalarının önünden geçip "Tarihi Hasır Garajının" güney tarafından geçip önce "Çullu Ticarete" uğrayıp Haluk Çulluya sonra Dağyıkan Ayakkabıcılık mağazasında Ahmet Dağyıkan Bey uğrayıp çaylarımızı yudumladıktan sonra Yeğen Ağa Mahallesinin arka sokaklarında yürümeye devam ederken önümüze "Tarihi Köse Ömer Cami" "Çifte Göbek Hamamı" biraz ilerisinde "Cennetzade Hanı" ve "Kamburoğlu Hanı" bizleri karşıladı.
1930'larda yapılan hala kuru hapan olarak kullanılan dükkânların önünden geçip 1932 yılında kurulan "Tuğla ve Kiremit Fabrikası", 1955'lerde kurulan "Ülke Bisküvi Fabrikası ve Şekerleme Fabrikalarını" temaşa ettikten sonra yalnızlığıyla tarihteki şaşaalı günlerini arayan "Gümrük Hamamı, Gümrük Hanı, Gümrük Camii ve yerinde yeller esen Gümrük Medreselerini" seyrettik.
Artık güzel bir Aralık gününde Mahallebaşı'na yönelirken yıkılmaya başlanmış Rüştü Paşa İlkokulunu bir zamanlar Erzurumun simge mezarlarından biri olan "Lala Baba türbesi" önünde durup Fatiha'mızı okuduktan sonra tarihi Gazi İlkokulu ve biraz ileride 1870'lerde yapılmış ve müdürlüğünü Meri Wilyıms Partice yaptığı yıkılmış "Amerikan Kız Kolejinin" önünden geçerken Misyonerlerin kötülükleri hatıralarımızı tazelemiş oldu.
Bir zamanlar dispanser binası sonra Erzurum Erkek Muallim Mektebi ve sonrasında "Palandöken Un Fabrikasının" önünden geçerken Erzurumun 100 yıllık geçmişini hatırlamaya başladık. Az ileride Nene Hatun Çeşmesi, ilerisinde yeni yapılan Yağ ve Peynir iş merkezi, "Akpınar Çeşmesi" ve şimdilerde olmayan mahallelerin yıkıntıları arasında 23 Temmuz ortaokuluna varıp sağa dönerken karşımıza Darağacı Cami, ilerleyince Hacı Cuma Camii ve bugün olmayan mezarlığının boş arsası bizleri karşıladı.
Güneş ışınlarını kalenin burçlarına gönderirken harika görseller eşliğinde çektiğimiz fotoğraflar sanki birer kartpostallık sanat eseriydi.
İşte önünden geçtiğimiz Dabakhane çeşmesi, karşıda Şabakhane çeşmesi lülelerinden asırlardır sularını akıtırken hiç usanmamış gibi su akıtmaya devam ediyorlardı.
Tebrizkapı şehrin hafızası, ekonomisinin bir zamanlar attığı yerdi. Çifte Minareli Medrese, Ulu Cami, Cimcime Hatun Kümbeti ve Caferiye Cami Cumhuriyet Caddesini süslüyordu.
1824 yılında yapılan "Vali konağı" karşısında 1902 yılında yapılan "Askeri Müstahkem Mevkii Komutanlık binası" ve "Lala Paşa Camii", az ileride 1314 yılında yapılan "Yakutiye Medresesi...
Yürümeye devam ederken Emir Timur'un 1402 yılında Fillerini üzerinden geçirdiği Fil Köprüsünün yeri ve bir zamanlar "Ömür Aile Çay Bahçesi" olarak kullanılan yerin biraz aşağısında Erzurum Öğretmenevi bizleri karşılarken gelen çayları yudumlamış, günün kritiğini de yaparak şehri tanımak için arka sokaklarda gezmek gerektiğini ifade edip bir şehir turunu tamamlamış olduk.