Uzun bir aradan sonra kapılarını müşterilere açan kuaförlere yoğun ilgi gösterdi vatandaşlar. Birçok berberin bir hafta sonraya randevu verdiklerini yazıyor gazeteler.
Bu haberleri okuyunca şu güzel nükteyi hatırladım.
Meşhur Baltacı Mehmet Paşa, Rus Çariçesi Katerina ile adının çıkmasına kadar varan dedikoduya sebep olan olaylardan sonra zindana tıkılmış.
Hayatından iyice ümit kesmiş olan paşa, her kapı şıngırtısını “Aman cellatlar geliyor!” diye endişeyle karşılarken, günler geçip gitmiş.
Paşanın saçı sakalına karışmış. Onu böyle perişan vaziyette gören bir dostu:
“Paşam!” demiş, “İsterseniz size bir berber getireyim, saçınızı sakalınızı tıraş etsin."
Paşa cevap vermiş:
“Hele bu baş bizim olsun da, tıraşı sonra düşünürüz. Tıraş kolay!"
*
Merhum paşanın kapısı şıngırdadıkça kapıda belirme ihtimali
olan cellattan beter bir musibet var dünya yüzündeki her insanın kapısında.
Şu melun korona celladı öyle şangır
şungur da gelmiyor ha!
Vücutta kapı pencere çok.
Göz kapısını seviyor, ağız, burun, hatta kulak pencerelerine bayılıyor.
Eller, onun asansörü.
Hapşırık tayyaresi.
Yakın temas tahsisli yolu.
Bir anlık gafletin bir adım sonrası hastane, yoğun bakım... Ecel gelmemişse, vücut mukavimse şifa mümkün. Amma velakin hele de risk grubundaysan girip de dönmemek var.
Bu cellada kelle vermemek büyük ölçüde elimizde. Temizlik, maske, sosyal mesafe. Uydun mu kolay tedbirlere sen sağ ben selamet; aksi halde kestirmeden Karşıyaka, Karacaahmet, küçük kıyamet!
Öyle yasak kalkınca parkı bahçeyi, sokağı caddeyi doldur... Mesafeyi gözetme, maskeyi takma, elini yıkama... Sonra bana bir şey olmaz de... Nerede o şifanın bolluğu. Ya uyacaksın arkadaş kurallara, ya peşinen kelime-i şehadet getirip hazır edeceksin yolluğu. Unutmayalım korona celladı sadece kapımızda değil her yerde... Aman, dikkat et Müslüman!
Netice-i kelam paşamızın latifesine uygun olsun: “Hele bu can tende kalsın da, gezmeyi tozmayı, sokaklara akmayı sonra düşünürüz. Eğlence kolay!"