İBN SİNA VE HASTALIKTAKİ YÖNTEMİ

Salgın dolayısıyla iyice bunaldığımız bugünlerde miladi 980 yılında Buhara Afşana’da doğan, Hemedan’da 1037 yılında vefat eden, 57 yıllık kısa hayatında insanlık için unutulmaz eserler bırakan Türk hekimi ve filozofu İbn Sina’nın hastalıklarda kullandığı teşhislerden ve tavsiyelerden örnekler sunmak istedim.

Cumhuriyetten sonra Türk İslam Filozofları başta Farabi ve İbn Sina olmak üzerine çok çalışmalar yapılmaktadır. Cumhuriyetimiz ve üniversitelerimiz uzun asırlar unutulan ve ihmal edilen düşünürlerimize sahip çıkarak üzerine düşeni yaptığını düşünüyorum.

İbn Sina’nın El Kanun Fi’t-tıb adlı eseri bizden daha çok Batı uygarlığında rağbet görmüştür. Son yıllara kadar Fransa’nın meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain’de temel tıp kitabı olarak okutulmuştur.

O, tıp ve cerrahiyi iki ayrı disiplin olarak ayırmıştı. Tıp konusunda nazari/teorik tıp ve ameli/pratik yani tecrübeye dayalı tıbbı önemsemiştir.

İbn Sina daha genç yaşdadır. Padişahın kızı hastalanır. Onun hastalığına yetmiş tabip, farklı teşhislerde bulunur. Sonunda İbn Sina gelip, hastayı muayene eder, kısa zamanda iyileşmesini sağlar. Yetmiş tabibe de yetmiş delil getirerek hepsinin teşhislerinin yanlışlığını bildirir, tedavi tarzını dahi söyleyerek, çaresiz kaldıkları durumları kendilerine açıkça söyler.

Yine Horasan’a gelen İbn Sina, hükümdarın hastalanan yeğenine hekimler çare bulamayınca son ümit olarak hastanın yanına çağrılır. İbn Sina hastaya elini sürmeden onun kara sevdaya yakalandığını anlar. İlk önce hastanın nabzını tutar ve ona şehirlerin adını saymaya başlar. Hastanın nabzı Gürgan şehrinin adı geçince hızlanır. Daha sonra orayı iyi bilen birine Gürgan'ın mahallelerinin isimlerini söyletir. Mahallelerden birinin adı söylenirken hastanın nabzı, fazla heyecanı gösterir şekilde atmaya başlar. Ardından o kişiye mahallenin sokak isimlerini saydırır, hastanın nabzına göre evi bulup, o evdeki genç kızların isimlerini saydırır. Gencin nabzı, sevdiği kızın adı anıldığında daha fazla atmaya başlayınca onun kara sevdaya yakalandığını anlar. Hastanın nabzının artmasına göre sevgilisinin yaşadığı yeri ve adını öğrenen İbn Sina, genci bu şekilde tedavi eder. Neticede kızı ailesinden isterler ve hasta iyileşir.

İbn Sina’nın kara sevdaya düşen bir gencin rahatsızlığını anlamak için uyguladığı yöntem, onun hekim olarak hasta psikolojisini çok iyi bildiğini ve uyguladığı yöntem deneyseldir.

Yine İbn Sina’nın akıl hastalıklarını tedavi etmesiyle ilgili çok ilginç hikâyeleri rivayet edilmektedir. O, ruh hastalarını, içine şeytan girdiği düşüncesiyle ateşe atarak, diri diri yakan Batı’nın aksine, normal hastaları gibi tedavi etmiş ve müzikle tedavi yollarını getirmiştir.

Kendisini sığır zanneden bir akıl hastası kasap kasap dolaşarak kesilmesini ve etinin dağıtılmasını ister. İbn Sina da kasap önlüğünü giyerek gelir ve hastayı yoklayıp zayıf olduğunu eğer kuvvetlenirse onu keseceğini söyler. Bunun üzerine yemekleri yiyip, ilaçlarını içen genç, eski sağlığına kavuşur ve kendisine yaptıkları anlatılınca bunları asla hatırlamaz ve çok şaşırır. İbn Sina dostuyla yemekhaneye gider. Arkadaşı bir tabak lag’mon (bir tür yemek) ve on tabak kebap yer. İbn Sina “Bu adam ölecek” der. Fakat semiz adam, yemeğin üzerine bir tabak da yoğurt yiyince bu sefer İbn Sina “Bu adam ölmez” der.

Bitkiler, şifalı sular ve müzikle tedavi İbn Sina’nın yöntemidir. O çeşitli bitkilerle hastalıklara şifa bulmuştur. Gerçek hayatında hastalarını yiyecek ve içeceklerle, ilaçlarla ve cerrahi müdahale ile tedavi eden İbn Sina, tedavide en etkili yolun hastanın akıl ve ruh güçlerini arttırmak olduğunu söyler.

Bunun için de ona iyi müzik dinletilmesi, sevdiği insanlarla bir araya getirilmesini önerir.

Filozof Farabi’nin musiki üzerine eserleri olduğunu biliyoruz. Farabi’nin etkisini İbn Sina’da görüyoruz.

İbn Sina musikinin insan ruhunu nasıl etkilediğini derinden bilendi.

Bu konuda şu hikâye önemelidir:

İbn Sina, kendisini tanıtmayarak bir kervan ile yolculuk eder. Kervanda bulunanlar bütün yollarda bağırıp çağırınca İbn Sina rahatsız olur. Bir gece kervandakiler uyurken kervandaki develerin çıngıraklarını ve çanlarını hususi bir şekilde tanzim eder. Bunlar sabahleyin harekete başladıkları vakit çıngırakların ve çanların çıkardıkları seslerden yine hepsi uykuya dalarlar. Bir hayli yol aldıkları gibi, İbn Sina bunların bağırma ve çağırmalarından da kurtulur. Bunlar ikinci gece uykudayken İbn Sina, yine başka bir tarzda çıngırak ve çanları tanzim eder. Sabahleyin harekete başladıkları vakit çanların ve çıngırakların çıkardıkları seslerden kervandakilerin hepsini bir gülmek tutar. Bir menzil de bu şekilde yol alırlar. Üçüncü gece yine uyurlarken İbn Sina, çıngırak ve çanları öyle tanzim eder ki bu sefer de hepsini bir ağlamak tutar ve menzile varıncaya kadar ağlarlar. İbn Sina, ertesi gece çanlara başka bir tertip verecekken, pusuda bulunanlar tarafından yakalanır. Fakat çok geçmeden onu tanıyarak kendisine hürmet ederler.

Ruh ve beden sağlığı açısından tabiatın içerisinde olmak öğütlenmektedir.

Galisînâ’nın altın yapraklı ağaçları, mis kokulu çiçekleri olan olağanüstü güzellikteki bahçesini görenler gençleşmektedir. Kuşların mekânı şifa dağıtmaktadır. Galisînâ’nın şehir dışında kurduğu evlerin suyundan içenlerin ağrısı, sızısı kalmamaktadır.

İbn Sina’nın tavsiyeleri ile yaptırdığı şifalı sularla dolu kaplıcalar dinlendirici ve huzur dolu mekânlar insan sağlığına hizmet etmektedir.