1839'lardan itibaren Osmanlıda şeker üretimi tasarlanmış, etütler yapılmış, ancak Cumhuriyet sonrasında Uşak ve Alpullu fabrikalarında 1925-1926 yıllarında üretim gerçekleştirilmiş, ilerleyen yıllar fabrika sayısı artarken 1953 yılında "Ilıca Şeker Fabrikasının Temeli" atılmış ve 1956 yılında üretime geçilmiştir.
Fabrika ile yaşım aynı olmasına karşılık ancak 1960'lardan sonra şeker pancarı ekilen tarlalarda; magal, çapa yaparken, zararlı otları koparıp atarken işin kıymetini öğrenmiştim. Mayıs ayı sonundan başlayarak Ekim ayının sonuna kadar devam eden bu süreçte köylüler bütün gayretleriyle şeker pancarı yetiştirmeye çalışırlardı. Yöre halkı için iki nedenden dolayı geçim kapısıydı.
Birincisi tarlasında ürettiği pancarı satarak para kazanırdı. Devlet güvencesinde garantili bir paraydı. İkincisi çevre köylerden gelen yüzlerce insan ister tartı istasyonlarında, ister tren istasyonlarında, isterse fabrikada mevsimlik işçi olarak çalışır böylece evine bol para götürürdü.
Bizim gibi o dönemin işçileri çalıştığı tarlalarda okul masraflarını çıkarır, defter, kalem ve kitap alır babamıza yük olmazdık. Her birimiz 10 ila 20 yaş arasında olmamıza karşılık o sorumluluğu taşırdık.
Eylül sonunda başlayan pancar sökümünde cumartesi ve pazar günleri çalışır harçlığımız çıkarırdık. O yıllarda ben Aşkale-Erzurum arasını bildiğimden gözlemlerimde bu yöndeydi. 1965-1985 arasında köylerde henüz nüfus çoktu. Göç ciddi anlamda hissedilmiyor bu nedenle toprak kıymetliydi. İmkanı olan her aile bir tarlasında pancar ekiyordu. Çünkü "şeker pancarı" demek para demekti.
Şeker pancarı sökümü kampanya ile başladığında tarlada işler şöyle gelişirdi. Yaşı 20'den fazla olanlar bel ile pancarı topraktan çıkarır, yaşları 15'den küçük olanlar yapraklarından tutarak evleğin ortasında toplar, genç kız ve kadınlarda ellerindeki keskin bıçaklarla yaprakları keserek kök kısmını istif ederlerdi. Son olarak arabacı kesilen pancarları arabaya yükler tartı istasyonuna götürürdü.
Köylüler yıllar itibarıyla; Aşkale, Kandilli, Çiçekli, Ilıca ve Palandöken tartı istasyonlarına, 1960'larda kağnı abralarıyla, 1970 sonrası at arabalarıyla sonrasında traktör veya kamyonlarla ürettiği yapraklarını tarlada kestiği dagları (şeker pancarına dag denirdi) getirir tartım sonrası kantardan aldığı fişleri biriktirir, kampanya sonrası "Ekim-Kasım" aylarında parasını alır ihtiyaçlarını karşılardı. Unutmadan üreticilere bir torba şeker verirlerdi. Mayıs ayında verilen avans ise işin tadı tuzuydu.
Kağnı arabalarıyla tarladan aldığımız şeker pancarlarını Kandilliye götürür, saatlerce kuyrukta bekleyerek sıramızın gelmesini beklerdik. Bu esnada köylüler kendi aralarında muhabbeti koyulaştırır zamanın su gibi akıp gittiğinin farkına varamazlardı. Sıramız geldiğinde demir baskül üzerine öküzleri çıkarmak zor olur, sonuçta işi başarıp tartım sonuçlanınca derin bir nefes alırdık. Kandili tartı istasyonuna Tazegül, Cinis, Karabıyık, Merdiven, Alaca, Atlıkonak, Güllüdere ve Abdalcık köyleri getirilerdi.
Yıllarca şeker pancarı gönderdiğimiz şeker fabrikasını görmek ancak 1969 Kasım ayı ortasında gerçekleşmişti. Kandilli Ortaokulunda okurken Öğretmenimiz Kamil Tosun bizleri şeker fabrikasına götüreceğini söyleyince havalara uçmuştuk. İlk kez fabrika görecektik. Okul önüne gelen 6. Zırhlı Tugay komutanlığına ait iki otobüs bizi okuldan alıp Ilıcaya götürürken kar yağmış etraf tamamen beyazlanmıştı.
20 kilometrelik yol türkü ve şarkılar eşliğinde sona ermiş bacasından dumanların yükseldiği Ilıca Şeker Fabrikasına gelmiştik. Arabalardan inen öğrenciler üçerli sıra olmuş fabrikaya girmiştik. Öğretmenlerimiz ve fabrika görevlileri bizlere işi anlatıyorlar ve şekerin nasıl yapıldığını söylüyorlardı. Önce şeker pancarlarının yıkandığı bölüme gittik. Tazikli suyla topraklardan arıtılan daglar sırsıyla işleme giriyorlardı. Derken küp şekerlerin çıktığı bant önüne gelmiştik. Görevliler birer küp şeker alıp tadına bakabileceğimizi söylediklerinde sırayla hepimiz bir küp şeker almış hala tadı damağımızda olan şekerleri midemize indirmiştik. Yanılmıyorsam bu gezi 3-3.5 saat sürmüş yine görevliler nezaretinde servislerimize binip Kandilli yoluna düşmüştük. Akşam olmuş tüm öğrenciler evlerine veya köylerine giderken bizde Tazegül köyünün yolunu tutmuştuk.
Tabi o zamanlar kota falan yoktu. Şeker Fabrikasının belirlediği kadar çok ekim yapılırdı. Ancak 1985 sonrası AB'ye girme adına şeker pancarına kota getirilmiş ekim alanları daraltılmış, teşviklerde kaldırılmıştı. Bu işlem 2000 sonrasında iyice sıkılaştırılmış 58 yıldır üretim yapan 310 gün kampanyada elde ettiği şekeri satan fabrika gitmiş zoraki kotaların uygulanmasıyla ekim alanları daraltılmış hatta satlığa çıkarılmış çalışma süresi 50-60 güne indirilmiş bir fabrika ile karşı karşıya bırakılmışız.
On binlerce çiftçinin geçim kaynağı olan şeker üretimi, politik nedenler ve kısa adı NBŞ olan "Nişasta Bazlı Şekerlerden" dolayı yok olmak üzere...