Müslüman’ı doğru yoldan, dini deyimle, sırat-ı müstakimden uzaklaştıran, sapıklığa çağıran ana sebeplerin başında "Şeytan, Bidat, Hurafe, Efsane ve Haddi Aşan" İfadeleri gelmektedir.
Şeytanın taktikleri hakkında Kur’an-ı Kerim’de çok sayıda açıklayıcı ayet vardır.
Gazaba uğramış, sapıklar olarak nitelendirilen ehli kitabın Müslümanlar için birer sapıklık sebebi olduğu ise yine ayetlerle açıklanmıştır. Bu yüzden başka ümmetlere benzememek sevgili peygamberimiz tarafından birçok hukuki konuda gerekçe olarak zikredilmiştir.
Bidat ve hurafeler ise “farkına varmadan doğru yoldan uzaklaştırıcılıkları", dolayısıyla en az önceki iki sebep kadar hatta daha etkili, yanıltıcı olduğu dinler tarihine bakılınca anlaşılmaktadır.
Başta peygamberimiz olmak üzere Ashabı Kiram da aynı konuya değinerek işin ciddiyetini ortaya koymuşlardır.
Demek ki gerçek dindar, hurafe, batıl inanışlara göre değil Kur’an ve Peygamberimizin sünnetine sarılmakla olacağını anlamak zorundadır. Yanlış ve hatalarda ısrar etmemek işin özünü oluşturmaktadır.
Tarihin derinliklerinden günümüze değişerek, gelişerek, çoğalarak gelen bidatler günümüzde etkilerini hala sürdürmekte, insanları, toplumları ciddi anlamada etkilemek suretiyle ne yazık ki yer yer felaketlere yol açmaktadır.
İnsan inanma, dayanma, bağlanma duygularına sahip canlı varlıktır. Bu nedenle tarih boyunca doğru veya yanlış bir çok fikre, ideolojiye ve dinlere inanmıştır. Hurafelerin kökeninde dini argümanları kullanarak bir şeye bağlanmak, ondan medet ummak biçiminde gelişerek çağlar boyunca varlığını devam ettirmiştir.
Roma'da su kültü, Orta Asya'da ağaçlara çaput bağlama, İstanbul'da ve pek çok şehirde bulunan bazı türbelerdeki mezarlardan yardım talep etme, kendini şeyh, gavs, efendi gösterenlerin ifadelerine inanma bu anlamda görülebilir.
Örneğin Ramazanda "Telli Baba, Oruç Baba" türbelerine gidip dilekte bulunma, kızına eş, oğluna iş isteme bunun tatbikattaki uygulamaları olarak görülebilir.
Anadolu'nun pek çok yerinde ağaçlara hala çaput bağlayıp dilek tutulması, Roma'dan kalmış hamamlara, su birikintilerine para atıp, dilek tutup, istekte bulunma, olayların başka bir versiyonudur.
Günümüzde bu davranışlar yaygınlaşırken temelinde yatan fikir kolay yoldan iş, aş, eş elde etmek ve cennette kendine yer aramak düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
Günümüzde bu hurafelere yenileri eklenmeye devam etmektedir. Şöyle ki biri çıkıp "cehennemde yanmayan terlik", "yanmayan kefen" satarken bazıları tövbe kapısı ihdas ederek çağdaş hurafeliğe örnek oldular.
Tarih boyunca yağcılık olsun diye birilerini ululama, yüceltme anlamında söylenen sözlerde bunun gibidir. Örneğin "Allah seni başımızdan eksik etmesin", "sen olmazsan yanarız", "yok oluruz", "ölürüz" ifadesi de bunu sembolize edebilir.
Hz. Ömer'in Hz. Halit Bin Velid'i ordu komutanlığından almasının sebebi "Halit olmadan zafer kazanılamayacağı endişesi" olmuştur.
Bir insanda olmaması gereken sıfatları, bir şahsa vermek çağdaş hurafeye en iyi örmektir. Şöyle ki "Allahın sıfatları falan kişide toplanmış" demek hem şirktir, hem bühtandır, hem de iftiradır. Bunu söyleyenin ve bunu içselleştirenin kendisini acilen sorgulaması gerekmektedir.
Yine "falan kişiye dokunmak ibadettir" demek son derece tehlikeli ve sakıncalı fikirdir. Böyle bir sözü kullanan insan haddi aşmış, maksadını hurafeye dönüştürmüştür.
Veya "benden yana olursanız, beni, bizi desteklerseniz Cennete beratınız olur" ifadesi ipe, sapa gelmez tam bir hurafe inancının insanımızın aldatılmasına yönelik bir düşünce biçimidir.
Hurafeleri kategorize edersek; Gaybden haber vermek, falcılık ve fala bakmak, ruh çağırmak, taş yapıştırmak ve uğursuzluk türünde gelişebilir. Günlere gelince Salı iş yapılmaz, Cuma yola çıkılmaz gibi...! Sayılarda ise 3, 5, 7 ve 13'ün anlamlandırılması...! Ölü ve kabirle ilgili olanlara da pek çok örnek verilebilir. Türbelere adak adamak, mum yakıp çaput bağlamak, dünyayı mümine zindan etmekle ilgili inançlar, kulun kusursuz olup olamayacağıyla ilgili olanlar, nazar boncuğuyla ilgili efsaneler ve günümüzde siyaset için siyasi şahıslar için uydurulan efsaneler hurafeye dönüşerek dini, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatımızı etkilemekte, insanımızı perişan etmektedir.
Halbukî sağlıklı bir hayat, hurafe ve batıl inanışlardan uzak olan hayattır. Çünkü Neml suresinin 65. ayetinde "De ki; göklerde ve yerde gaybı, Allahtan başka bilen yoktur", Fatiha suresi 4. ayetinde "Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz" ayetleri gereği her türlü bidat, hurafe ve efsaneden uzak kalarak dini hayatı, sosyal hayatı yeniden inşa etmeliyiz.
Netice itibarıyla dindarlık, dini olanı işlemektir, olmayanı değil.