İNSAN İSYAN EDEN BİR VARLIKTIR

Arapça isyan sözcüğü Türkçe karşılığı başkaldırmadır. İsyanı yapan insana başkaldıran ya da âsî denir. Günah anlamında mâsiyet kelimesi de âsî kelimesinden gelir.

Ancak başkaldırmak boş bir fiil değildir. Bir amaç uğrunda bu fiili gerçekleştirir insan. Neye başkaldıracak? Gafletten uyanmak, aklı uyandırmak, uykudakileri uyandırmak, cehalete ve isyana teşvik edenleri gafletten uyandırmak ve ıslah etmek için de başını kaldıracaktır.

Kalk, yürü, hareket et ve ayaklan, kafanı kuma gömerek kalma, başını kaldır, çevrende neler oluyor baksana gibi anlamları içinde barındıran isyan sözcüğü cahillerin ters yorumuyla anlamından saptırılmıştır. Doğruyu, iyiyi, güzeli ve gerçeği aklıyla, irfanıyla ve bilgisiyle değil, kaba kuvvetle elde etmeye çalışan nasıl olur da başını kaldıran bir insan olur.

İnsan isyankâr bir varlıktır. O, asi oluşuyla varlığının bilincine erer. Kendini ötekinden ancak başkaldırışıyla ayırt eder. Ben DAVARIM değil, ben de varım der.

İsyan; kaleme ve mürekkebe karşı boynuz ve nalla verilen bir savaş değil, kalem ve mürekkebi akıl ve gönül fezasında kullanarak bunları yok etmek isteyenlere karşı verilen bir barış ve ıslahat çabasıdır. Kaba kuvvete inanarak dev savaş makinalarını üreten akıl, gözle görülmediği halde bunlardan daha fazla tahribat yapan ve bir füzenin komut düğmesini dolduramayacak kadar az bir yer işgal eden Korona virüs tarihler boyunca yapılan işgallerden daha kapsamlı ve sessiz bir şekilde bütün dünyayı ve insanlığı işgal etmiştir.

Kanaatimizce virüsle yapılan bu üçüncü dünya savaşı, insanlığın son savaşı olacaktır. İnsan hakları kavramının başlattığı muhteşem bir uyanış ve aydınlanmadan nasibini alanlar için vicdan azabından daha büyük bir yenilgi ve bu acıdan daha büyük bir savaş yarası düşünülebilir mi?

Bir at, kuyruğunun altına giren sineğe, isyan için şaha kalkar, dörtnala koşar, isyanını bizim tarifimizin dışındaki yöntemlerle devam ettirir. Lakin sonunda enerjisi tükenir, yorgun düşer hatta canını terk ederek bedenini sineklere yem eder. Eğer at kendi kuyruğunu kapatıp sineği boğacak kadar akla sahip olsaydı bu hezimete uğrar mıydı?

Şüphesiz sineğin tüm vücudu, atın beynindeki bir tek sinir hücresi toplamından daha küçüktür. Lakin sineğin ihmal edilebilecek kadar küçük olan beyin hücreleri, atın dev beyinden daha mükemmel bir akıl ürettiği için atın nimetlerinden bir kurnazlıkla faydalanmış, atı kendi gideceği yönde koşturmuş ve sonunda atı tüm sinek ailesi için tükenmez bir rızık haline getirmiştir.

Her köle ruhlu insan son derece kolayca elde edildikten sonra da tapınılması en zor ve en tehlikeli olan bir Tanrıya dönüşür ve put olarak karşısına gelir. Aynen insanın kazandığı paranın kölesi olunduğu gibi. İsyanla insan olma bilincine eren hür insanın görevi, köleleştirdiği putlara ibadet etmek zorunda kalan zavallılara yardım etmek, tanrılaşan kölelilere de aynı akıbeti paylaşacaklarını tavsiye etmektir.

Bizim burada ortaya koymak istediğimiz isyan, hak ve hukukun yerine getirilmesi için yapılan uyanış, aydınlanış ve barış içinde yürütülen ıslah edici bir çabadır.

İnsanın en başta başkaldırısı kendine olmalıdır. Kendine güç yetirmesi için öncelikle kendine isyan etmesi gerekir. Kendine isyan etmeyen başkalarına isyan edemez. İnsan akıl ve irade gibi itici güçle isyan eder. Akıl ve vicdan; doğru, iyi ve güzel bir hayata kavuşmayı ve erdemlerle yaşamayı kendine amaç edinir. İradesiyle bunu gerçekleştirir. Akıl ve vicdan bu hayata engel olan ahlaksızlığa, hukuksuzluğa, cahilliğe, taşkınlığa, mantıksızlığa isyan eder. Basit bir inatçılık bile insanın başının belasıdır. Kim cesaret eder inatçılığına karşı başkaldırmaya! Maalesef zaman zaman insan nefsi zalim, nankör ve gerçeği göremeyecek kadar inatçı olduğu için en büyük isyanı, gerçeğe, hak ve hakikate olmaktadır.

Vicdanımızın uyanık ve sağlıklı olması için insani, ahlaki ve hukuki değerleri kabul etmek gerek. Eğer vicdanımızı felç ederek hak ve hukuksuzluk yaparsak, aklımız bize karşı başını kaldırır bizi daima rahatsız eder. Vicdan azabı giderilmediği takdirde aklı felç ederek intihara sürükleyebilir. O halde gerçeğin habercisi aklımızın ve hissedicisi Tanrı’nın içimizdeki sesi olan vicdanımıza kulak vermeliyiz.

İsyan etmek ahlaki ve hukuki bir gaye için yapılır. Başını kaldıranın başını koparırım diyen zorbaya, bunu hangi hak ve yetkiyle yaptığını hesabının sorulacağını söylemek için insan başını kaldırır. Adaletin yerine getirilmesi, terazinin hukuka uygun tartması için başını kaldırır.

Ülkenin nimeti ve külfetinin paylaşımında olduğu gibi aile arasındaki basit bir miras paylaşımında gerçeği bildiğimiz ve gördüğümüz halde, evlatlarından ve kardeşlerinden bunu esirgeyerek bin dereden bin bahanelerle şeytanla dost olmuşçasına mirası adaletle paylaşmayanlara karşı başların kalkması gerekir.

Adil olmayan insanın başı asla kalkamaz. Çünkü onun başı eğiktir ve mahcuptur. Eğer bir insanın isyanı bozgunculuk, fesatlık ve düşmanlık üzerineyse bunun isyanı vücuttaki kanser hücresi gibidir. Bu isyan ıslah edilmelidir. Islah edilen vicdansızlık sarsılmaz bir vicdana dönüşebilir. Erdemli, onurlu, şerefli ve haysiyetli insanın daima dik duran başı, ayaklanacak ayağı vardır.

Yine insan aklın, vicdanın ve hayatın gerçekleriyle örtüşmeyen geleneklere de başını kaldırması gerekir. Bu gelenekleri saymak sayfalar alır. İnsanı köle eden, onurunu yok sayan ağalık, şeyhlik ve örgüt liderliği adı altında yerleşmiş anlayışa başını kaldırarak neler olduğunu sorgulaması gerekir. Maalesef böyle bir hayat tarzını benimseyen sözüm ona kendilerini aydın ve ileri görüşlü sayan çevreler ne romanlarında, ne sinema filmlerinde ne de köşe yazılarında başkaldırılarını görmüyoruz. Kendi çöplüklerini temizlemeden, geleneğe başkaldırmadan, vatandaş olma hak ve hukukunu veren devlete başkaldırmayı meziyet saymaktadırlar.

Başkaldırımız; ister siyasi, ister ideolojik, isterse dini ad altında önümüze dikilen, bizlerin insan olma hak ve hürriyetlerini gasp edenlere körü körüne bağlı olma anlayışına olmalıdır.

İnsanları bölerek ve parçalayarak zihnimize giydirilen siyasi ve ideolojik bir takım gömleklerinin doğuştan olduğunu söyleyenlere başkaldırmaktan daha çok, bizim köle ruhlu, gerçeği göremeyecek kadar kör ve sağır oluşumuza başımızı kaldıralım. Eğer böyle anlayışta olmazsak onu götürür yerine yeni efendiler getirir ona tapınınız. Bir putu yıkar, yenisini yapar ona taparız. Putlarla yaşamaya alıştığımıza ya da alıştırıldığımıza nede böyleyiz diye başımızı kaldıralım.

İnsanlara kime başkaldırmalısınız dendiğinde ilk defa şeytanla dost olarak Allah’a karşı başkaldıranlara rastlarız. İlk defa başkaldırıyı Allah’a karşı yapınca içinden çıkılmaz bir durumla karşı karşıya kalınır. Bunu adı kader olur. Kahpe felek olur. Kaderimse çekerim olur. Sonuçta insan hayatındaki bütün hak ve hukuk kayıpları yani mahkemelik olayları İlahi Adalet mahkemesine kalır. İnsanın başta kendine, sonra Allah’a, daha sonra devlete, adalete ve en sonunda da insana güveni sarsılınca ruhunda ve vicdanında derin giderilmez yaralar açılır. Ruh, akıl ve vicdan sağlığı elinden alınır. Bu durumda insanın ne başkaldıracak, ne ayaklanacak, ne de kımıldayacak hali kalır.

Oysa insan en yakınından başlayarak kendi cehaletine, kendi nefsine yenik düştüğüne, kör ve sağır geleneklere, yaşadığı çevresini kuşatan gerçeği görmeyi engelleyen, onurunu, hak ve hukukunu elinden alan putlarla örülü anlayışlara başını kaldırıp ne olup bittiğini fark etmelidir. İşte o zaman bir çıkış yolu bulacaktır.

İnsanın isyanı ahlaki, siyasi, hukuki, dini ve felsefi olarak var olma mücadelesidir.

Dik başlı bir toplum, başkaldırmak zorunda kalmaz. Herhangi bir nedenle başkaldırma ihtiyacı duyanların başları kesinlikle ya eğik, ya da yerdedir.