İnsan iki yaratılış üzeredir.
Birinci yaratılış; insanın emek ve çaba sarf etmeden doğuştan kendinde hazır bulduğu yeti ve yetenekleriyle yaratıldığı yaratılıştır.
İkinci yaratılış ise, hazır bulduğu bu yaratılış üzerine kendi çaba ve emeğiyle kendini yeniden inşa etmesi ve geliştirmesidir.
İnsan, ikinci yaratılışını kendisi gerçekleştirir.
Heykeltıraş yontulmamış kaba bir kaya parçasından nasıl bir heykel yapıyorsa insan da kendini yontarak yeniden biçimlendirir, oluşturur ve ortaya çıkarır. İnsan kendine ne kattıysa o kadardır.
Gazali, ilk yaratılan şeyin akıl olduğunu şu Hadise dayandırır: “Allah ilkin aklı yarattı: ona ‘gel’ dedi, o da geldi; sonra ona ‘git’ dedi, o da gitti.” Gazali buradan şu sonucu çıkarır; Yüce Allah, aklın yaratıcısı, mabudu, ilahı, Rabbi ve doğrudan yaratıcısıdır. Doğrudan yaratılanların ilki aklıdır.
Farabi de El- Medinetü’l Fazıla/Erdemli Devlet adlı muhteşem eserinde Tanrı için şu fikri öne sürer: O, hem bilfiil akıl hem bilfiil makul (kendini akleder) hem de bilfiil akil olan bir tek zattır ve bölünmez bir tek cevherdir.
İnsan akıllı bir varlık olarak yaratıldı. Düşünen bir varlık olarak insan kendini bu yanıyla hayvandan ayırır.
Farabi düşünmeyi üç anlamda kullanır:
a- Düşünme, sesle dışarı çıkan sözdür. Yani dilin içeridekini ifade etmesinin sebebi olan şeydir.
b- Düşünme, nefse yerleştirilmiş sözdür; sözcüklerin gösterdiği düşünülürlerdir.
c- Düşünme, doğuştan insanda bulunan ruhani bir yetidir. Düşünülür şeyler, ilimler ve sanatlar, insanda bu yetiyle oluşur, düşünce onunla gerçekleşir, fiillerin iyisi ve kötüsü onunla seçilir.
İmdi, düşünme aklın ürünüdür, onun niteliğidir, konuşma ve sözün temelidir.
İnsanın konuşması düşünmesinin eseridir. Bilgimiz ise öğrenme ve düşünmemizin sonucudur.
Düşünme seslendirilirse konuşma ve söz olur.
Söz dillerde dolaşan tam konuşmadır.
Dinleyici tarafından anlaşılmayan ve kendi içerisinde tutarlı olmayan konuşmaya söz denmez.
Nefiste toplanmış, anlaşılır anlama düşünme denir.
Düzenli, tam ve bilfiil düşünmeye de konuşma denir.
İnsan düşünmesini ve konuşmasını diğer insanlara ya sözlü olarak ya da yazıyla aktarır. Biri sözlü geleneği diğeri yazılı geleneği oluşturur.
Sözlü gelenek sağlam bir yol değildir. Çünkü söz, buzun üzerine yazılmış gibidir.
Eğer söz kayda alınarak yazıya geçirilmişse sağlam ve kalıcı bir yol izlenmiş olur.
İnsanın kendini yeniden inşası ve dönüştürmesinde içerisinde bilgi, sanat ve bilgeliği taşıyan “KİTAP” ve “OKUMA” önemlidir.
Kelam/Teoloji bilimi “Kitaplara İman’ı” imanın şartlarından biri sayar. İlk insan Hz.Âdem’e 10 sahife verildiği ve eşinin de bu sahifelerden sorumlu olduğu (Kuran’da Havva ismi geçmez) rivayet olunur. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali).
“Şüphesiz biz Âdemoğullarını saygın kıldık” İsra 17/70.
Bu saygınlık düşünen insanadır.
“ Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların/hayvanların Allah katında en kötüsü, AKILLARINI kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir. Enam 8/22. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir perde vardır. Bakara/Düğe 2/7.
Bugün gelişmiş uluslar, yeryüzünde insanın saygınlığını korumanın yolunun AKIL YOLUNDAN geçtiğini bildikleri için işleyen ve çalışan bir akla sahip olmanın yolunu kendilerine rehber edinmişlerdir.
Aklını kiraya veren uluslar kendi mülklerinde ya kiracı ya da hizmetçi olarak yaşamaktadırlar.
Saygınlığını yitiren uluslar ve onların vatandaşları AKLI öteledikleri, özgür kılmadıkları ve baskı altında tuttukları için, bırakınız insanlığın temel meselelerine çözüm önermeyi, kendi meselelerini çözmekte yetersiz ve başarısızlardır.
Çünkü sorunun kaynağı kendileridir.
Probleme neden olan bilinç, neden olduğu problemi çözemez.