İYİ NİYETİ UĞRUNA; BİR BATTANİYELİK YERDEN MAHRUM KALMAK!

Bu yazımda Amerika Birleşik Devletleri’nde iyi niyet adına toprakları elinden alınan, bir battaniyelik yerleri bile kalmayan son tarihi araştırmalara göre Türk soylu olan Kızılderililerin feryadından bahsedeceğim.

Yıl 1492, Kuzey ve Güney Amerika anakarasında yaklaşık 100 milyon yerli halk Kızılderili yaşadığı tahmin edilmekteydi. 1519 yılında Amerika Birleşik Devletleri topraklarında 28 milyon Kızılderili yaşarken, 1605’e gelindiğinde ancak bir milyon hayatta kalma becerisini sağlamıştı.

1500’lü yılarda Avrupa’nın nüfusu 80 milyondu. 1800’e gelindiğinde Avrupa’nın nüfusu 200 milyona ulaşmıştı.

1500'den günümüze dek sömürgeci zihniyete sahip Batı, dünya gezegeninin tek sahibi olduğuna inanıyordu. Dünyanın maddi imkânlarına saldırıp yer altı ve yerüstü nimetlerini talan ettiği yetmiyormuş gibi ele geçirdiği yerli halkı ya köle ediyor ya kısırlaştırıyor ya aile düzenlerini ve kültürlerini tahrip ediyor ya öldürüyor ya asimile ediyor ya tüm yaşama alanlarınızdaki hayvanları öldürüyor ya ürünlerini yakıyor ya da Hıristiyanlaştırıyordu. Bunun en açık örneği Kızılderililerdir.

Bir Kızılderili atasözünde der ki: “ Yaşlılar konuşmaya başladığı zaman, sessiz ol ve dinle!

Söz Kızılderili yaşlıda:

Kızılderili kabile şefi, vatanını satılığa çıkarmış mal gibi gören Washington'daki Büyük Reis’e derki: “Beyaz Adam'ın bizim yaşam tarzımızı anlayamadığını biliyoruz. Onun için bütün topraklar birbirine benzer. Gece gelip topraktan gereksinimlerini alan bir yabancıdır o. Toprak onun kardeşi değil, düşmanıdır; bir kez fethedince devam eder yoluna. Toprağa aldırmaz bile, babasının mezarını da unutur, çocuklarının mirasını da. Anası olan toprağı ve kardeşi olan gökyüzünü birer mal gibi görür. Doymak bilmez açlığı bir gün toprağı tüketecek ve geriye bir çöl kalacak yalnızca.”

Kızılderililerin topraklarını ellerinden aldıkları yetmiyormuş gibi onları Hıristiyan yapmak isteyen bir misyoner, 1805'te, altı Kızılderili aşiret liderler kuruluna hitap etmiş, onları Hıristiyanlığa davet etmişti. Amerikan Kızılderili lideri Red Jacket de Kızılderili kabileler adına bir konuşma yapar.

Yine söz Kızılderili yaşlı Red Jaced da:

Büyük Ruh ’a şükür ettikten sonra altı kabile şefinin ortak aldığı kararı okur: “Kardeş, söylediklerimize kulak verin. Bir zamanlar, bizim ecdadımız bu büyük adanın sahipleri idiler. Oturdukları yer, güneşin doğuşundan batışına kadar uzanıyordu. Ruh, onu biz Kızılderililerin kullanması için yapmıştı. Gıdalanmamız için mandayı, geyiği ve diğer hayvanları yarattı. Ayıyı ve kunduzu yarattı. Biz, giyeceklerimizi onların derilerinden yaptık. Onları bütün ülkeye yaydı ve bize nasıl yakalayacağımızı öğretti. Ekmek yapmamız için yeryüzünün mısır yetiştirmesini istedi. O, bütün bunları Kızıl çocukları için yaptı, çünkü onları seviyordu. O, bütün bunları Kızıl çocukları için yaptı, çünkü onları seviyordu. Avlanma bölgeleri üzerinde bazı münakaşalar ortaya çıktığı vakit, bu münakaşalar; genellikle, kan dökülmeden uzlaştırıldı.

Ama zaman geldi, çok kötü bir günle karşılaştık. Sizin ecdadınız büyük suyu geçtikten sonra bu adaya çıktılar. Sayıları azdı. Burada dostlarla karşılaştılar, düşmanlarla değil. Bize, kötü insanlardan korktuklarından, ülkelerinden kaçtıklarını ve buraya dinlerinin gerektirdiklerini zevkle yerine getirmek için geldiklerini söylediler. Küçük bir yer istediler. Biz onlara acıdık, ricalarını yerine getirdik ve bizim aramızda oturdular. Biz, onlara mısır ve et verdik; onlar da karşılığında bize zehir sundular.(Verdikleri battaniyelerle çiçek hastalığını yaydılar. Z.S)

Beyaz insanlar, kardeşim, bizim ülkemizi bulmuşlardı. Geriye haber gönderildi ve aramıza daha da çokları geldi. Yine de biz onlardan korkmadık. Biz, onları dostlarımız olarak kabul ettik. Onlar da bize kardeşler diye hitap ettiler. Onlara inandık ve daha büyük bir yer verdik. Sonunda sayıları çok fazlalaştı. Daha fazla toprak istediler; ülkemizi istediler. Gözlerimiz açıldı, kafalarımız rahatsızlaştı. Harpler vuku buldu; Kızılderililerle çarpışmaları için Kızılderililer kiralandı ve halkımızın pek çoğu yok edildi, Aramıza kuvvetli bir içkiyi soktular. Güçlü ve kuvvetli bir içki idi; binlerce insanımızı yok etti.

Kardeş, bizim yerlerimiz bir zamanlar büyük ve sizinki küçüktü. Siz, şimdi büyük bir halk oldunuz ve bize artık battaniyelerimizi serecek kadar bir yer dahi kalmadı. Bizim ülkemizi aldınız, ama hala tatmin olmadınız; şimdi dininizi de bize zorlamak istiyorsunuz.

Kardeş, sözlerimi dinlemekte devam et. Siz, Büyük Ruh ‘un düşüncelerine göre, ona nasıl ibadet edeceğimizi öğretmek için gönderildiğinizi ve beyaz insanların öğrettiği dini kabul etmezsek, öteki dünyada mutsuz olacağımızı söylüyorsunuz. Kendinizin haklı ve bizim de kaybolmuş insanlar olduğumuzu söylüyorsunuz. Bunun doğru olduğunu nasıl bileceğiz? Bizim anladığımıza göre, sizin dininiz bir Kitapta yazılı. Eğer sizin için olduğu kadar bizim için de gönderilmiş olsa idi, Büyük Ruh, niye onu bize, sadece sizlere vermemekle kalmadı, niye o Kitap hakkındaki bilgiyi, onu iyice anlayacak vasıtalarla birlikte, ecdadımıza da vermedi? Biz onun hakkında sadece sizin söylediklerinizi biliyoruz. Beyaz halk tarafından defalarla aldatıldığımızdan, neye ve ne zaman inanacağımızı nasıl bileceğiz?

Kardeş, siz, Büyük Ruh 'a tapmanın ve hizmet etmenin sadece bir tek yolu olduğunu söylüyorsunuz. Eğer sadece bir tek din varsa, siz beyaz insanlar niye onun hakkında çok farklı görüşlere sahipsiniz? Kitabı hepiniz okuduğunuza göre, niye bir tek düşüncede değilsiniz?

Kardeş, biz bunları anlamıyoruz. Sizin dininizin ecdadınıza verildiği ve babadan oğula intikal ettirilerek günümüze kadar geldiğini söylediniz. Bizim de, ecdadımıza verilen ve onların çocuklarınca bizlere intikal ettirilen bir dinimiz var. Biz ibadetimizi öyle yapıyoruz. Dinimiz, bize gönderilen bütün iyi şeyler için şükretmemizi, birbirimizi sevmemizi ve birlik halinde bulunmamızı öğretir. Biz, din üzerinde asla kavga etmeyiz.

Kardeş, bizim hepimizi Büyük Ruh yaptı. Fakat beyaz ve kızıl çocuklarını farklı yaptı. Ciltlerimizi farklı yaptı, adetlerimizi farklı yaptı. Size güzel sanatları verdi. Bunlar için bizim gözlerimizi açmadı. Biz, bunların böyle olduğunu biliyoruz. Diğer hususlarda da bizleri farklı yaptığından, bizim kendi anlayışımıza göre, bize sizinkinden farklı bir din verdiği neticesini niye çıkarmayalım? Büyük Ruh, ne yaptığını biliyor. O, çocukları için en iyi şeyin ne olduğunu biliyor; biz memnunuz.

Kardeş, biz sizin dininizi ortadan kaldırmayı düşünmediğimizi gibi, onu, kendimize almayı da düşünmüyoruz.

Kardeş, siz bizim topraklarımızı veya paramızı almak için değil, kafalarımızı aydınlatmak için geldiğinizi söylüyorsunuz. Ben, sizin toplantılarınızda bulundum ve para toplandığını gördüm. Paranın niçin toplandığını bilemiyorum, ama sizin papazınız için olduğunu tahmin ediyorum. Biz, kendimizi sizin düşüncenize uydurduğumuz zaman, bizden de para isteyebilirsiniz.

Kardeş, bu bölgedeki beyaz insanlara da vaaz verdiğinizi söylüyorsunuz. Bu insanlar bizim komşularımız. Biz onları tanıyoruz. Biraz daha bekleyecek ve sizin vaazlarınızın onlar üzerinde ne gibi bir tesir husule getirdiğini göreceğiz. Eğer bu vaazlarınızın onları daha iyi insanlar yaptığını, onları samimi insanlar yaptığını ve bizi daha az aldatacak insanlar haline getirdiğini görürsek, senin sözlerin üzerinde tekrar düşüneceğiz.

Kardeş, konuşmanıza verdiğimiz cevabı böylece işittiniz ve şu anda söyleyeceklerimizin hepsi bu kadar. Burada, birbirimizden ayrılıyoruz. Biz, şimdi sizin elinizi sıkacak ve Büyük Ruh ‘un sizi sağ ve salim dostlarınızın yanına götürmesi için duacınız olacağız.”

Yaşlı Red Jaced konuştu; biz de sustuk ve dediklerini okuyarak dinledik.

Derler ki; “Cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla örülmüştür.” Umarım bizler de Kızılderililerin yerinde olmayız!

Geleceğimiz ve vatanımız hakkında yeniden daha sağlıklı düşünmemiz dileğiyle Ramazan Bayramı’nızı kutlar, esenlikler dilerim. Kalın sağlıcakla… 02.05.2022

Kaynaklar: Nejat Muallimoğlu, Hitabet. Avcı Basın Yayın, İstanbul, 1998., Ş.Teoman Duralı, Çağdaş Küresel Medeniyet, Dergah yayınları, İstanbul,2003.

Reha Oğuz Türkkan, Türkler ve Kızılderililer, Pegasus Yayınları, 2008.