KANAT MESELESİ

Almanya'da Hitler'in iktidara gelmesinden sonra, tasını-tarağını, fikrini-zikrini toplayarak İngiltere'ye kaçan Macar asıllı Alman sosyolog Karl Mannheim der ki, "okur, soyut düşünce yeteneği ile anlamayı ve anlamlandırmayı kendisi yapmalıdır!"

Bence de öyle olmalı; salt siyasette değil, yaşamın her alanında bulunan birey, somut olan, yani beş duyumuzla algıladığımız olguları kendi bakışı ile iyilik-kötülük, mutluluk-üzüntü olarak kendi anlamlandırmalı! (Bunun için de biraz bilgi, biraz da tarafsızca bakış yeterlidir sanırım.)

Bu düşünceyi gazetecilik alanına taşıyacak olur isek, bu meslekte ne yazık ki şu yanlış anlatımı genelde doğrulayarak öne çıkmıştır. O da "haber ve yorum ilkokul mezunu birinin anlayacağı şekilde aktarılmalıdır!"

Haber, tamam da "yorum" meselesine katıldığımı söyleyemem.

Diğer canlılardan tek farkı ve üstünlüğü düşünme ve de konuşma ayrıcalığı olan insan, konuşmazsa ya da konuşamazsa da olaylar ile fikirler hakkında neden kafa yormaz ki!

Somut olan bir olayı, bir maddeyi sözde fikir öncülerinin veya siyasilerin yorumuyla yönlenerek güzel ya da çirkin olarak değerlendirmek, kendini yok saymak, değilse nedir acaba!

Örneğin, son günlerde siyasetin kirlenmiş dilinin yanı sıra bir de siyasilerin ve gazetecilerin öldüresiye dövülmesini eklendi.

Buna, çok iyi, oluyor, diyenlerin de olduğunu biliyoruz; çok kötü, diye feryat edenlerin bulunduğunu da görüyoruz.

Bu çok kötü hareketlere "iyi" diyenler, aslında somut bir olayı kendilerince soyutlaştırırken seçtikleri kavram, kendilerinin de ne olduklarını ortaya koymuş olmuyorlar mı?

Bu sadece bir örnektir ve bu örnekler her alanda çoğaltılabilir.

Çirkine "güzel" diyenlerden, kendi fikri ve siyasi yapısının galebe çalması, kendinin bir kuruşluk çıkarı için, başkasına on kuruşluk zarar vermeyi göze alanlardan, karşıt fikre hakaret, tekme, yumruk ve silahla karşılık verenlerden Tanrı memleketi korusun, demekten başka çare yok gibi! Çünkü, onları düşünmeye ve olayları gerçek yüzüyle algılamaya davet etmenin pek faydası olacağını sanmıyorum.

Peki, bu tür insanlar her partide ve her ideolojide var mıdır?

Hiç şüpheniz olmasın, elbet vardır!

Bir yol düşünün, bu zihniyet bir partide çoğalırsa neler olur!

İşte o zaman buyurun kaos sofrasına ve kaşığınıza ne gelirse onunla doyun!

..

Gelelim yazımıza başlık olarak seçtiğimiz kanat meselesine.

Bakın, ister haber olarak, ister yorum olarak siyasetten bahseden her türlü yazılarda, "iktidar kanadı," ve "muhalefet kanadı," diye tanımlama yapılır.

Bu tanımlama öyle boşuna yapılmaz.

Çünkü, söz konusu olan demokrasidir ve çaktırmadan otokrasiye karşı olanlar bile, yorumlarında o kanatları kullanarak gizliden de olsa demokrasiye göz kırpıktadırlar. Çünkü, demokrasi denilen ve küllerinden doğan anka kuşu tek kanatla uçamaz!

Yani güçlü iktidara, güçlü muhalefet de gerek!

Muhalefet demişken, Erzurum öznesinde birkaç kelam eylemek gerekir, diye düşünerek kentte AK Parti'ye alternatif olarak her geçen gün kendini gösteren İYİ Parti için birkaç kelam eylemez isek olmaz.

Ülke genelinde İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener, dur durak demeden kâh tozlu yolları, kâh süslü kaldırımları arşınlarken, Erzurum İl Başkanı Sayın Melih Kırkpınar ne alemde acaba!

Gerçi kendilerinin de merkezde ve ilçelerde esnafla, emekli ile, işsiz ile, işli ile görüştüğünü biliyoruz. İYİ Parti Erzurum Milletvekili Sayın Naci Cinisli'nin eski hızının, hevesinin ve nefesinin kalmadığını göz önüne alırsak, Sayın Kırkpınar'ın koşulları zorlayarak çalışması gayet normaldir. Elbet yapacak, çünkü işi bu, yani o kadar da abartılacak bir şey değil; değil ama yine arayıp hal ve gidiş hakkında bilgi alalım dedik.

Ve aradık.

Erzurum'un sorunlarını ve eleştirilerini anlatırken bir ara sözünü keserek, "partinizin üye kayıtları ne durumda," diye sordum.

"Üye kayıtlarımız her geçen gün artarak devam ediyor; ama asıl önemli olan, hemşerilerimiz bizi gönlüne kaydediyor," dedi.

Bunun üzerine söz söylenmez, diyerek vedalaştık.

Kimse kusura bakmasın, AK Parti'nin Erzurum Milletvekili Sayın Zehra Taşkesenlioğlu'nu henüz soyadına Ban'ı eklemeden tanırım; samimiyeti, iletişimi, seçmenle olan yakınlığı ile kendilerine yakışan "komşu kızı," yakıştırmasını yapmıştım. Çünkü hak etmişti.

O yüzden Sayın Kırkpınar'ın "hemşerilerimiz bizi gönlüne kaydediyor," cümlesini de buraya taşıdım. Çünkü hak etti.

Kırıcı, dökücü, hakaretli sözler değil, gönüllü olarak öyle cümleler kurun ki içinde gönül olsun, o zaman siz de buyurusunuz gönül sayfamıza!