Kar hayatımızda bizim için ne kadar büyük bir anlam ifade ediyor, bilmem ki hiç düşündük mü? Ne kadar hatıraları var acı, tatlı!
Kar üzerinde türküler, şarkılar mı söyleyip, dinlemedik. Ayaklarımızın altında gıcırdayan kar sesiyle gönül sesimizin birleştiği sevgiliye isyan marşları söylerdik gecenin en karanlığının sabahla selamlaştığı köşe başlarında. Seher vakti kar yağarken lokantadan sabah çorbasından pay ayırdığımız çorbalı ekmekle beslemeğe çalıştığımız köpekler ne güzeldiler, ne vefakâr! Sahilde kum izlerimiz belki o kadar olmadı ama gecenin bir vaktinde yeni kar yağışıyla kar izlerimiz vardır elbette.
Kar elli sene önce baca kürümek, yolların kapanması, baharda mahalleye su arkları açmak, kızak kaymak, üşümek, donmak, kömür odun yakmayı anlatırdı.
Kar elli sene önce dert demekti.
Birkaç kişi hariç özel taksiler olmadığı için bin bir güçlükle yollarda yürürdü insanlar. Ayakları üşürdü. Burunlar kızarık, kaşlar, erkeklerde bıyıkla sakallar buzlu olurdu.
Ulaşım ya yaya, ya fayton, ya faytondan bozma kızaklı fayton olan zanka ya da belediye otobüsleri veya her zaman hayata geçemeyen küçük minibüslerle olurdu.
Ana caddeler haricindeki sokak içlerinde bacalardan kürünen kar tepelerinin bazen boyları abartısız on metreye yaklaşırdı. Çocuklar bu tepelerden aşağı kızak kayarlardı.
Sokak içlerindeki kar yığınları belediyelerin tek atlı çöp arabalarıyla senede bir defa alınır, boş arsalara dökülürdü. Bahara yakın da kazma kürekle belediye işçileri buzları kırar ve gene tek atlı at arabalarıyla taşınırdı.
Sobalar yanardı, dumanlar yükselirdi evlerin bacalarından, eğri büğrü! Bacası tütmek sözü belki buradan çıkmıştı, öyle anlaşılıyor ki bacası tütmesin bedduasının çıktığı yerden!
Evlerin soba yanmayan kuzey odaları buz tutardı; dedim ya herkeste farklıydı kar’ın getirdikleri, götürdükleri gibi!
Karla her evin, her mahallenin, her caddenin, her sokağın ve hatta her insanın hatırası ayrı ayrıdır. Herkesin duygularının, sevinçlerinin, neşelerinin, aşklarının, varlık, yokluk, acı tatlı, az limonlu veya hafif ekşili hikâyelerinin ayrı, ayrı olması gibi!
Daha sonraları kar demek araçla dağlarda, yollarda kalmak, araçla amanın kaydım, kayıyorum, araç çalıştı çalışmadı muhabbetleri eklendi lügatimize!
Sabri Dedem için kar; Erzurum’un Ermeni işgalinden kurtulduğu 12 Mart 1918 gecesi içinde sabaha kadar yattığı, üzerini örttüğü bir örtüydü; kar. Kemal Dedem için şehit Anası’nın sökülmüş yorganın yüzünden yapılmış kanlı kefeninin üzerine yağan rahmetti!
Soban sıcak, sırtın pek, ambarında yiyeceğin varsa kar sefadır birazda!
Biraz da derim ki; halden anlayabilsek, yiyeceği çok çeşitli olamayanlar vardır; bir yerlerde onları hatırlayarak yardım etsek, yakacağı olmayanlara, damı akan illa vardır bir yerlerde ellerinden tutsak diyorum biraz, biraz!
İşte kar yağar ya; aklıma böyle şeyler gelmez her zaman; anamı babamı da şöyle karı, soğuğu bol bir günde gönderdim Huda’ya!
İşte kar biraz zahmet biraz zor olsa da genelde rahmet olarak kabul ederim; bu biraz da nereden baktığımla alakalı olsa gerek!
sene 1943 ekmek,şeker,çay bez vesika ile dağıtılmakta İşte (Bağ ev inde doğdum,Demir yollarında hareket memuru oldum)kitabımdan kar ile ilgili bir anım. SOĞUK VE KARLI BİR KIŞ GÜNÜNDE
ASKER KIŞLASININ DUVARI ÖNÜNDE EKMEK SATIN
ALMAK İÇİN BEKLEDİM
Bu olayı yaşadığım zamanda henüz altı yaşlarım daydım. Muhtarlıkça verilen,
ekmek karne ile bir günde bir ekmek alabilirdik. Beş kişilik ailemize bir ekmek yetmezdi.
Para ile askere verilen ekmeği satın almanın usulünü babam bize öğretti. Büyük ağabeyimle beraber istasyonun karşısındaki askeri birliğin yanına giderdik. Daha önceki öykülerimde tanıttığım burada hem mutfak ve hem de ekmek fırını vardı. Her askere bir gün için bir asker tayını denilen ekmek verilirdi. Bu ekmeği alan asker bunu başkasına satması yasaktı. Paraya ihtiyacı olan ve ekmeğ