Bir dönem Avrupalıların karşı karşıya kaldığı mezhebi üstünlük görünümlü aslında hakimiyet içerikli 30 yıl savaşlarına benzer bir akibete ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafya sürüklenmeye çalışılmaktadır.
Protestanlar ile Katolikler arasındaki savaşlar Avrupa’yı orta çağ karanlığına sürüklemiş milyonlarca insanın ölümü ile nihayetlenmiş
Yeni coğrafik keşiflerin eşliğinde reform ve rönesans hareketleri mezhebi inanışların kendi dinlerini jakoben bir baskı aracına dönüştürmesini önce durdurmuş kilise ve papazların hegomanyasına son vererek aydınlanma çağı ile birlikte hızlı bir şekilde yükselişe geçmiştir.
Ortadoğu projesi ile birlikte, Ortadoğu’ya demokrasi, insan hakları getirme ve bölge insanına daha mutlu ve huzurlu bir yaşam vaad eden küresel kabadayı Amerika,
Bir taraftan dolaylı hegomanyasına mahkum ve mecbur olduğu İsrail’in bölgedeki devamlılığını ve güvenliğini sağlamak
Diğer taraftan Avrupalı paydaş ülkeler ile bölgenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarını, hammaddelerini sömürme kıvamına getirebilmek için
Arap milliyetçiliği ile ileriye yönelik bir birliktelik ve kendilerine karşı direnç olasılığını asgari düzeye indirebilmek için Ulus devlet anlayışını bertaraf edebilecek Arap baharına bir domino etkisi ile start vermiş
Ve bölgeyi kan ve gözyaşına revan bir konuma getirebilmeyi başarmış
Bölgede onlarca yıllarca karışıklığa, karmaşaya, kaos ve savaşa sürükleye bilmek için
Aslında Mezhepsel devletleri kurma mücadelesini vermektedir.
Bugün bölgede batı hegomanyası ile etnik kimlikler görünümlü, etnik temizliğe sebep olacak mezhepsel tahassubiyetin devletleştirildiği bir senaryo sahnede olup
Irak ve Suriye merkezli ve öncelikli bölgede şii-sunni ve şafi nitelikli mezhepsel savaşların fitili ateşlenmiştir.
Saddam’ın dini kalben fazla önemsemede sosyolojik açıdan rejimi sunni akaide bağlaması ve şiileri dışlaması, etnik talepler ile karşısına çıkan kürtleri dışlaması ve her iki kesime dönem dönem zulmetmesi
Akabinde Saddam’ın devrilmesi ile Amerika’nın güdümünde kurulan Irak hükümetinin şii Maliki iktidarının kürtler ile paydaş nitelikte sunniler ile hesaplaşma adına dışlaması ve zulmetmesi
Suriye’nin ise mezhebi şii taassubiyet ağırlıklı devlet hegomanyası yıllardır sunni kesim üzerinde zulme zaten sebep olmuştur
Tam da bu sırada vahabilik veya selefilikle özdeşleştirilebilecek Amerika ve İsrail patentli IŞİD yıllardır Sunni inanca olan zulmün ve dışlanmanın sinerjisinden hareketle bölgede mezhepsel savaşları başlatacak eylemler ile bu savaşın tuzla biberi olarak
Mezhepsel savaş iklimine getirilmiş olan bu coğrafyada fitil ateşlenmiş olup uzun yıllar devam edecek bir savaşın eşiğine maalesef ki gelinmiştir.
Önceden Ortadoğu projesine figüran yapılmaya çalışılan ülkemiz ve idarecilerimiz hadisenin farkına varıp çark etmesi
Bu tezgahı kuran ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri ile yol ayrımına girmesi ve akabinde bunların karşısında bir güç profiline sahip Rusya, Çin, İran ittifakı ile bölgede edilgen değil etken rol oynamaya çalışması
Bir taraftan kendisini küresel kabadayı zanneden ülkelere can yakıcı bir altın vuruş olmuş
Diğer taraftan Suriye ve Irakla yaşanabilecek mezhepsel bir savaşın bu ittifakla boşa çıkarılması gibi hayati bir hamleye dönüşmüştür.
Ülkemizdeki köprü, ismi tartışmaları ile mezhepsel kaos çıkarılmaya çalışılsa da sağduyu hakim olmuş akabinde ise çeşitli terörize eylemler ile ülkemiz gerek etnik, gerek mezhebi gerekse siyasi çatışma ve kaosun eşiğine sürüklenmek istenmekte
Bir tarafta sınır ötesindeki oyunu bozan ittifakın tarafı olmaktan alıkoyulmak istenirken,
Diğer taraftan kendi içinde etnik ve mezhebi ayrışma ile bölünmenin eşiğine getirilmek için bir kaosa sürüklenmek istenmektedir.
Böylesi bir ortamda etnik kimliklerde, siyasi görüşlerde, mezhebi farklılıklarda, şahsi ve siyasi menfaatlerde bir teferruat olup
Söz konusu Ülkenin ve devletin ve de cümle islam aleminin İstiklal ve İstikbal meselesidir.
Farklılıkların, ayrılıkların, eski hesaplaşmaların ötesinde birlik ve beraberliği tesis edecek onurlu ve omurgalı bir duruş ve mücadele sergileyebilmek ise tek ve son şanstır.
Bu sebeple insanlarımızı iyice kutuplaştıracak, devletine güven kaybına sebep olacak, geleceğinden endişeye sürükleyecek her nevi şahsi ve siyasi hesap ve hesaplaşma bir tarafa bırakılıp
Milli ve Manevi bir mütabakat anlayışının milletimize ve siyasi ve bürokratik idarecilerimize hakim olması hayati bir zaruriyettir.
Velhasıl; Efendimiz sonrası dünyevi endişeler ve ikballer etrafında İslamın siyasallaşması beraberinde din maalesef ki asli mecrasından ve menbasından uzaklaşarak
Çeşitli şahsi ve siyasi düşünce, yol, yöntem, inanç ve akımlar öncülüğünde taiflere ayrıştırılmış olumlu ve olumsuz boyutta mezhebi taasubiyetler de bunun cabası olmuştur.!
Sonraki süreçte özellikle İslamın XVIII. ve XIX. asırlarda sosyal gelişme ve yükselmenin saiki ve itici gücü olarak sadece maddeyi ve maddi çıkarları öne çıkaran pozitivizm, materyalizm ve komünizm gibi ideolojilerin ortaya çıkışı ile beraber.
Manevi değerleri önemsemeyen, hatta horlayan bu ideolojiler XX. asırda etkilerini bir hayli kaybettikten sonra bile, bunların uzantıları
İslam ülkelerinde varlıklarını etkin bir biçimde sürdürdüler ve halen de sürdürmektedirler itikati ve siyasi farklılıklar etrafında ayrışan, ötekileşen menbasından uzaklaşan ve maalesef ki insanlarla münhasır din olmaktan çıkmış ve bu tür uyku, ölüm, öldürme eylemleri ile vuku bulmaktadır.!
Yani hani Hz Ali demiş ya din aslında bir noktadır.! Onu alimler çoğaltmıştır ve farklı anlayış ve inanışlar etrafında müslümanları birbirine farklılaştırmıştır.!
Asırlardır Müslümanlar arasına sokulan fitne tohumları yeşermiş, filizlenmiş ölüm meyveleri olarak tezahür etmektedir.!
Fitne içerden olduğu takdirde alet olmamak, fazla yeşermesine sebep olmamak, büyümesinin önüne geçmek her müslümanın görevi olarak
Söz konusu fitne zamanında koşmaktansa yürümek, yürüyenden ise durmak, durandan ise oturmak, Oturmaktan ise uyumak daha hayırlıdır denilebilir.!
Lakin fitne sonucu kargaşa, kaos, ölüm baş göstermiş ise artık yönetenlere de, yöneticilere de düşen iç ve dış kaynaklı fitneyi içeride birlik ve beraberliği sağlayarak dışarıdaki fitne ateşini söndürebilmektir.!
Bu da ancak yeterince inançlar ve kültürel özellikler etrafında fitne ile kaplaşan, kutuplaşan, birbirine ötekileşen, birbirinden ayrıştırılan, birbirini potansiyel suçlu olarak gören
İslam toplumlarının tedavi ve rehabilite edilebilecek anlayış, inanç ve yöntemler ile mümkündür.!
Fitneye İslami rütüeller etrafında inandığı için iyi niyetle alet olan Müslümana kıyas ve kısas hükümlerince muamele ve mukabele etmek Fitne ateşini iyice alevlendireceği gibi asıl müsebbiplerin ise Ateşi alevlendirmelerine devamlılık sağlayacaktır.!
Bu da müslümana yıllarca çeşitli tarikatlar, cemaatler, siyasi ve dini kuruluşlar aracılığı ile taklidi İslami öğreti ile ölmeyi ve öldürmeyi reva görenlerin öncelikle bertarafı devamında ise tevhidi İslamın bütün müesseleri ile eğitim aracılığı etrafında islam toplumlarına tezahürü ile mümkündür.!
Gecenin en zifiri karanlığı ise şafağın habercisi olarak Tüm Müslümanların İstiklal ve İstikbal Mücadelesine Güneş Yeniden Doğacaktır İnşaallah
selam-saygı-dua…