Geçen gün radyoda “Efkârlı günlerime geldi çattı Ramazan” türküsü kulağıma çalınınca sözleri biraz değiştirerek eşlik ettim sanatçıya: “Korona günlerine geldi çattı ramazan…”
Oruç ayı, kalubeladan beri ruhumuzun aşina ve barışık olduğu çok müstesna bir zaman dilimi.
Hangi “ahval ve şeraitte” gelirse gelsin baş üstünde tutar, aziz misafir biliriz onu. Mademki sultandır, sultanlara layık olan hürmeti, izzeti, ikramı göstermekten geri kalmayız asla.
Böyle olmasına böyle ama…
Mübareğin teşrifi yaklaşınca dostlar arasında diğer senelerden farklı hüzün dolu kaygılar belirmişti.
Erzurum’dan arayan aziz bir dostum tatlı bir telaş içinde, sesi gayet kederli şöyle demişti:
- Kardeşim! Şükür eriştirene bir kere daha kavuştuk rahmet, mağfiret ayına. Ama biraz boynu bükük, kalbi kırık şekilde. Ramazan-ı Şerifte iftara yakın, yumurtalı pide, fırına verilen güveç kuyruğunu sabırla beklemenin; evde tertiplenen veya icabet edilen davetlerin, sahura kadar çay sohbetlerinin hatıra gelmemesi mümkün mü? Cemaatle teravih namazının, mukabelelerin, hatimlerin, ikindiden sonra vaaz dinlemelerin, caddelerde vakit geçirme yürüyüşlerinin, eş dost ziyaretlerinin bu mübarek ay ile ne kadar bütünleştiğini bilmem söylemeye hacet var mı? Gel gör ki bu sene bunların bazılarından mahrumuz, bu yüzden de nihayetsiz derecede mahzunuz!
Hak vererek dinlediğim dostumu teselli ederek şöyle cevap verdim:
- Mademki içine böyle derin izlerle nakşedilmiş bir Ramazan aşkı var, öyleyse hiç mahzun olma. Sultan sana sadece şekliyle değil, manasıyla, ruhuyla da misafir geliyor. Yüce Allah minareler arasına kulların astığı mahyalardan daha güzelini senin kalbinle gönlün arasına nakşetmiş. Sen şimdi var eve, ayran aşında, yumurtalı kıymada, kadayıf dolmasında hanım sultana bir güzel yardım et. Tüketimi azalt, infakı, sadakayı çoğalt. Ramazan şekli ile sadelik, manası ile zenginlik ve ihtişamdır. Uzlet ile ramazan iki uyumlu kardeştir, gönlünce ihya et.
Dostum ile daha çok şeyler konuştuk, nükteli, hikmetli yarenlikler ettik, halleştik, helalleştik.
Bu konuşmanın da tesir ve ilhamıyla Ramazanın birinci günü bir paylaşım yaptım sosyal medyalarımda, tahammülünüz varsa size de aktarmak isterim.
*
Sonsuzluk bahçesi yeryüzündeyse Erzurum olmalı bu, başka yer değil!
Eğer gökteyse elbet bu şehir,
Sevgisini ve huyunu almıştır onun!
Ne güzel bir şehir ve ne lütufkâr Rab,
Sabah akşam fırsat bul, Ramazanda bu diyarda kal.
*
Başka bir şehir için yazılan bu beyitler Erzurum'a daha çok yakıştı değil mi?
*
Hiç mahzun olmayın, korona günlerinde de çok güzel olacak Ramazanın başkenti, göreceksiniz.
Sokaklardaki, camilerdeki kalabalıkları içine taşıyacak Dadaş.
Bağışı, infakı çoğaltarak, çoğalacak.
Evini mescit kılacak, sabah, akşam, gece Kuran bülbülü kesilecek.
Kuran, tespih ve sen.
Bilene, görene, hissedene mahşerî bir kalabalık...
Oruç, yüce yaradan ile en kestirme vuslat, O'nunla isen yalnızlık senden uzak, değilsen dağ başından ötedir ıssızlığın, yoksunluğun, yoksulluğun…
Ramazan evde de çoook güzel olacak, uhrevi nice tecelli ile geçecek, göreceksiniz.
*
Bu hususta hüzne hiç hacet yoktur
Teravihin lezzeti evde de hoştur
Mevla hanemizi evi sayar inşallah
Hayye ale’s-salâh, Hayye ale’s-salâh.