Koru yara sıkıştırmak!

Vatanperverlik bugün değilse ne zaman?

Tamam… Düşman tam da bu kaosun bütün bir ülkeye sirayet etmesini, günün sonunda da her hane başta olmak üzere, muazzez düzenin tepe taklak olmasını ister; bunu fırsat bilen çakal ve sırtlanlar da yattıkları pusudan kalkıp var güçleriyle hücum ederler.

Tarihi tecrübeyle sabittir ki, Anadolu’yu kendine yurt edinmek isteyen ve bu uğurda misliyle bedel ödeyen biz Türkler, asırlardan beridir her daim en sinsi tuzaklarla karşı karşıya kaldık.

Bizi dışarıdan da vurdular içeriden de…

Bazen en acımasız düşman, boynunda haç taşıyan eğil de, koynunda Kur’an taşıyan oldu.

Öyle ki; onlar, saçtıkları ihanet tohumlarının boy vermesi için Allah’ı siper, peygamberi miğfer ettiler kendilerine…

Babayı oğluna, kızı anasına kırdırdılar; kardeş kardeşe düşman oldu çoğu kere…

Ne yazık ki bu Anadolu; haini, kayından daha çok yetişen bir coğrafya oldu.

Şeyh Şamili de arkadan hançerleyip Rus’a esir düşmesine sebep olan en yakınları değil miydi?

Timur karşısında yenilgiye uğrayan Beyazıt’ı, esarete duçar eden, cephede saf değiştiren kendi askerleri değil miydi?

İstiklal ve istikbal mücahidi Mustafa Kemal Atatürk için ölüm fetvaları yayınlayan ve hain ilan eden de sözde din alimi hatta sözde bizden biri değil miydi?

Tarihimiz; yüzlerce, binlerce yüz yıl ötesinde elbette… Lakin iki yıl sonra yüzüncü yılını idrak edeceğimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti bile şu kısa süreçte yüzlerce ihanete sahne olmadı mı?

İşte o ihanetlerden biriyle daha karşı karşıyayız.

Kumpaslarla, darbe teşebbüsleriyle, türlü küresel tuzaklarla ve içimizden devşirdikleri hainler eliyle yerle yeksan edemedikleri yeryüzündeki bu son Türk devletini, bu kez de para üzerinden dize getirmek daha da beteri istila etmek istiyorlar.

Biz buna, Erzurum ifadesiyle “koru yara sıkıştırmak istiyorlar” diyoruz.

Yok…

Biz dün de nice müşküle ve naçar duruma rağmen elin itine teslim olmadık ki bugün de diz çökelim…

Bu ülkenin yeni bir Suriye olması için nasıl canla başla mücadele eden düşmanları ve içimizdeki işbirlikçilerini görüyor ve biliyoruz.

Eskiler ne güzel demiş:

“At tökezledi diye boynu vurulmaz.”

19 yıldan beri bu ülkeye misliye hizmet etmiş bir AK Parti ve o AK Parti gemisinin kaptan köşkünden oturan bir Recep Tayyip Erdoğan var.

Besbelli ki elan dalgalara hatta tufanlara maruz kaldı.

Yine besbelli ki kendi canından çok tayfasını salimen limana çıkarmanın derdinde…

Ey merhamet ve adalet fakiri kimseler, bir şair çıkıp size şunu sorar:

“Sizin evin duvarları taştan da bacalarından çıkan duman da mı taştan?”

De haydi tepinin kendi hazin zaferinizin şahikasında:

Türkiye zor durumda!

Bugün ne “ben demiştim” deme günüdür, ne de “ne haliniz varsa görün” çıkışında bulunma günüdür.

Ne yani hırsızlar camiinin kumbarasını ve halılarını çalıyorlar diye camiyi mi yıkalım?

De haydi siz söyleyin; kimi gafillerden ötürü, yuvası virane dönmüş bülbülyuvası mı olalım?