KÖY ENSTİTÜLERİ:
Milli Mücadele daha devam ederken bu mücadeleyi yürüten kadro eğitim konusuna dikkatle eğilmiştir. Nitekim savaşın orta yerinde I. Maarif Kongresi düzenlenmiştir.15 Temmuz 1921 savaşın en yoğun dönemleridir. Buna rağmen kongre düzenlenmiş ve kongrede geçmişin muhasebesi yapılırken Mustafa Kemal Paşanın aklında bulunan Türk Milletinin II. Rönesansının da başlatılması isteniyordu. I.Türk-İslam Rönesans devri Selçuklu’dan Osmanlı’nın 1578 yılında Takiyüddin’in Uzay Gözlemevi’nin devlet tarafından topa tutulmasına kadar geçen süre olarak kabul edilir. Bu duruma göre kabaca 1600’lerden 1920’lere kadar geçen dönme eğitimde çöküş devri denebilir. Arada Tanzimat ve I.Meşrutiyet döneminde bazı reformlar yapılmıştır. Ancak eğitim konusunda reformlar yetersiz kalmıştır. Cumhuriyet, büyük bir eğitim inkılabı yapmak niyetindedir. İşte bu kongrenin yapılması ve savaştan hemen sonra Tevhid-i tedrisat yasası çıkarılarak eğitimdeki dağınıklığın giderilmesi amaçlanmıştır. O arada bu yasa ile doğru İslam’ı öğretmek üzere 3 Mart 1924 tarihinde İmam Hatip okullarının kurulup açılmasına karar verilmiştir. Bunlar yapılırken din sömürüsünü ortadan kaldırmak niyetiyle seküler bir anlayış hâkim olmuştur. Henüz laiklik kabul edilmemiş olduğu için sekülerlik laikliğe dönüşmemiştir.
İlk yapılan işlerden birisi Türk Dilinin, Türk Devletinin resmi dili haline gelmesidir. Artık Türk Dili yüce tahtına oturmuştur. Yaklaşık 1200 yıl gayri resmi dil olarak kullanılan Türkçe’ni bu zaferi cumhuriyetin en önemli milli zaferlerinden birisidir. Şimdi bu dili bilim çerçevesinde halka göstermek kalıyordu. Çünkü millet zaten bu dili Yunus Emre’nin edebi düzeyinden halk düzeyindekine kadar yaygın olarak konuşuyordu. Yani kendi malına kavuşmuştu. Hem bu dili eğitim boyutunda öğretmek hem de dahi fen ve matematikçiler Ali Kuşçu, Harezmi gibi Türk Bilginlerinin icat ettiği kendi malımız olan bilimi halkımıza benimsetmek gerekiyordu. Bu düşünceler tartışılırken, işe saf ve tertemiz insanların yaşadığı köylerden başlamak gerektiğine inandılar. Çünkü zaten halkın %85-90’ı o zamanlar köylerde yaşıyordu. Okuryazarlık %1’in altındaydı. Yerli yabancı eğitimcilerin görüşleri alındı ve1937 yılında köy öğretmeni yetiştirme okulları açıldı. Hedef Köy Enstitüleriydi. Köy öğretmeni projesi başarılı olmuştu. Atatürk’ün ömrü yetmedi. Kendisinden sonra gelen İsmet İnönü bu uygulamaya devam etti. 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri yasası çıktı.
Bu okullar yeni Türk Rönesans’ını yaratmak üzere kuruluyordu. Ancak Atatürk’ün istediği gerçekten bilimsel ve milli bir sistem olma özelliği gerçek olamadı. Türk Milletinin çoğunlukla yaptığı önemli bir hata bu konuda da oluştu. Atatürk döneminde pek ortaya çıkamayan Marksist-Kadrocu aydınlar bu kurumları neredeyse tamamen ele geçirdiler. İdeolojik aşırılıklar, elde edilen eğitim konusunu çok çok aşıyordu. Mezunlar köylere gittikleri zaman önce halkın dinine el atıyor ve imamlarla çatışıyorlardı. Kaynakları SSCB’de yayınlanan ateizm kitaplarıydı. Okullarda sosyal alandaki dersler genellikle sol teorilere dayanıyordu. Oysa Atatürk’ün yolu yalnızca bilimdi. Milli değerlerdi. Sosyalizm, Marksizm veya başka bir ideolojisi yoktu.
Köy Enstitülerinin resmen kuruluşundan itibaren bu ağır çelişki o zamanın muhalefeti tarafından kısa sürede gündeme getirildi. Bu kurumların karşısında toprak ağaları da vardı. Onlara da gün doğmuştu. Zaten mezunlar halkla da uyuşamıyorlardı. Yani enstitüler bu sol kadrolar tarafından yozlaştırılmış, bilim ve Atatürk yolundan ayrılmıştı. Bu durum Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından da kabul edildi. Bunun üzerine İnönü bu kurumlarda ıslahata başladı. Yeni atadığı başbakanlar Hasan Saka, Şemsettin Günaltay’da bu kurumların ideolojik sapmalarına karşıydılar. İnönü’nün son dönem Milli Eğitim bakanları Reşat Şemsettin Sirer ve Tahsin Banguoğlu da enstitüleri ıslah etme taraftarıydı. Ancak bir kere şiraze bozulmuştu. Bu kurumların ıslahı mümkün görünmüyordu. 1950 yılında iktidar değişti. Bu kurumları Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri de ele aldı. Yenilemeye ve ıslaha çalıştı. En azından halk ile çatışacak öğretmen yetiştirilmesine engel olmak istiyordu. Bazı hazırlıklardan sonra 1954 yılında bu kurumlar köy ilköğrtemen okullarına dönüştürüldüler.
Bu yazdıklarımın ispatı şöyle verilebilir. Benim de tahsil yaptığım ve Pulur Köy Enstitüsü üzerine kurulan ilköğretmen okuluna çevre köyler öğrenci vermezdi. Başta arazisi üzerinde olduğumuz çevre köylüleri ıslahat yapılmasına rağmen, bu kurumun “din ve ırz” düşmanı yetiştirdiğine inanıyordu. Yanlış siyasi propagandanın da etkisi inkâr edilemez.
PULUR KÖY ENSTİTÜSÜ:
Bu okul 1942 yılında açılmıştı. Erzurum’un Ilıca Bucağı’nda(Şimdi Ilıca ilçesi) Pulur Köyü’nün arazisi üzerinde kurulmuştu. 1954 yılına kadar aynı isimle devam etti. Bu tarihten itibaren Erzurum Yavuz Selim İlköğretmen Okulu adını almıştır. Bizler de 1959-1960 ders yılında bu okula başladık. Tarım ve atölye çalışmaları yaklaşık aynı düzeyde devam ediyordu. Çok köklü bir eğitim geleneği vardı. Bu okulu tek başına bir makalenin konusu yapmak gerekir. Bu nedenle konuyu uzatmayalım.
KÖY ENSTİTÜLERİ YENİDEN AÇILABİLİR Mİ?
Bu sorunun cevabını hemen verebiliriz. Açılamaz. Çünkü köylerde okuyacak kimse kalmadı. Artık yaşlılar ve bazı emekli insanlar köylerde oturuyor. Ama bu okullara seçenek olabilecek yeni tip okullar açılabilir. Yoksul insanların okuyabilmesi için parasız yatılı okullar belli bir sistem içinde kurulabilir. Bu, sosyal dengeyi sağlamak üzere olmazsa olmaz bir konudur. Oysa yatılılık hemen hemen kaldırılarak yoksulların tahsil imkânı tamamen kısıtlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti yoksul yurttaşlarını parasız yatılı okutma konusunda dünyanın en önemli örneğiydi. Ama bu avantaj 21. Yüzyılda tamamen kaldırıldı. Devlet okulları geri kaldı. Zengin yurttaşların okuyabileceği özel okullar hızla arttı.
BAZI ÇEVRELERİN KÖY ENSTİTÜLERİ KONUSUNU“AĞLAMA DUVARI” HALİNE GETİRMESİ İDEOLOJİKTİR. ÇÜNKÜ KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPANMASININ ANA SEBEPLERİNDEN BİRİSİ ONLARLA AYNI FİKİRLERİ SAVUNAN O ZANAN Kİ MARKSİST İSTİSMARCILARDIR. YOKSA ATATÜRK’ÜN KOYDUĞU İLKELERE UYULSAYDI ENSTİTÜLER BUGÜN DE DEVAM ECECEKLERDİ. ŞİMDİ BU “AĞLAMA DUVARI” DEVAMCILARI İKİ ŞEMSETTİN’İ DE HEDEFE ALMIŞLARDIR. HATTA İNÖNÜ DE BU MARKSİST YOZLAŞMAYA İZİN VERMEDİĞİ İÇİN HEDEFTEDİR.