“KÜLTÜR YOLU” YA DA GÖZ GÖRMEYİNCE

Takip edenler, bilir.
Geçtiğimiz haftaya nokta koyduğumuz bahis; “Erzurum’un Çarpık Kaderi” başlığıyla imar ve konutlaşma üzerine olmuştu. Ve dört bir yanı uydu kentlerle çevrili olan Erzurum’da, şehir merkezinin karşı karşıya olduğu o ‘garabet’ manzarayı özetlemeye çalışmıştık.
Konuyla bağlantılı olduğu için bugün de, “Kültür Yolu Projesi” üzerinde kısaca durmaya çalışalım isterseniz.
Kültür Yolu Projesi, deyim yerindeyse yılların kanayan yarasına atılacak bir neşter niteliğinde.
Hani, her fırsatta “şehir merkezi virane” diyoruz ya?
Hah işte!
Bu proje, şehrin merkezini yeniden imara ve dönüştürmeye yönelik atılabilecek en büyük adımlardan birisi olacak belki de. Öyle ki; proje tamamlandığında ‘çekirdek Erzurum’ diye tabir ettiğimiz şehir merkezi, o harabe görüntüsünden tamamen kurtarılmış olunacak.
Misal, ilk etap; Caferiye Camii’nin bulunduğu noktadan başlayarak, Taşmağazalar’a kadar uzanacak. Yine bu etaba ilaveten Kale’nin etrafındaki çoğunluğu metruk ve oturulamaz haldeki yapıların da, tamamı sökülmüş olunacak. Ta ki, Kurşunlu Camii’nin olduğu yere kadar.
Şimdi!
İlk etap örneğini niye verdik, onu da söyleyelim:
Hafızamız bizi yanıltmıyorsa, proje üç etap halinde yürütülecek. Ki, sadece ilk etabı kapsayacak alanın büyüklüğü yaklaşık 100 bin metrekareye tekabül ediyor ki; varın projenin diğer etaplarını siz düşünün artık!
 
İYİ, GÜZEL, HOŞ
AMA GELİN GÖRÜN Kİ!
Gelelim projenin kaynağına.
Proje, Kalkınma Bakanlığı’nın ‘Cazibe Merkezlerini Destekleme Programı’ kapsamında Büyükşehir Belediyesi’nce yürütülüyor. Ve bu iş için ayrılan ödenek miktarı ise, tamı tamına 500 milyon (trilyon) lira.
Bu ne demek, biliyor musunuz?
Erzurum’da yılların ihmalini ve o yıllara matuf ‘çarpık yönetim anlayışını’ bir kalemde silip atmak demek.
Gerçi, projenin uygulanmasına şu ana kadar çoktan başlanmış olması icap ediyordu, ne ki, olmadı. Proje, her ne kadar sebeplerine şu ana kadar hiç kimsenin akıl-sır erdiremediği bir biçimde ertelenip durduysa da, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, sonunda o düğmeye bastı anlaşılan.
Hafta sonunda, beraberinde Yakutiye Belediye Başkanı Ali Korkut ve kurmaylarıyla birlikte Kale bölgesinde incelemelerde bulunduğunu öğrendiğimiz Başkan Sekmen, bu projeyle Erzurum’un kanayan yarasına neşter vurulacağını ifade etmiş.
Ve eklemiş:
Çalışmalarımız devam ediyor
İyi, güzel, hoş!
Devam etsin de bu çalışmalar, fakat pratikte de işe bir ucundan başlansın artık!
Öyle ya!
Şehirde, “Kültür Yolu Projesi rafa kalktı” şeklinde bir dedikodudur, almış başını gidiyor. Hatta ve hatta bölgede boşaltılan kimi mülklere yeni kiracıların bile taşındıkları ifade ediliyor ki, bu dahi tek başına kafaları karıştırmaya yetiyor.
Hoş, biz biliyoruz böyle bir durumun söz konusu olmadığını ve projenin devam ettiğini de, ahalinin ağzı da torba değil sonuçta.
Neylersiniz ki, büzülmüyor.
 
GÖZ GÖRMEYİNCE
KİMSE İNANMIYOR
Başkan Sekmen, bu bağlamda kuşkusuz bir plan ve program yapmıştır, bundan eminiz. Fakat şu da bir gerçek ki; Erzurum’da bu projeyle ilgili olarak zaten yıllardır bir plan ve program edebiyatıdır, tutturulmuş gidiyor.
Diyoruz ki;
Kamulaştırması tamamlanan noktalarda boy göstermeye başlasın artık Büyükşehir Belediyesi.
Değil mi yani?
Hazır sezon yeni başlamışken, mülkiyeti devralınan şu yapıları şöyle birer-ikişer ortadan kaldırıversin.
İlaveten!
Kültür Yolunu Açmaya Başladık” diye, cümle âleme bir de haber salınsın ki; ağzı olan herkes artık bu projeyi konuşsun! Sonuç itibariyle biz de rahatlayalım, Erzurum da rahatlasın.
Hani bir söz var, derler ya; “Göz görmeyince, gönül katlanırmış”diye.
Aslında yok böyle bir şey!
Zira gözün görmediğine gönül katlanmadığı gibi, görmediği hiçbir şeye de, -kimse kusura bakmasın- inanmıyor artık insanlar.
O halde, nedir?
Vakit; “gösterme” vaktidir.
Bizden söylemesi.
 
****************
 
MISIR İÇİN SES VERDİK, AMA!
Erzurum Rabia Platformu, hafta sonunda oldukça anlamlı bir organizasyona imzasını attı.
Mısır’daki darbe karşıtı 529 kişi için verilen idam kararını protesto etmeye yönelik bu etkinliği çok daha ilginç kılan ise, katılımcıların, kıyafetlerinin üzerine giyindikleri kefenler oldu.
Bize sorarsanız, mesaj çok ince ve bir o kadar da açıktı.
Her fırsatta insan haklarından, demokrasiden, hak ve hürriyetlerden bahseden tek dişi kalmış batı dünyası, her ne kadar bu mesajı göremeyecek kadar kör ve dahi duyamayacak sağırsa da; safını belli eden karıncalar misali, sorumluluğunu yerine getirdi Erzurum halkı.
Hamdolsun.
Emrolunduğumuz ilahi buyruğun gereği olarak bizler de oradaydık. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar gibi, Mısır’daki din kardeşlerimiz için bizler de duacı olduk naçizane.
Buradan da tekrar edelim ve “Âmin” diyelim bir kez daha:
Mevla, zulüm altındaki cümle Müslüman kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun inşallah!
Ancak!
Bu organizasyonla ilgili olarak fevkalade rahatsızlık duyduğumuz bir-iki hususa da değinmekte fayda var diye düşünüyoruz. Çünkü bu da üzerimize sorumluluktur bir yerde.
Organizasyon güzeldi; ta ki, konuşmaların tamamlandığı ana kadar.
Ya sonra?
Sonrası konser!
Az öncesine kadar “Müslüman, Müslüman’ın derdiyle dertlenmelidir” mealinde, adeta tüm dünyaya ince bir mesajın verildiği o etkinlik, bir anda karnavala dönüştü sanki.
Ne yalan söyleyelim, üzüldük.
Hem de, çok üzüldük.
Yani, dememiz o ki:
Öncesinde dua dua yakarışların semalara yükseldiği o meydan; adı ya da muhtevası her ne olursa olsun, böyle bir konsere tanıklık etmemeliydi.
Bir de, program tamamlanıp, platform söküldükten sonra ortaya çıkan manzara vardı ki; resmen sözün bittiği yer oldu.
O da, etkinliğe katılan gençlerin, göğüslerinin üzerinde taşıdıkları isimlerle ilgiliydi. Çeşitli zamanlarda idam edilmiş alim, hoca, kanaat önderi ve çeşitli devlet adamlarının isimlerinin yazılı olduğu o pankartlar var ya, etkinlik sonrasında meydanın yüzüne serpilmişti resmen.
Biliyoruz, şeytandandır ama:
AH KEŞKE…