Rivayet olunur ki, bir gün karganın biri yuvasında etrafı seyrederken çirkin yüzlü, omzunda ağ, elinde değnek bulunan bir avcının ağaca doğru yaklaştığını gördü.

Karga avcıdan korktu ve kendi kendine:

“Yerimden hiçbir yere kıpırdamayacağım, bakalım bu herif ne yapacak göreceğim.” diye söylendi.

Derken, avcı ağını atıp, üzerine taneler serperek, ona yakın bir yerde gizlendi.

Az sonra, tasmalı güvercinlerin beyi yanında bir güvercin grubuyla oradan geçti. Güvercin beyi ve arkadaşlarını ağı görmeden tanelere üşüşüp toplamaya başladılar. Bir anda neye uğradıklarını şaşırıp hepsi birden ağa takıldılar.

Bunun üzerine avcı sevinçle ve neşeyle geldi. Güvercinlerin her biri, tuzaktan kurtulmak için çırpınıp çareler aradılar.

Güvercin beyi şöyle bağırdı:

“Tuzaktan kurtulmak için çareler ararken aranızdaki birliği ve dayanışmayı bozmayın, kimse sadece kendi canını kurtarmaya kalkmasın. Hepimiz tek bir kuş gibi uçmalı ve sürekli birbirimizle yardımlaşmalıyız, böylelikle her birimiz diğerimiz sayesinde kurtulmuş oluruz.”

Güvercinler tasmalı güvercinin önerisi doğrultusunda birbirleriyle elbirliği ederek, güçlerini toparlayıp hep birlikte ağı koparıp onunla havaya yükseldiler.

Fakat avcı yine de ümidini onlardan kesmedi. Biraz uçtuktan sonra onların düşeceklerini sandı. Bu arada olup biteni seyreden karga, kendi kendine:

“Bu güvercinleri mutlaka takip etmeli ve sonuçlarının ne olacağını görmeliyim” dedi.

Bir ara güvercin beyi etrafına bakınca avcının kendilerini izlediğini fark etti.

Bunun üzerine güvercinlere şöyle dedi:

“Görülüyor ki, bu avcı sizi takip etmekte kararlı. Açıktan değil de yerleşim yerlerinden doğru gidersek ona izimizi kaybettiririz, o da çekip gider. Filan yerde bir fare dostum var, şayet ona ulaşabilirsek ağımızı keser, kurtarır bizi.”

Güvercinler söyleneni yaptı, avcı da onları yakalamaktan ümidi keserek geri döndü. Fakat karga onları takip etti.

Nihayet tasmalı güvercin farenin yerine ulaşınca diğer güvercinlere yere düşüp konmalarını emretti.

Farenin her tehlikeye karşı hazırladığı yüz deliği varmış.

Tasmalı onu kendi adıyla “Zeyrek” diye çağırdı. Fare de deliğinin içinden:

“ Sen kimsin” diye karşılık verdi.

“Ben, dostun tasmalı güvercinim!

Fare koşarak tasmalı güvercine geldi ve:

-Seni bu hale düşüren nedir? diye sordu.

Tasmalı güvercin başından geçenleri anlatınca, dostu fare ağ düğümünü kesmeye başladı.

Tasmalı ona:

“Önce diğer güvercinlerin sonra benim düğümlerimi kes” dediği halde fare hiç oralı olmadı.

Güvercin beyi bu isteğini tekrar tekrar yineleyince, fare cevap verdi:

“Bu sözü o kadar çok tekrar ettin ki, sanki bana kendini hiç düşünmüyor ve kendine hiç acımıyorsun gibi geldi.”

Güvercin beyi buna karşılık şöyle cevap verdi:

“Benim düğümümü keserken bıkıp yorulursun da sonra diğerlerinin düğümünü kesmekten tembelliğe düşersin diye korkuyorum. Fakat önce onlardan başlarsan, ben sonuncu olduğumda bıkkınlık gelse bile benim ağ içinde kalmama razı olmazsın.”

Fare:

-İşte seni önemli ve sevimli kılan şeylerden biri budur.

Fare ağı kesip bitirdi. Tasmalı güvercin ve arkadaşları kurtuldular.”

*

“Kelile ve Dimne” den aktardığım bu hikâye çoğunuzun malumudur.

İbretli öyküleri, maksada uygun fıkraları, konuya cuk diye oturan kıssaları hatırımda pek tutamam.

Ama ezberimdeki bu hikâyecikle uzun sayılabilecek bir ünsiyetim olduğunu söylemeliyim. Nedeni galiba şu:

Gün gelir “çirkin mi çirkin omzunda ağ, elinde değnek bulunan bir avcının” ağ kurduğu yollarda yürümek zorunda kalabiliriz hepimiz.

Ağaç kovuğundan çıkmadık ya, yanımızda eşimiz dostumuz, ahbabımız yaranımız da vardır. Geçim derdi, maişet gayretiyle “ağı görmeden tanelere üşüşüp toplamaya başladığımızda”…Ya da kişisel, toplumsal, sosyal amaçlarımızı gerçekleşmek isteği ile yollara düştüğümüzde. Pusuda bekleyen avcı keyifle ellerini ovuşturmaya başlar. Hele günümüzde bunlar O kadar çok ki!

İşte o an eşle dostla, ahbapla, arkadaşla birlikte kanat çırpmanın vaktidir.

İşte o zaman “Hepimizin tek bir kuş gibi uçma ve sürekli birbirimizle yardımlaşma” zamanıdır.

Şimdi gözlerinizi kapatıp, hayatın tuzaklı yollarındaki yürüyüş maceranızı hatırlamaya çalışın.

Birlikte kanat çırptığınız, zorlukları birlikte aşmaya çalıştığınız dostlarınızı, iş arkadaşlarınızı, komşularınızı göz önüne getiriniz.

Gönül ekranınızda şefkatli dost yüzler mi gülümsüyor size, yoksa ekran önce karıncalanıp sonra simsiyah mı oluyor?
*
Bu hikâyeyi size aktarırken tefekkür aynama şu cümleler yansıdı.

Nice şahin anlamsız efelenmelerle avcı tuzaklarında can verip gitti.

Nice Aslan “Çirkin mi çirkin, çelimsiz mi çelimsiz omzunda ağ, elinde değnek bulunan” avcıların esiri oldu. O yüzden hayvanat bahçelerinde kükremeleri horlamaya dönüşmüş Aslanların sönük gözlerine bakarken bu masalı hatırlarım hep.

Tek tek kişilerin de, şehirlerin de, ülkelerin de tuzaklara düşmemesinin; düşerlerse kurtulmalarının yolu yöntemi aynı aslında…

Tek tek ama birlikte, belli bir düzen içinde kanat çırpmamız lazım.

Havalanmayı bilmemiz, enerjimizi umutsuz çırpınışlarla heder etmememiz lazım.

Özellikle millî meselelerde birlik ve beraberliği tesis etmemiz lazım. Bakın tarihte olduğu gibi şimdi de ülkemiz iç ve dış tehditlere maruz.
Avcılar köşeleri tutmuş, her yanımız askeri, ekonomik ağlarla çevrilmiş. ABD yaptırım, AB müeyyide yarışında. Bir yandan da salgın musibetiyle başımız dertte.

Üstümüze atılan bu ağları paramparça etmemiz hiç de zor değil. Yeter ki "birliğimizden taviz vermeyelim, bir olalım, iri olalım, diri olalım, kardeş olalım, hep birlikte Türkiye olalım."

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.