İş! Herhangi bir iş yapma amacımız belirlediğimiz bir hedefe ulaşmak içindir. Hedefi olmayanların nereye varacakları konusunda kendi fikirleri olmadığı için benim tahmin etmem de bir önyargı, bir tahminden öteye geçemez. Tabii ki görünen köy kılavuz istemez gibi de harika bir atasözünü unutmamak gerekir.
- İş yaparken, doğal olarak kendi menfaatimizi amaçlarız!
- Vatan, millet davası için çalışırız! Bunun erdemlisi kendi menfaatimizi her şeyin arkasına atmaktır. Yiğitlerimiz, atalarımız, sevdiklerimiz kendi canlarını vermişler bu vatan, millet için; buradan bir kazanım akıllarına bile gelmemiş.
- Allah rızası için yapılan işler! (Konumuz; Allah’ın rızası).
Allah’ın rızası denilince kişilerin ne anladığına göre değişiklik gösteriyor. Mesela dindarlığımız Allah rızası için olmalı diye düşünürken; içimizden gelen bir dürtüyle çok daha fazla insanların diğer insanlardan da şahit tutmak istediklerini düşünüyorum. Bu ne demek? Ben Allah rızasına şu işi yapıyorum ama siz de görün, görün ki benim ne kadar dindar olduğumu anlayın! Sonra bana Allah’ın rızasına talip olduğum için güvenin, saygı duyun!
Desinler ki; falan zat çok oruç tutar, namaz kılar, kurbanın en büyüğünü keser, bilmem kaç defa hac ve umre yapmıştır! Bütün bunlar dindar bir toplumda üstünlük sağlamak içindir, ayrı bir statü basamağı oluşturur.
Hele bir cemaat veya tarikatınız varsa eğer; dindarlar arasında statü olarak her zaman birkaç adım öne geçersiniz!
Kalbe gelen bir kibir, kendine büyüklenme şeytanın insana kurduğu en büyük tuzaktır! “Şüphe yok ki, Allah Teâlâ onların neyi gizlediklerini ve neyi açıkladıklarını bilir. Muhakkak ki, O, kibirlenenleri sevmez”. Nahl 23. Ayet! Peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed (SAV); “Ben diyen helak oldu!” diye yaptığı işlerle övünenlerin durumuna açıklık getirmiştir. İnsanlar bu yüzden kalplerine sahip olabilmeli ve dini vecibelerini mümkün mertebe gizli yapmaya çalışmalıdırlar. Çok güzel örneklerden birisi; nafile oruçluyken bir yerde yemek ikram edildiğinde, oruçlu olduğunu söylememek için oturup yiyip içip ve gününe gün olarak sonradan kazasını tutmaktır.
En tehlikeli durum ise Allah’ın rızası için diye yapılan ibadetlerde farkında olarak veya olmayarak riyaya kaçmak, büyüklenmektir. Başkasının da görmesini nefsin arzu etmesidir ki buna çoğumuz alet oluruz.
Çok güzel bir şekilde tadili erkânla namaz kılıyor; gel gör ki evinde nasıl kılıyor? Aradaki fark riyanın bir nevi ölçütüdür. Bunun ölçümü; vicdanı yargı gücünü kaybetmemiş bir insanın kendini değerlendirmesidir.
Allah rızası için denilen ancak kulların da görmesini arzu etmek ve kullardan takdir kazanmak duygusu insanları ciddi şekilde yalancı veya sıkıntılı bir hale sokmaktadır.
Aslında Allah rızası için yapmanın ve riyaya girmemenin belki de çok kolay bir yolu vardır! Mesela; bir işi gizli yapmak, yapıp unutmak! Mesela bir ibadet, bir iyilik yaptıktan sonra duyduğumuz heyecanı içimizde bastırarak kimseyle paylaşmamak!
Necip Fazıl Üstad, O Erleri ki şiirinde:
……
Yıldızları tespih, tespih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar,
İçine nefs sızan ibadetlerin,
Birbiri ardınca kazasındalar
……
Ne cennet tasası ne cehennem
Sadece Allah’ın rızasındalar!
Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmak için sadece O’nun sevdiğini tahmin ettiğimiz işleri sadece O’nunla aramızda kalmasını sağlayarak yapabiliriz!
O şahitken; acizden, eksikten şahide ne gerek var değil mi?
Sevgili Tevhit bey kaleminize yüreğinize sağlık çok güzel bir konuyu işlemişsiniz teşekkür edİyorum Allah a emanet olun .