Nasıl ki çoğumuzun annesi misal, Türkan Şoray kadar güzel olmasa da, bize canından can kattığı, bizi büyütüp beslediği, bize kol kanat gerdiği için çok seviyorsak… Evlatlar da anneleri için öyledir.

Milyonlarca engelli evlada sahip o annelerden biri de Serap İstanbulluoğlu…

23 yıl boyunca yılın annesi ödülü verilseydi bunu her defasında fazlasıyla hakeden bir anne…

Oğlu Ömer’i, sabır, özveri, cesaret, inanç ve azimle ilmek ilmek büyüttü, O’nun hayatını kolaylaştırmak için bilinçli bir kadın ve yürekli bir anne olarak sinesini yıllara kalkan yaptı.

Ve Allah, emeğinin karşılığını Serap hanıma güzel bir evlat, akıllı bir delikanlı, zeki bir öğrenci olarak misliyle verdi.

Ömer’in fiziksel eksiklikleri var, ama bu eksiklik Ömer’i, o güzel ailesi ve tabii ki en önce annesi Serap hanım sayesinde hayattan noksan bırakmadı.

Lafı uzatmadan gelin, o elleri öpülesi annenin, evladı Ömer’e hitaben yazdığı mektubu birlikte okuyalım…

Oğluma…

İlmek ilmek dokunan bir hayat…

Ben bir anneyim; kaygıları, umutları, istekleri olan, aynı zamanda çok seven…

Ailesini, evini dahası yaşamı seven bir anneyim…

Yaşamın en güzel tatlarından biri belki de en güzeli, en yücesi “annelik duygusu”dur.

Ancak kimi anne adayları için hiç de kolay değildir, “anne olmak…”

Ne yazık ki yaşam, bize her zaman rengarenk bir tablo çizmemektedir.

Cıvıl cıvıl renklerin arasında, yalnızca beyaz, siyah yok; başka tonlar ve renkler de var, diyorum…

Ama, önemli olan o griyi canlandırabilmek, onları canlı tablonun renkleri arasına katabilmektir…

Bizler; yani problemli olan çocuklara sahip anneler, diğer annelere göre biraz daha fazla özverili ve biraz daha sabırlı olmak zorunda…

Yolumuz uzun, işimiz güç olsa da, onlar bizlerin en değerli varlıklarıdır, canlarımızdır…

Onlar için yaşamayı öğrenmeli, onlar için yapabileceklerimizin en iyisi için çabalamalıyız.

“Zaman ve sabır” birbirini tamamlayan, dinmeyen sızıları dindiren, kapanmayan yaraları kapatan güçlü bir ilaçtır…

Ben, oğlumun doğumuyla beraber büyüdüm, geliştim, olgunlaştım. Bu suretle zaman ve sabrın ne denli önemli olduğunu, zamanın sabrı körüklediğini, sabrın da beklemek olduğunu öğrendim…

Sabır yürek gerektirir, yürek de sevgidir…

Yürek inanmaktır.

Yürek beklemektir.

“Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı da atlas” demiş atalarımız…

Oğlum aceleciydi; O, sabrı henüz öğrenemeden dünyaya geliverdi.

28 haftalıktı, oysa 12 haftası daha vardı.

Olsun ben ona hiç kızmadım, gücenmedim.

Ben O’nu hep çok sevdim, sevmeye devam ediyorum…

Doktorlar, “çok zor” dese de, ben O’nun hayata tutunmasını çok istedim. İyi olacağına yürekten inandım, ama beklemem ve emek vermem gerektiğini de biliyordum.

İşte bu noktada zaman ve sabır birbirinin içerisine girmişti.

“Neden ben?” sorusunu sormadım. Çünkü yeryüzünde benden önce, benimle beraber ve benden sonra da milyonlarcası vardı.

İşte bu gerçek bana; sabrı, oğlum yaşam mücadelesi verirken “o anın” değil, sonrasının ne kadar kıymetli olduğunu öğretti…

Yüreğinde sevgiyle bütün sıkıntılara göğüs germek hiçbir mucizenin ansızın olmayacağını bilmek, bunu bilerek acele etmeden, telaşlanmadan, vazgeçmeden beklemek…

Evet; bugün değilse bile yarınların daha umut yüklü olduğunu düşünerek şükretmek…

İpek böceklerini hiç düşündünüz mü?

Onlar dut ağacında yaşarlar ve o ağacın yapraklarını yiyerek büyür, sonra ipek salgılarlar. Ve o ipek ilmek ilmek dokunarak atlas olur…

Oğlumun doğumuyla başlayarak yaşam ünitesine bağlı küvezdeki günlerinden bu güne kadar geçen zamanın her anını biz de ilmek ilmek dokuduk.

Oğlum kendi kendine nefes almaya çalışırken, ben de onunla nefes aldım, karnını doyururken ben de doydum…

O başını dik tutunca benim de başım dik oldu.

Onunla oturdum…

Onunla emekledim…

Onunla yürüdüm…

Sanki yürümeyi yeniden öğreniyordum.

Birlikte bisiklet sürdük. Birlikte pedal çevirdik, yılmadan usanmadan hayata adım adım birlikte tutunduk…

Ellerini kullanmayı öğrenmesinden, konuşabilmesine, yaşamı öğrenmesinden, kendini tanıyabilmesine dair ilmek ilmek, teker teker birlikte dokuduk…

Her şeyi inceden inceye defalarca tekrarlayarak, olmadı sil baştan yeniden deneyerek çetin mücadele verdik…

Aslında ben ne kadar sabırlıysam oğlum da o kadar aceleciydi…

Öylesine hızlı öğrenmek istiyordu ki, sanki kaybettiği zamanla yarışıyordu.

Onunla bu noktada ayrılsak da biliyordum ki, o da sabretmeyi öğrenecek, zamanı iyi değerlendirecek ve bir gün mükafatını görecekti.

Benim gördüğüm, görmeye devam edeceğim gibi benim mükafatım O; Onunki ise, kaliteli yaşamak olacaktı.

Sabır ve zamanla yarışırken arkama dönüp baktığımda o küçücük bedeninden kocaman bir delikanlıya dönüştüğünü gördüm…

Az görme ve az işitme engeline rağmen, azmin, sabrın ve meyvesini yedik. Zamanı iyi değerlendirmek sayesinde bugün artık üniversite okumasını hatta bitirmek üzere olduğunu keyifle izliyorum.

“Anne” demeyi öğrettiğimde harfleri tek tek saymamdan, tüm eğitimi boyunca yanında olmaktan nasıl mutluyum bilemezsiniz…

Oğlum, iyi ki doğdun…

İyi ki tüm zorluklara göğüs gerip yaşamayı başardın…

Varlığınla sen de bizleri büyüttün, olgunlaştırdın, eğittin ve hayata sımsıkı bağlanmamıza vesile oldun…

Oğlum, sen doğduğun andan itibaren benim yolum uzun hedeflerim büyüktü.

Bu yolda ilerlerken kaygılarım arkamda, umutlarım ise, önündeydi.

Oğlum, 23 yılı geride bıraktık…

Baban, kardeşin ben ve sen hep birlikte güzel bir aile olarak bugünlere geldik.

Teşekkürler güzel evladım…

Şükürler olsun O’nu bize bağışlayan Allah’a…

Serap İstanbulluoğlu

3 Aralık 2020 Erzurum”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.