Rus işgali ve Ermeni ihaneti görmüş Erzurum, Azerbaycan'ın 20. bağımsızlığını cani gönülden kutlamaktadır. Bağımsızlığınız kutlu olsun.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılınca bundan 20 yıl önce Azerbaycan'ı ilk tanıyan ülke Türkiye Cumhuriyeti oldu. 20. bağımsızlık yılını kutlayan Azerbaycan'ın sevincine Türkiye Cumhuriyeti adına bu yıl Erzurum Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı bir alt belediye olan Aziziye Belediyesi ev sahipliği yaptı. Aziziye Belediyesi ve Avrasya Ekonomik İlişkiler Derneği ve Avrasya Sivil Toplum İşbirliği Derneği tarafından organize edilen "Bağımsızlığının 20. yılında Azerbaycan-Türkiye İlişkileri uluslararası toplantı 02-04 Aralık tarihleri arasında Erzurum'da gerçekleştirildi. Atatürk Üniversitesi Oditoryumu'nda 2 Aralık Cuma günü saat 14.00'te protokol konuşmalarıyla başlayan toplantı, "Alibey Hüseyinzade", "Elmas Yıldırım" ve "Bahtiyar Vahapzade" başlıkları altındaki üç oturumda yapıldı. 3 Aralık Cumartesi günü ise, Aziziye Belediyesi ve Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği tarafından organize edilen "Azerbaycan - Erzurum Şair ve Ozanları Gecesi" Halk Eğitim Merkezi'nde gerçekleştirildi. Emeği geçen herkese özellikle de Aziziye Belediye Başkanı Fatih Cengiz Beyefendi'ye teşekkür ederim. Bu faaliyetler şunu gösterdi, siyasi akıl yenidünyayı anlamada yetmiyor. Felsefi ve iktisadi akıl ihmal edilmemeli. Tarih kitaplarımızda 'Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi' ülküsünü taşıyan cihan devlet başkanları arasındaki savaşlar Selçuklu ülkesinin Batı'sında Osmanlı ülkesinin Doğu'sunda cereyan etmiştir. -Timur- Yıldırım Beyazıt arasındaki Ankara Savaşı, Fatih Sultan Mehmet -Uzun Hasan arsındaki Otluk Beyli, Yavuz Sultan Selim- Şah İsmail arasındaki Çaldıran savaşı ile Kanuni Sultan Süleyman'ın ve Sultan Murat'ın Bağdat seferleri gibi. Mezhep taassubunu aşamayan ulema mezhep anlayışını devletlerin resmi anlayışı yapmıştır. Osmanlılar kendi ülkesinde Sünnilik, Selçuklu ülkesi olarak 400 yıl Sünni olan -bugünkü İran coğrafyasında- Şah İsmail, Safevi Devleti'nin resmi mezhebini Şiilik yapmıştır. Tarihe keşke bunlar olmasaydı diyemeyiz. Çünkü Herakleitos'un "bir ırmaktan iki kere yıkanılmaz" dediği gibi, dün dünde kaldı, tarih geri çevrilemez. Yarın için ne diyeceksek diyelim. İşte Erzurum'da yapılan bu uluslararası toplantıda yarınlar için ne yapabiliriz diye siyasi, iktisadi akıl işbaşındaydı. Oturumlarda kısaca savaş değil barış içerisinde ve birbirimizi anlayarak; işbirliği, güç birliği ve akıl birliği konuşuldu.
Azerbaycan bizden önce 1918'de Cumhuriyeti ilan etmişti. Yanı başımızda Moskova Prensliği olarak komşu olduğumuz 1683-1914 yılları arası dönemde ortalama olarak günde -büyük çoğunlukla da Türk kardeş topluluklarının topraklarında- 140 kilometre kare yayılan Rusya, 1917'de gerçekleştirilen Rus ihtilalının başı Lenin ; " Rusya'nın tarihinde yeni bir sayfa açıldı" dedi. Geniş ve bütün kara parçası yanın da "Kızıl Ordusu" olan Rusya'nın yaptığı Bolşevik ihtilalın fikir cephesinden daha çok askeri cephesi öne çıktı. Bu dönemde Avrupa ideolojiler çağına girmişti. Her ihtilalın askeri yönü ağır basıyordu. Rus ihtilalının önemli simalarından Lev Troçki 1918'de "Programımızı gerçekleştirmek için elimize geçen tek fırsatı kullanmak istiyorsak, silahlanıp dövüşmek zorundayız.. Bir ordu gerek bize, Kızıl Ordu'da her ne pahasına olursa olsun, disiplini sağlamak zorundayız. Sovyet Cumhuriyeti'nin, dövüşecek ve fethedecek bir orduya ihtiyaç vardır." demekteydi. Hatta bu tarihlerden çok önceleri 1871'de zafer beklentileri içerisinde Rusların Boğazlar üzerinde yeniden Hıristiyan hâkimiyetini kurmak ve yeniden sıcak sulara inmek ve Üçüncü Roma mitosunu gerçekleştirmek rüyasını gerçekleştirmek için Dostoyevski "İstanbul bizim olacaktır!" çığlıkları atıyordu.
Bolşevik Rusya, Azerbaycan'ı işgal etti. Azerbaycan 70 yıl bu işgal altında yaşadı.
Burada sizinle tarihi bir belgeden bahsetmek isterim. Değerler ve genel geçer üst düzey fikirler üretemeyen toplumlar dışarıdan gelen fikir ve değerlere umut bağlarlar. Hele hele filozofu olmayan toplumlar fikir açlığı çekerler. 'Denize düşen yılana sarılır' atasözümüze göre 1919-1921 tarihleri arasında Erzurum'da yayımlanan Albayrak Gazetesi, Bolşevik ihtilalı ve Kızıl orduyu bir kurtuluş reçetesi olarak görmeye başlar. Devlet erkânı, aydınlar ve medrese ulemasının karşı çıkmalarına rağmen Gazetede, Lenin'in 'Rusya'nın ve Şarkın Bütün Müslümanlarına' yayınladığı beyannameyi yayınlar. Esir toplumların özellikle de Müslüman ulusların kurtuluşlarının bu inkılâbın ilkeleriyle olacağı düşüncesi bu beyannamede öne çıkar. Bazı münevverlerce, Osmanlı'dan Arapların ayrılışı, mezhep ayrılıkları nedeniyle İran'la birlikte beraber hareket edecek bir geleneğin kurulamaması, Türk kardeş topluluklarının Ruslar tarafından topraklarının işgal edilmeleri sonucu dünyada yalnız kalmanın acı ve elemi içerisinde bu fikirlere geçici hevesle itibar edilir.
Fransız İhtilalının öne çıkardığı siyasi, dini hürriyetlere karşı Bolşevik ihtilalı, 'ferdin iktisadi eşitlik ve hürriyetini' öne çıkarıyordu. Bu ihtilal siyasi aklın ötesine geçerek iktisadi aklın geçer akçe olduğunu ileri sürüyordu. Gazete," Nihayet Karl Marks'ın rüyalarını bezeyen âlemi yaratmak sevdası şarkta gönüllere hâkim olmağa başladı. Bu büyük ve neticesi çok mühim olan inkılâbın tesirleri Rus hududunu aşmak, bütün ufuklara yayılmak istidadını gösterdi. Memleketimizin gerek coğrafi vaziyeti, gerek maruz bulunduğu zulüm ve ihtiras dolayısıyla bu tesirden hali kalacağını düşünmek bitap doğru olmaz. Hususuyla Fransız inkılâbının doğurduğu feyizlerden fikri, içtimai hareketlerden uzak bırakılan sevgili vatanımızın bu günkü vaziyeti herkesçe malumdur… Binaenaleyh, bugünkü inkılâbın ileri sürdüğü esasları tetkiksiz, mülahazasız kabul ve tatbike savaşmak, memleketi yeniden neticesi acı olacak maceralara sevk etmek demektir. Bununla beraber gözlerimizi, kapılarımızı bu nura karşı kapamak aynı neticeyi vermekte gecikmeyecektir." Hatta bu inkılâba karşı gelmenin ihanet olduğunu şu cümlelerle belirtiyordu "Şark, Kızıl İnkılâbın tesir atıyla uyanacaktır. Şarkın kapısına gelen kızıl inkılâba karşı gelmek hıyanettir."
Hatta 1-8 Eylül 1918 tarihleri arasında Bakü'de yapılan 'Doğu Halkları Kongresi' ile ilgili gelişmeleri okurlarına sıcağı sıcağına veriyordu.
Daha sonraki sayılarında yine gazete, Bolşeviklere güvenilemeyeceğini şu cümlelerle veriyordu: " …bir tarafta para ve iğfalle memleketi istila eden İngiliz, diğer taraftan tazyik ve yağmacılıkla tehditkâr bir vaziyet alan Rus nüfuzlarının elemli müsademat (çarpışma) arasında koca İran kıvranmaktadır. Şarkın mazlum milletleri müstahsalatıyla yaşamağı isteyen bu iki zalim ve hunhar milletin ikisi de haindir. Esir olan mağlup milletlerin iki cereyana da kapılmaması ve bu zıddiyetten neşet eden müsademata her millet kendi menfaatini takip eylemesi lazımdır. Hangisi olursa olsun alet olmak, şarkın ebedi esaretini tevlit edecektir. İslam âleminin münevverlerine tevcih eden en büyük vazife budur. İngiliz esaretine geçen İran, Rus çizmeleri altında inleyen Türkistan, ikaza kâfi numuneler değil midir?"
Yine aynı gazete Mustafa Kemal Paşa'nın İslam dünyasına yayımladığı beyannameyi de yayımlar. Mustafa Kemal, 1921 Ocak ayında Komünizm hakkında şöyle diyordu: " Ben çok ictimaiyet ile meşgul olmadım. Fakat kominizim bittabi hudut tanımaz. Hâlbuki biz hudud-u milli kabul ediyoruz. Sonra istiklal-i tamdan bahsediyoruz. İhtimal Kominizim bilakaydu şart serbestîyi iltizam eder. Biz de bunu kabul etmiyoruz. Kominizim içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai şeraiti, dini ve milli ananelerinin kuvveti Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir." "Türkiye'de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk GAYESİ HALKA HÜRRİYET VE SAADET VERMEKTİR." Yine Mustafa Kemal, toplumundaki sınıfların kendi aralarında sınıf mücadelesi gibi çatışan topluluklar değil, dayanışmacı ve kendi aralarında yardımlaşmacı bir topluluk olduğunu şu cümlelerle belirtir : '…yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir.', 'Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümettir. Ve lisanımızda bu hükümet, halk hükümeti olarak ifade edilir.', ' Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil ve fakat kişisel ve sosyal hayat için iş bölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir.', 'Bizim milletimizin esas unsuru köylüdür, çiftçidir, çobandır. O halde bunlar bir sınıf, güvene layık bir sınıftır… İsteriz ki efendiler memleketimizde birçok milyoner ve milyarder olsun. O zengin insanlar başlı başına bu memlekete bankalar, demiryolları, fabrikalar, şirketler vs. sanayi müesseseleri kursunlar. Bizi yabancı sermayeye muhtaç bırakmasınlar… Bu memleket ve bu memleketin insanları daha çok zengin olmaya muhtaçtır ve bu hakkıdır… İşte efendiler bütün halkımızın tüm kişileri bir diğerinin yardımcısı ve koruyucusudur. Biri diğerinin çalışmalarının sonuçlarına muhtaçtır.'
Rus devlet adamı Boris Yeltsin Moskova'da tankın üzerine çıkarak, "komünizme karşı özgürlük istiyorum, Batı bizi kobay olarak kullandı. -komünizm iyiyse neden İngilizler sanayileşmesini tamamladığı halde sosyalist olmadılar- bizim gibi köylü ve çiftçi toplumuna bunu reva gördüler" diye haykırdı. Üstelik İngilizler Karl Marks'ın mezarını anıtlaştırarak ölüsünden de yeteri kadar ekonomik olarak yararlanmasını biliyorlar. İşte Atatürk'ün milletine 90 yıl önce reva gördüğü yönetim anlayışı olan "Türk Hükümetinin ilk gayesi: HALKA HÜRRİYET VE SAADET VERMEKTİR, 'Bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümettir" anlayışını Azerbaycan, 70 yıl sonra bağımsızlığına kavuşarak ve demokratik bir cumhuriyet yolunu seçerek halkına bu yolu reva görmenin mutluluğunu yaşamaktadır. Türk Cumhuriyetleri Baharını 20 yıl önce yaşadılar şimdi ise zaman hasat zamanıdır.
Bir yürekte iki can Türkiye- Azerbaycan
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.