Televizyonun olmadığı, radyonun yaygınlaşmadığı, taş plakların zor bulunduğu zamanlarda toplumun gelenek, görenek ve kültürü korunuyordu. Henüz şehirlerde düğün salonları, otel lobileri oluşmamıştı. Bu nedenle geleneksel kültür korunuyor, toy, düğün, seyirlik oyunları ve bazen halk hikayecilerinin diliyle gelecek kuşaklara naklediliyordu.
Kültürel erozyonun başlamadığı, köylerden şehirlere yönelen göç dalgalarının olmadığı dönemlerde kültürlerin nakledildiği sosyal organizasyonlardan biride düğünlerdi.
Aşkale ve Ilıca köylerinde düğünler 1970 öncesi tam bir kültürel aktarım şeklinde, asırların getirdiği bilgilerin edep ve haya sınırları içinde nakledildiği şölenlerdi. Bu yıllarda düğünler 5 veya 7 gün sürer düğün evleri görsel şenliklere sahne olurdu.
Düğüne Hazırlık:
Erkek tarafı aylar öncesinden kız evine gelir düğün günü sözü alınır, erkek ve kız tarafı hazırlıklara başlardı. Erkek tarafı söz kesiminde vaat ettiği eşyaları kız tarafına yollar, kız tarafı ise yıllar öncesinden başladığı çeyiz sandığını hazırlamış olurdu. Düğün gününden 15-20 gün önce kız evinde çeyizler özenle bezenle dizilir, köyün veya yakın köylerdeki akrabaların görmesine açılırdı. Çeyiz görmeye gelenler mutlaka "saçı" adını verdikleri bir hediye ile gelir kız evinde misafirlerin gözü önünde saçıyı takdim ederlerdi. Bu işlemlerin son gününde köyün muhtarı, imamı ve ihtiyar heyeti kız evine gelir önce çaylar yudumlanır, dualar edilir sonrasında ise yazım işlemine başlanırdı.
Çeyizler heyet huzurunda tek tek yazılır en sonunda muhtar cebinden çıkardığı mühürle yazılanları mühürler ve çeyiz sandığının içine konulurdu. Yazım bitince erkek tarafı toplanan çeyizleri kağnı veya arabası at arabası ile güveyinin evine götürürlerdi. Tabi bu işlemler hep bir merasimle ve dualarla yapılırdı.
Düğün Başlıyor:
Gelin adayının bir baş sağdıcı olur bunun yanında genç kızlar sağdıçlık görevini hep beraber yaparlardı. Gelin adayı köy imamını duasıyla baba evinden alınır "kadın düğününün" olacağı baş sağdıcın evine götürülür günler öncesinde hazırlanan yemekler, börekler yenir düğün başlardı.
Sağdıcın evi "türkülere, manilere, Erzurum Kadın Barlarına" ve yöresel oyunlara mekan olurdu. "Çayda çıradan" tutun kadın barlarının tamamı düğünlerin en görsel yanını oluştururdu. Çalgı aleti olarak def veya temiz, yıkanmış bir gaz yağı tenekesi müzik aleti olarak kullanılırdı.
Kadın Barları:
Erzurum kadın barları düğünlerin vaz geçilmezlerindendi. "Kavak uzanır gider/ Dalıda bezenir gider" derken onlarca kızın birlikteliğini gönüllere nakşederken, "Aşşağtan gelirem yüküm eriktir/ Eriğin dalları delik deliktir/ Bir Emmim kızı var taze feriktir" dizeleriyle barda coşulurdu.
"Çift Beyaz güvercin olsam/ Çadırın Başına konsam/Güzellere yoldaş olsam/Çirkinlere tuzak kursam" ifadeleri koro şeklinde ağızlardan evin toprak duvarlarına vururken, "Ben bir kavak, yol üstünde biterem/ Gelen geçenlere gölge ederem/ Irgalanma kavak seni budaram/Budar budar odun eder sataram" yanık türküleri seslendirip bar tutarlardı.
"Bayburt sallamasıyla" devam eden, "akça ferik" barıyla neşelenen, "Hapudiyar" barıyla hızlanan, "loy loy kavak uzanır gider" barıyla mendil sallanır, "Çarşıda üzüm kara" ile kemale eren barlar günlerce köy kızlarının yorgunluğunu, stresini atar neşelerine neşe katardı.
Kızların yanık sesleri, sevda çekenlerin sevdasını, yavuklusunun ailesine işittirebileceği şekle dönüşürdü. Düğün evine 12-13 yaşından büyük erkek çocuklar asla alınmaz, düğün evinin erkeği (genellikle yaşlı amcalar olurdu) kapıya yakın yerlerde nöbet tutar emniyeti sağlardı. Delikanlı başı düğün süresince ergenlik çağındaki veya evlenme çağındaki gençlerin düğün evine gitmemeleri yönünde ikazları ve tembihleri olurdu. Gitmek isteyenlerde cezalandırılırdı.
Köyün genç kızları, gelinleri beş gün boyunca müziğin tadını çıkarırlardı. Düğün evinde ilk gün yemeği baş sağdıç verir devam eden öğünlerde diğer sağdıçlar sırayla yemeklerini getirir yer sofrasında oturularak yenirdi. Bu düğün süresince böyleydi.
Geline Kına Yakılıyor:
Günler ilerlemiş son güne gelinmişti. O gün akşama doğru gelin tekrar baba evine götürülür bu arada erkek tarafı kına gecesine iştirak ederdi. Akşam gaz lambaları varsa lüks lambasının aydınlattığı odada türküler eşiliğinde kına yakılır, kına türküleri söylenir gelin adayı kına yakılırken elini açmaz erkek tarafından gelin kaynanası avucunun içine bir altın koymak suretiyle kınanın yakılmasını sağlardı. Geç saatlere kadar oyunlar oynanır ve yatılırdı. Artık kızın baba evinde geçirdiği son geceydi. "Ana üzüntülü, kız ağlamaklı" olurdu.
Gelin Baba Evinden Dualarla Çıkarılıyor:
Sabah erken saatlerde erkek tarafından gelen "tilki müjde yastığını" alıp erkek tarafına götürü böylece erkek tarafı yola düşerek kız evine gelirdi. Önceden hazırlanmış şerbetler kapı önünde misafirlere ikram edilir davul-zurna eşliğinde erkekler bar tutardı. En sonunda baba eve girerek kızının beline kırmızı bir kurdele ile bir altın bağlar ona dua eder dışarı çıkardı. Bunun üzerine imam gür sesiyle da eder damadın babası içeri girerek gelini dışarı çıkarmaya çalışırken kapı katılır evin küçüğü kapı açma hakkını aldıktan sonra gelin dışarıya çıkarılarak, gelin arabası olarak düzenlenmiş kağnı veya at arabasına bindirilir, davul- zurna eşliğinde damadın evine doğru yol alınırdı.
Bir günde damadın evinde düğüne devam edilir oyunlar oynanır, türküler toprak damlı evin duvarlarının döverdi. Artık gece olmuş herkes yatmış olur ertesi günü küçük merasimlerle düğün sona doğru gelirdi. Dualar eşliğinde akşam düğün son bulur böylece 7 gün 7 gece devam eden düğün sona ermiş olurdu.
Böylece 7 gün, 7 gece devam eden düğünler aynı zamanda bir okul görevi yapardı. Ne yazık ki 1980 sonrası gelişen sosyal olaylar, ekonomik zorluklar bu güzellikleri tarihin mezarlığına gömdü.