Yıllar önce şimdi ayrıntısını hatırlamadığım bir etkinlikte birkaç kelam etmem gerekmişti. Biraz yorgunluğun, tembelliğin gevşettiği arkadaşlarımızı gayrete getirmek için gitgide hızlanan hayata dair bir şeyler söylemiş ve sözümü bir kitaptan alıntıyla şöyle bitirmiştim: “Eskiden büyük balık küçük balığı yutuyordu, şimdi devran ve koşullar değişti, artık hızlı balık yavaş balığı yutuyor. Hızlanalım, yutulmayalım!”
Ağır çekim kıvamındaki eylemsizliği fikri ve fiziki aksiyona dönüştürmeyi öğütleyen bu sözlerin dinleyicilerin uyuklama dürtülerini artırmaktan başka bir işe yaramadığını hissetmiştim. Çay faslında, hikmetli sözleriyle her zaman fakire ince ayarlar çeken kıymetli bir dostum şöyle fısıldamıştı kulağıma: ”Yavaşla, biraz yavaşla öğüdü; hızlan, daha da hızlan tavsiyesinden daha geçerli, daha insanidir bana kalırsa. Acele giden sadece ecele gitse iyi, ondan da beter koca bir ömrü, koşuşturma girdabında yitiriyor, farkında değil misin?”
Üzerinde epeyce düşündüğüm bu haklı ikazı dikkate aldım, bir daha kimseye frenleme sistemlerini zorlayan kontrolsüz hızlanmayı tavsiye etmedim.
Parkta torununu gezdiren müteahhit bir dostumla karşılaştım geçenlerde. Gayet mutluydu. Yüzündeki huzur bana da yansıdı. ‘Keyfinle keyiflendim’ hitabıma cevabı gayet samimiydi: “Üç çocuğumun büyümesi jet hızıyla geçen yıllarıma rastladı. Her sabah namazla şantiyeye gider, gece yarısı dönerdim eve. Onların sevgisini ayaküstü yenen yemekler gibi tattım. Aceleyle, giyinirken öperdim yanaklarından. Gece dudaklarımı alınlarına değdirdiğimde çoktan uyumuş olurlardı. Okullarıyla anneleri ilgilendi, alışverişleriyle de. Onlara ve annelerine vakit cimriliğimden ötürü mahcubum, pişmanım. Sevginin ruhu kuşatması, bedeni tatlı bir heyecan gibi sarması zamanla ilgili bir durum. Şimdi çocuklarımdan affedilmez bir gafletle esirgediğim vakti torunuma ayırarak telafiye çalışıyorum.”
Cevabım şöyle oldu dostuma: “Dünya eski hızında dönüyor, insanlık çok hızlandı. Geceyi gündüzü birbirine kattık. Bu aşırı hızdan insanların, toplumların başının dönmesi çok doğal. ‘Erişir menzil-i maksûda âheste giden’ hikmetli sözünü unutmayalım, amma aheste gidişi yerinde saymaya tebdil etmeyelim! Maalesef ahalide böyle bir eğilim var. Doğru olan makulü yakalamakta, doz idrakinden şaşmamakta…”
Arkadaşım, beğendiği bir kitaptan söz etti. Ben de ‘Geciktiğin için teşekkür ederim’i okumuştum birkaç yıl önce. Eve gelince kitabı şöyle bir karıştırdım tekrar, şu tespitleri çok makul buldum: “İçinden geçmekte olduğumuz çağın sunduğu imkânların ve yol açabileceği tehlikelerin gerçekten ne olduğunu anlayabilmek için, biraz yavaşlamaya ve düşünmeye ihtiyacımız var. Eğer bunu başarabilir ve iş dünyasını, eğitimi, değerleri ve toplumu yeniden yaratmak için daha çok zaman ayırsak, bu çağın üstesinden çok daha rahat gelebiliriz.”
Tembellik, miskinlik, rehavet tuzağına düşmeden biraz yavaşlamaya, sadeliğin ihtişamı ile hayatı güzelleştirmeye ne dersiniz?