Herkese böyle bir fırsat ya da imkân nasip olmaz…
Hakikaten tamamen bir şans meselesi…
Rahmetli Demirel 1971’de “şapkasını alıp gitmek”le, rahmetli Erbakan da 28 Şubat da maşeri vicdanı tatmin edecek şöyle esaslı bir duruş sergileyemediği için doksanlık gol atma şansından mahrum kalmışlardı.
Yiğit bin yaşar fırsat bir düşer, demiş eskiler…
Bu ülkede deve dişi gibi siyasetçiler geldi geçti.
Lakin doğru zamanda doğru yerde doğru pozisyon alabilen siyasetçimizin sayısı hayli azdır.
Ya askeri vesayet ya bürokratik oligarşi, ya küresel sermayenin medya aracılığıyla yaptığı ezici baskısı ya da emperyalist güçlerin dayatmaları, aslında yerli ve milli olmalarına rağmen pek çok siyasetçiyi oyun dışına attı!
Tecrübeyle sabittir ki postacı kapıyı iki kere çalmıyor.
Kemal Bey’in önüne son dört yılda tam iki kez doksanlık gol pozisyonu düştü de ne yazık ki Kemal Bey, sırf beceriksizliği yüzünden siyaset adına çerçevelik bir çıkış yapamadı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun siyasi hayatında ilk büyük fırsat 4 yıl önce yani 15 Temmuz 2016 yılındaki meşum darbe teşebbüsünde önüne çıkmıştı.
O, sokaklara inip tankların üstüne çıkmak yerine, “güvenli bir mekân”da teröristlerin kanlı kalkışmasını televizyon ekranlarından izlemeyi tercih etmişti.
İkinci fırsat ise, Amerika’nın yeni dönemdeki muhtemel başkanı olacak şu bunak herifin (Bıden) bizzat kendisini töhmet altında bırakan açıklamaları karşısında sürdürdüğü “pasif iyi olmak”tı…
İlkinde saklandı, ikincisinde ceviz kabuğunu doldurmayacak lakırdılarla güya tepki gösterdi.
Her insana devri siyasi hayatında kısa aralıklarla iki kez tarihe geçme fırsatı nasip olmaz.
Kemal Bey’e oldu, ama O siyaseten ileride silinip gitmeyi tercih etti.
AK Partililer bir kez daha bana kızacak fakat bu cümleyi bir kez daha tekrarlamak zorundayım:
Recep Tayyip Erdoğan, çok ama çok iyi olduğu için 18 yıldır kesintisiz iktidarı elinde tutuyor değil. Recep Tayyip Erdoğan, bu 18 yılda iyi olmanın dışında muhalefetin çok ama çok kötü olmasının muazzam avantajını yaşıyor.
Habire boş kaleye gol atamayan bir futbolcu, hiçbir kulüpte kaptan olarak sahaya çıkamaz…
Siyaseten CHP’de bu mümkün…
İşte Kılıçdaroğlu örneği…
Dört yılda iki büyük fırsatı tepti, topu taca attı!
Demek ki bazı şeyler zorlamayla olmuyor azizim, adamın fıtratında olacak…
CHP’nin fıtratında en azından bu anlayışla (Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetim biçimi) iktidar olmak yok.
Besbelli ki CHP belediye düzeyinin ötesine geçecek bir vizyona sahip değil.
Diğer yanda ise, artık anlaşıldı ki ne Ahmet Hoca’dan ne de Ali kardeşimizden siyasi ezberi bozacak esaslı bir çıkış olmayacak.
Abdullah Gül’e gelince…
Gelemiyoruz bir türlü, çünkü Abdullah Gül bir yerde değil ki birileri de oraya gitsin.
Ben size samimi olarak bir şey söyleyeyim.
Böyle giderse eğer 2023’te Recep Tayyip Erdoğan dünyaya karşı ayıp olmasın, “yine mi tek başına kaldı ve kazandı” denmesin diye, kendi eliyle kendine bir rakip çıkarabilir.
Siyaseti objektif okuyabilenler bu söylediklerimi asla ütopya olarak görmeyecektir.
Kaderin cilvesine bakar mısınız?
Tayyip Bey, nereden bilecekti ki mecburiyet karşısında gün gelecek, kendisine muhalefet yapan bir muhalefet hareketine öncülük edecek!
Nasıl ki Doğu’ya giden bir geminin güvertesinde sabahtan akşama kadar Batı’ya koşup dursanız da Doğu’ya gitmek sizin kaderiniz ise, bu ülkede bu argüman ve bu aktörlerle siyaset yapan bir CHP’nin de siyaseten müessir olma dileği beyhude bir çaba…
Bunak herif mealen diyor ki, “Muhalefet (başkası olmadığına göre CHP) benim erketemdir.”
Beklenirdi ki Kemal Bey ekranlara çıksın desin ki…
“Ulan Bıden denilen alçak, sen kimsin ki ben senin erketen olayım. Ulan Bıden denilen küstah ve cahil adam sen bu ülkeyi ağaç kovuğundan çıkma bir kabile mi sanıyorsun ki kıt aklınla bize ölçü veriyorsun?”
Kemal Bey, kızdı, esti gürledi ama esasa dair şöyle okkalı laflar etmedi.
Şimdi anlıyorum ki Tayyip Erdoğan bu ülke için bir vakit daha hayati önem taşıyacak kadar gerekli…