Suç işleme yarışında rekorlara koşan bir ülke konumundayız. Meksika ve Brezilya ile bu konuda yarışır olduk. Hapishaneler dolmuş vaziyette. Devlet yeni hapishaneler yapmakla meşgul. Tutuksuz yargılanmak üzere dışarıda gezenlerle, Denetimli Serbestlik’le cezasını çekenler bir tarafa, cezaevi firarilerini de hesaba katarsak ülkedeki suç tablosunu anlayabiliriz.
Silahın, kavga ve cinayetin olmadığı bir TV dizisi yok. Toplum gerildikçe geriliyor. Vatandaşın büyük bir kısmı öfke kontrolünden çıkmış, freni patlamış bir kamyon gibi cadde ve sokaklarda geziyor.
Suç potansiyeli yüksek bir ülke olma yolunda ilerliyoruz.
Haber kanalları her gün ardı arkası gelmeyen cinayet haberleriyle çalkalanıyor. Kadın cinayetlerinde akla hayale gelmez vahşilikler insanı insanlığından utandırıyor.
Adalet terazisi tartışılır hale gelmiş. Yasama görevini üstlenenler bir daha ki seçimde nasıl seçilebilirim kaygısıyla genel başkanlarının gözüne girme hesabı içerisindeler. Siyasiler birkaç oy uğruna af kanunu hazırlamakla meşguller.
Namuslu vatandaş endişe ve korku içerisinde. “ Köpekleri salmış, taşları bağlamışlar” misali aramızda dolaşan patlamaya hazır bombaların, kimin canını alacağı meçhul.
Vatandaşı mağdur eden suç makinalarının yakalandıklarında ya cezaevi firarisi olmaları veya haklarından onlarca suç dosyası bulunması sosyal-hukuk devletinde izahı zor bir tablodur.
Toplumda, defter ve kalemden çok her türlü silah var. Siyanür desen sudan ucuz.
Uyuşturucu okulların içine kadar girmiş. Etrafta çerez gibi kolay bulunduğu söylenen çeşitli uyuşturucular genç fidanları zehirliyor. Uyuşturucu kullanma yaşının artık ortaöğretim çağındaki çocuklara kadar düştüğü söyleniyor.
TV’lerde, ahlâk medeniyeti kuran bir millet olmanın gururu işlenirken, süratle ahlaki erozyona uğrayan bir toplum haline dönüşüyoruz.
Ahlâkı sadece cinsellikte gören bir anlayışın toplumu getirdiği çöküntü, artık endişe edici boyutlara varma noktasında.
Her gün bir kadın cinayetinin işlendiği, masum insanların katledildiği, şiddetin hayatın her alanında kendini hissettirdiği ülkemizde, birilerinin ortaya çıkıp bu yaraya bir neşter atması gerekmektedir.
Cezaların caydırıcı olmadığı hayatın akışı içerisinde hepimizin şahit olduğu bir durumdur. Adaletin verdiği bazı kararların da vicdanları tatmin etmediği vatandaşlar arasında konuşulan bir konudur.
Hapishaneden yeni çıkmış bir mahkûmun hemen ertesi gün yeni bir suç işlemesi, ceza evlerinin ıslâh ve topluma kazandırma yönündeki yetersizliğini göstermesi açısından üzerinde durulması gereken bir konudur.
Suç sayısı arttıkça, suçun mağdur ettiği kesimlerin sayısı da artmaktadır. Birileri işledikleri suçun cezasını çekerken, onun mağdur ettiği kesimler ve suçlunun yakınları da bu mağduriyetin travmasını yaşamaktadırlar.
Öfke ve şiddet depreminin yol açtığı cinnet şoklarından haberdar olması gerekenlerin yani sorumluluk mevkiinde olanların bu gidişe son vermeleri artık kaçınılmaz olmuştur. Durum böyle giderse imanlı nesil yerine eli kanlı ve gözü yaşlı bir nesil ile baş başa kalacağımız muhtemeldir.