Geçen gün Erzincankapı’da yağ, peynir satan bir esnaftan alışveriş yaparken, gayriihtiyari “işler nasıl” diye sordum.
Aldığım cevap ürkütücüydü:
“Kapatıyoruz!”
***
Erzincankapı, ya da Erzincançarşısı’nın sakın ola ki, bugünkü haline bakarak bir yorum yapmaya kalkışmayasınız, yanılırsınız.
O çarşı, koca koca alışveriş merkezlerinin, hipermarketlerin olmadığı yıllarda Erzurum’un en göz’de alışveriş merkezi gibiydi.
O göz’de çarşı ki, şehrin en merkezi yerinde bulunuyor…
Cumhuriyet Caddesi’nin hemen bitişiğinde, ama maalesef kör’eldi.
Çoğu esnaf siftah edemiyor.
Siftah edenleri de yapılan alışveriş ve elde edilen ciro tatmin etmiyor.
Ayakta kalan, direnen var.
Direnemeyen, çekiyor iflas bayrağını; siz sağ, ben selamet!
***
Erzincankapı öyle de…
Taşmağazalar’ı, Gürcükapı’ı, Tebrizkapı’ı farklı mı?
Geçen hafta yazdık, bu hafta devam ediyoruz…
***
Gidin Taşmağazalar’a, perişanlığı, durgunluğu gözlerinizle görün.
Hele Bit Pazarı tamamen bit’miş, tükenmiş durumda.
Gürcükapı ki, tıpkı Erzincankapı gibi, bir zamanların en canlı ve hareketli iş merkezlerinden birisiydi…
Şimdi esnaf kalmadı oralarda.
Her taraf banka şubesi doldu.
***
İlginçtir…
Hangi yana başınızı çeviriyorsanız, bir sömürge şubesi…
***
Hani anlayabilmiş değilim.
Erzurum bir sanayi kenti, bir ticaret şehri filan değil.
Hizmet sektörünün yoğunlukta olduğu, emeklisi bol bir şehre bu kadar banka şubesi çok değil mi?
***
Değil!!!
Çünkü sömürülecek o kadar insanı, yolunacak o kadar safı var ki şehrin…
Bu nedenle bankacıların ağzını sulandırıyor Erzurum!
***
Aslına bakarsanız bu şehirde hemen her sektör sıkıntıda.
Bir akaryakıt bayii…
“Gelirimiz, artık giderimizi karşılayamaz oldu. Bu gidiş hiç de hayra alâmet değil” diye yakınıyor…
İnşaatçı, yap-sat’çı…
Konut yapmış, satamıyor.
Kısacası bu şehrin esnafı, işadamı zarıl zarıl ağlıyor…
Biz kalkmış biribirimizi yiyoruz.
***
Bakın anlatayım.
Canlı bir örnek.
Adam gözlük satıcısı.
Yani optikçi!
Erzurum’da ayakta durmakta zorlanınca, bir başka şehirde da aynı işi yapmak için harekete geçmiş.
Gitmiş bir şube açmış, buradaki işyerinin başına da birisini oturtmuş.
Yönetmelik gereği, işsahibinin işinin başında olması gerekiyormuş.
Anında gammazlanmış!
Doğal olarak yemiş cezayı.
***
Diyeceksiniz ki, “o da hakkıyla hareket etseydi!”
Kabul de, gözlükçü bu…
Dükkanının başında olsa ne olur, olmasa sıkıntısı ne?
Bunun varsa bir kötü yanı…
Yetkilisi açıklasa da bilsek.
***
Biz gelelim yine ekonomiye.
İnsan merak ediyor.
Acaba Erzurum’a ayda ne kadar para girişi oluyor?
Kaç bin memuru, işçisi, emeklisi var bu şehrin?
***
Yallah maşallah bir onların “tırpan yemiş” maaşları…
Bir de üniversite öğrencilerinin, okullar açıkken getirdikleri para.
Başka!
Var mı başka kaynak?
***
Memur, işçi ve emekli maaşlarının önemli bölümü, biliniyor ki, kredi kartı borçlarına gidiyordur.
Geride kalan para ile ekonominin ayakta durması mümkün olabilir mi?
Olamadığı ortada.
***
Çarkın dönmesi, ekonominin rayında gitmesi ve en önemlisi insanların huzuru bulabilmesi için bu şehre mutlaka fazla para girmeli.
Bunun da mutlaka “meşru” bir yolu veya yolları olmalı.
***
O meşru yolları bulacak olanların başında milletvekilleri geliyor.
Sonuçta her şey Ankara’nın tutumuna ve alacağı kararlara bağlı.
Ankara’nın izni ve onayı olmadan kimse adım atamadığına göre…
Bilmem ki sayın vekiller, bu konuda derde derman olabilirler mi?
***
Aslında şehrin çok ciddi ekonomik potansiyeli var.
Bu potansiyeli harekete geçirmek ve iyi planlama yapmak gerek.
***
“Turizm” dedik, umduğumuzu pek bulamadık.
Hayvancılıkta EBK’nın tutumu ve yetiştiricilerin durumu ortada.
Geride eğitim ve sağlık kaldı.
Onların getirisinin ne olduğunu da inanın Allah’a bilen yok.
***
Yazılarımda tekrarlıyorum.
Yine hatırlatayım.
Bu şehre otorite lazım, lider lazım.
Ben böyle görüyorum.
Belki bakışımda terslik, şaşılık, eksiklik, hata olabilir.
Varsa hatam…
Bileyim istiyorum.
***
Şehir olarak öyle bir noktadayız ki, resmen burnumuzdan soluyoruz.
Biribirimize kinle, nefretle, öfkeyle bakıyoruz.
Elimizden gelse karşımızdakini bir kaşık suda boğacağız.
İstiyoruz ki, diş bilediğimiz, kıskandığımız, gözünün üstündeki kaşı beğenmediğimiz kim varsa alayı açlıktan ölsün, sürünsün, gebersin.
Bunun için, dört gözle en yakınımızdakinin bile tökezlenip, yuvarlanmasını bekliyoruz.
Düşse elinden tutmak yok.
Bir tekme de biz vuracağız.
Hani düşmeyen olabiliyor ya!
Ona da bulduğumuz ilk fırsatta takıyoruz çelmeyi…
Acımadan, utanmadan ve de Allah’tan korkmadan!
***
Size bir şey söyleyeyim mi?
İşin asıl püf noktası burası.
Yani Allah korkusu.
***
Acaba o korkuyu gerçekten duyuyor, Allah’ı günlük yaşantımızda hiç aklımıza getiriyor muyuz?
Bir lokmayı ağzımıza götürürken…
Ya da çocuğumuzu yedirirken…
Veya “besmele” ile kasamıza koyduğumuz bir parayı nasıl kazandığımızı düşünüyor muyuz?
***
Bu soruyu bana sormayın!
Çünkü “düşünüyorum” diyemem.
Zaman zaman kendi muhasebemi yapıyor, işin içinden çıkamıyorum.
***
Mehmet Akif’in taa yıllar öncesinden haykırdığı gibi…
Haşa, Allah ile çok laubali olduk.
Üstad, bu sözü 80 yıl evvel söylemiş ve o günün insanını Yaradanı ile laubali olmakla suçlamışsa…
Varın gerisini siz hesap edin.
***
Sanıyorum bu şehri onurlu, gururlu, şahsiyetli, vakarlı bir marka haline getiren, bunun için de canını, malını harcayan ecdadımız var ya…
Teslim ettikleri emaneti hor kullandığımız, sahip çıkmadığımız ve hatta o emanete ihanet ettiğimiz için mahşer gününde yakamıza yapışıp, hesap soracaklardır bizden.
***
İşimiz öyle kolay değil.
İzah edeyim, isterseniz?
***
Ben yazdım!
Ben yaptım!
Ben uyguladım!
Ben öne düştüm’le olmuyor.
***
Öne düştüm, ama toplumu hedefe ulaştıramadım…
Gazeteciydim, yazdım ama yazdıklarım yaptıklarımla örtüşmedi…
İnşaatçıydım, bina yaptım, yaptım ama eksik malzeme kullandım…
Bürokrattım…
“Erzurumluyum” dedim, işbaşına geldim, bir mevki, makam kaptım ama refaransıma sahip çıkmadım!
***
Bu şartlarda ne diyeceğiz yani, “Özür dileriz, kusura bakmayın” mı?
Kaç bin özür, kaç milyon af talebi bu hataları giderir, ya da giderir mi?
Dönüp o yana bakmak gerekir.
erzurumda erzurumlumu kalmış ben istanbuldayım yemin ediyorum burası erzurumdan daha bi erzurum burdaki dadaşları görün 30 sene erzurum sevdasına kaldık ne ekmek yiye bildik ne su içe bildik sebebi hayin insanlarda bitane karadayı bitane tema markamız var karadayı bursada kazanıyor erzuruma yatırıyor bizim millet kesin biyerden çalir çırpir diyor varmı böyle memleket?