İlkokul öğretmenimizin tayini çıkmış gidiyordu. Daha okulun ne olduğunu, hasretin ne olduğunu kavrayamamış körpe dimağlarımız hangi içgüdüsel hareketle bilinmez gözyaşına boğmuştu bizi.
Ağlamak, gidenin arkasından ah vahlar etmek duygusu bir şekilde gelip oturuyor işte insanın yüreğine.
30 yıldır bu şehri gözlemliyorum. Özellikle de halk adına konuşanları. İlginç bir tepki biçimimiz var. Vali, kaymakam, hakim, hekim, emniyet müdürü falan filan; tuhaf bir şekilde bağlanıyoruz…
Bu patolojik durum Erzurum´un genetik yapısında var sanırım. Hatta sanmıyorum; artık bundan adım gibi eminim. Öylesine devletçilik işlemiş ki ruhumuza; bir türlü sivilleşemiyor, özel sektörü harekete geçiremiyoruz.
Siz hiç bu şehirde görev yapmış; bir ticaret odası başkanı, sendika başkanı, kulüp başkanı, belediye başkanı; ne bileyim işte sivil toplumu temsil eden birinin ardından salya sümük, “Ah ah ne iyi adamdı gitti işte!” diye ağıtlar yakarak, manşetler attığını duydunuz mu?
Duyamazsınız; çünkü Erzurum olarak devletten hep korkuyoruz. Onunla bağımızı sevgi, koruma, beraber iş yapma anlamında kuramıyoruz. Devletin masasında oturmak, devletin kokteyline katılmak, devletin işte bir yerde sıkıştığınızda özel olarak ilgisine mazhar olmak, konuşurken, “Vali beyle yemekteyken, Emniyet Müdürü ile otururken, falanla bilmem neredeyken…” diyebilmek duygusu öylesine baskın ki, tıpkı benim yüzünü bile unuttuğum öğretmenimin arkasından salya sümük ağlamama benziyor.
Benim anlamaya çalıştığım başka bir şey var. Malum veya artık meçhul bürokratlarımız, birilerinin göklere çıkardığı gibi Sefiller´in Jean Valjean´ı değillerdi. Onlar, görevlerini yaptılar… Başarılı olanları devletimiz ödüllendirdi, taltif etti, başarısız olanları ise bir şekilde cezalandırıldı, tenzili rütbeyle başka bir yere gönderilirdi, kızağa alındı…
Bu patolojik durum; Erzurum´un geçmişteki konumundan kaynaklanan, garnizon kenti olması nedeniyle, hep devlette şirin görünme çabasındaki sözde münevverlerinin kişisel kaygısından başka nedir!
Devleti temsil edenler, halka hizmet için şehirlerde bulunurlar. Bir gün görevleri biter; veya onları oralara atayanlar başka yere gönderirler, ya da görevden alırlar. Bu durum, devlet olgusu var olduğundan bu yana böyle sürüp gelmiştir, böyle de gidecektir…
Artık bırakın bu içgüdüsel kaygılarınızı, arzularınızı da, Erzurum´un gerçek sorunları ile uğraşın. Bu şehri daha sivilleştirecek, özel sektörü daha da öne çıkaracak anlayışı yayın.
Bin yıldır bu şehirden kimler geldi, kimler geçti... Kimlerin ardından ne ağıtlar yakılmadı ki... Bakın şehir hala yerinde… Bu zihniyet devam ettiği sürece de hep yerinde sayacak... Sosyolojik olarak da, ekonomik olarak da…
Orhan bey yazınızı o kadar haklı buluyorum ki!!!
24 yaşında bir Erzurumlu olarak bu durumu özelde benden\bizden olmayan başını yesin anlayışına bağlamaktayım. Sosyolojik olarakta kahvede evde işyerinde her yerde oluşmuş olan HOTULAMA kültürüne bağlamaktayım; makama olan saygımızdan Devlet Tüzel Kişiliğinden gelenlere bu kültürümüzü yansıtamıyor doğal olarak onlardan da saygı görüyoruz; Gördüğümüz bu saygıla insan olduğumuz bir nebze hatırımıza geldiğinden bağlanmak kaçınılmaz. Kamu Tüzel kişiliğinde durum toplumdan beter kendi dalgasının derdinde olunca
Aslında başka şeyler yazacaktım da ben kimim ki diye düşündüm. Lütfen bu yazınızı devam ettirin dallanıp budaklansın medyada başka büyüklerimizde konuşmaya başlasın çünkü varacağı noktadalar da aydınlanacak çok Erzurum genci var.