***
Hani “neler yaşandı?” diye soran mutlaka çıkar, anlatayım!
***
Erzurum’da resmi ilan yayınlama hakkına sahip gazetelerin denetim ve kontrol yeri, Basın İlan Kurumu şubesi bulunmadığından dolayı Erzurum Valiliği’ydi.
Valilikde de görev Basın Müdürü Ziyaettin Uçan ve ekibindeydi.
***
Sağolsun arkadaşlar!
Allah razı olsun hepsinden!
Çok “iyi idare etti”ler camiayı.
Önlerine kim geldi…
Kim üç beş sayfalık bir kepaze çıkardı ise hepsine göz yumdu, resmi ilan hakkını, babalarının malıymış gibi tanıdılar herkese.
***
Oysa resmi ilan yayınlama hakkı elde etmenin belli şartları vardı.
O şartların hiç birine dikkat edilmedi, sadece gazetelerin günlük çıkması yeterli görüldü, o kadar!
***
Mesela her bir gazetenin en az 5 adet sigortalı “fikir işçisi” yani, gazeteci çalıştırma mecburiyeti vardı, dikkat eden olmadı.
Gazetelerin kendi haberlerini üretmeleri isteniyordu, bu ayrıntı göz önünde bulundurulmadı.
Mükerrer haberlerle doldurulan sayfalar görmezden gelindi.
“Ahbab çavuş ilişkisi” içinde yürüdü, yürütüldü işler.
Ve sonuçta yerden mantar biter gibi, Erzurum’da da yerel gazetelerin sayısı hızla çoğalmaya başladı, ve rakam sonunda 16’yı buldu.
***
Erzurum’da gazetecilik yapılmıyor, tiyatro oynanıyordu.
“Sözde” gazetelerin bir kısmının bürosu bile yoktu…
Gazete sahipleri işleri evlerinden idare ediyor, ajans haberleri ile sayfalarını dolduruyor, anlaştıkları matbaalara internet üzerinden çalışmalarını(!) gönderiyor, ertesi gün basılan gazetelerini saatler sonra ancak görebiliyorlardı.
***
Bir haksızlık, bir hukuksuzluk yaşanıyordu ki, sormayın.
Her şey ortadaydı.
“Okuması, yazması olmayan, gazete çıkartıyor” diyor…
Feryat ediyordunuz ama.
Duyan yoktu ki!
***
Sebepleri vardı bunun elbet.
En başta geleni de, bir basın mensubu veya yayın organı olarak sizin haklarınızı savunması gereken cemiyetinizin başındaki şahsın, “ahbap” veya “çavuş” ikilisinden birisi olmasıydı.
Yerel basında sonuçta o da vardı. Bir gazete almış “patron” olmuştu.
Bu nedenle oynanan orta oyuna onun gibiler karşı çıkmak bir kenara, dahil oluyor ve rol kapıyorlardı.
Kimi Pişekar’dı artık…
Kimi Kavuklu…
Kimi de Tuzsuz Deli Bekir!
Bize de doğal olarak oynanan orta oyunu seyretmek kalıyordu.
***
Bir yayın organının “vasıflı” sayılması için prosedür neyi gerektiriyordu mesela?
Denetleme kurulu mu?
İstedikleri gibi oluşturuluyordu!
Denetim mi?
İşi bilmeyenler tarafından öyle “çok bilmiş” edasıyla yapılıyordu ki o denetimler, sormayın.
Denetimlerde eksikler, usulsüzlükler, hileler tespit edilmiyor muydu?
Ediliyordu tabi.
Peki gereği yapılıyor muydu?
Hayır!
***
Önceki valilerden birisine bu yazdıklarımın hepsini ayrıntıları ile ve de belgeli olarak anlatmıştım.
Dinlemiş, “haklısın” demiş, ardından da “Kusura bakma ama bir tarafta sadece sen, öte tarafta diğerleri. Ben bu işe karışmam” deme bi’çareliği göstermişti.
***
Böyle geldik bugünlere.
***
Gazete sayısı artınca, bu kez sanki hakedilmiş gibi, “pastadan en büyük dilimi kapma yarışı…”
Ve belaltı vuruşları başladı.
O günlerde keşke adam gibi müfettiş gönderilseydi Erzurum’a.
Yaşanan rezillikler tespit edildiğinde, müdürü de, gazetecisi de kaçacak delik arardı ya, olmadı.
***
İlan konusunda rezillikler ayyuka çıkınca, Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğü geldi akıllara.
Ve Mehmet Atalay, öyle bir çıkartma yaptı ki Erzurum’a…
Gösteri, güç, şatafat gırla!
Açılışa Orhan Ayhan’ı taa Avustralya’dan getirtmişlerdi.
***
Hani sandık ki, bu şatafatlı açılışın ardından gerekli adımlar atılacak.
Atılmadığı gibi, resmi ilanlardan yüzde 15 pay alarak ortak olan kurumun başından ilk taviz geldi:
“Size bir yıl süre veriyoruz. Kendinizi düzeltin, yoksa!!!”
“Yoksa” tehdidi, kuru bir sözden öteye gitmedi, herkes bildiğini okumayı daha beter şekilde sürdürdü.
***
Bir yıl çabuk geçti ve İstanbul’dan gelen bir ekip, gazeteleri denetledi.
Bekliyoruz ki, sonuçlar açıklansın.
Ama açıklanmıyor.
Niye? E açıklansa, 12’ye yakın gazetenin ilanı kesilecek.
***
İlan kesmeyi göze alamayan Basın İlan Kurumu’nun da desteği ile “birleşelim” oyunu tezgahlandı, Erzurum’da.
O tezgaha biz de fena düştük.
Güya gazeteler birleşecek, maliyetler aşağıya çekilecek, habercilik hakkıyla yapılacak ve Erzurum Yerel Medyası’na kalite gelecekti.
Sunum güzeldi, iç gıcıklayıcı ve tahrikkârdı! Birleştik nihayetinde.
Doğu Ekspres’i kapattık, Hakimiyet olduk…
Ama mesleğe hakim olamadık.
***
“Gazeteciliği çok bilen kardeşler” geçtiler Hakimiyet’in dümenine ve Allah için, iyi de çevirdiler dümeni.
“Biz gazetecilik yapacağız” diyorlardı, iddiaları böyleydi.
“Hay hay, buyrun” dedik, bir süre sonra kapının önünde bulduk kendimizi.
***
O süreçte yaşanan mücadeleleri atlayıp, bugüne geleyim istiyorum.
Bir sorum var o arkadaşlara:
“Hani, neredesiniz? Ya siz gazetecilik yapacaktınız!”
***
Bu soruyu öncelikle Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, bir zamanlar Hakimiyet’te “ortak olma bahtiyarlığı!” yaşadığım Feridun Fazıl Özsoy’un cevaplandırmasını istiyorum.
Diğerlerini önemsemiyorum.
Çünkü gazeteci değil, tüccar zihniyetli insanlardı onlar.
Ama Feridun Bey “gazeteci” geçinen birisi ve aynı zamanda “milyonlarca lira kira ve yakıt borcu bulunan, hakkında tahliye kararı verilmiş” Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti’nin de koltuğuna yapışmış başkanı…
Bu nedenle sorum direkt ona:
Hakimiyet’i niye sattınız?
***
Para’nın gözü çıksın.
Tatlı geldi milyoncuklar.
Böyle olmalı ki, satıldı Hakimiyet.
Hani gazetecilik yapılacak, hani gazetelere kalite gelecekti?
Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay’da bunu istiyordu!
Ah bi görsem, soracağım:
Elinize kına yaktınız mı sayın Genel Müdür…
Ya da, başınız göğe erdi mi?
Editör
Son Güncelleme: 26.12.2012 08:55