Atatürk Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Çağlar Özer: "Depremler yaşamımızın içindedir ve her zaman da olacaktır. Fakat şunu iyi bilmekte yarar var. Bu zamana kadar herhangi bir bilimsel teknolojik alt yapıyla depremleri önceden kestirmek söz konusu değil"
"Her fayın tekrarlanma aralıkları var, bu zaman gelince deprem fayları hareket geçer. Süreci anlamak için sürekli yer kabuğunun hareketli olduğunu unutmamak gerekir"
"Depremlerden korunmanın yolu mühendislik hizmeti almış bina tasarımlarını sağlam zeminlere oturtmaktan geçiyor. Her bir aile bireyi için mastır planı oluşturulmalı"
Atatürk Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Müdürlüğü, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) ile Doğu Anadolu Bölgesi'nde 16 deprem istasyonuyla fay hareketliliklerini anlık takip ediyor.
Anadolu'yu boylu boyunca kesen Kuzey Anadolu Fay Zonu ve Doğu Anadolu Fay Zonu gibi iki büyük fay kuşağının bulunduğu Türkiye'deki anlık sismik hareketleri takip eden merkez, bu verileri aralarında AFAD'ın da olduğu ilgili kurumlarla paylaşılıyor. Bu veriler, aynı zamanda akademisyenlerin depremle ilgili bilimsel çalışmalarında da kullanılıyor.
Aktif tektonik kırık sistemi ile çevrili ve yüksek sismik aktiviteye sahip Doğu Anadolu Bölgesi'nin depremsellik kriterinin üst düzeyde yer alması nedeniyle merkezdeki çalışmalar büyük bir titizlikle yürütülüyor.
Atatürk Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Çağlar Özer, AA muhabirine, AFAD ile yapılan koordineli çalışmaların bölge açısından önem taşıdığını anlattı.
Son teknoloji cihazlarla sismik hareketleri tespit etiklerini anımsatan Özer, saniyelik hareketlerin anında izlendiğini belirtti.
Türkiye'de meydana gelen depremlerden herkesin kendine pay çıkarması gerektiğini vurgulayan Özer, "Ülkemizin tektonik koşulları itibarıyla depreme her an maruz kalma riskimiz var. Bu sebeple küçük olsun, büyük olsun depremlere her zaman hazırlıklı olmalıyız." dedi.
"DEPREM-ZEMİN-YAPI İLİŞKİSİ GÖZETİLEREK YAPILAŞMAYA GİDİLMELİ"
Özer, depremlerin yerkürenin varlığını sürdürdüğünün en büyük kanıtı olduğunu, güneşin doğması ve batması kadar doğal olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin genç ve aktif tektonik bir kuşak üzerinde bulunduğunu hatırlatan Özer, şöyle konuştu:
"Bu sebeple orta büyüklükteki depremlerin olması çok normaldir. Depremler yaşamımızın içindedir ve her zaman da olacaktır. Fakat şunu iyi bilmekte yarar var. Bu zamana kadar herhangi bir bilimsel teknolojik alt yapıyla depremleri önceden kestirmek söz konusu değil. Depremlerin önceden belirlenmesi için bilimsel ve teknolojik alt yapıyla ilgili bir çok çalışma var. Bir çok bölgede benzeri çalışmalar da yapıldı. Yurt dışında yapılan bazı araştırmalar da mevcut. Bu araştırmalardan birisinde, su seviyesi, sismik hareketler, kuyulardan çıkan gazlar ölçüldü. Bu parametrelerin hepsi tek tek kaleme alındı. Depremin gelebileceği yerler ölçüldü. Fakat bu çalışmada depremin meydana gelebileceği lokasyonun tespitinde tekrarlanabilir bir bilimsel sonuç çıkmamıştır."
Özer, deprem-zemin-yapı ilişkisi gözetilerek yapılaşmaya gidilmesi gerektiğini, bu yapının da ekonomik ömrü boyunca en az bir defa büyük depreme maruz kalma ihtimalinin yüksek olduğunun unutulmaması gerektiğini kaydetti.
"ERZURUM VE ÇEVRESİ AKTİF TEKTONİK KIRIK SİSTEMİ İLE ÇEVRİLİ VE YÜKSEK SİSMİK AKTİVİTEYE SAHİP"
Afrika, Arap ve Avrasya plakalarının hareketi ile Türkiye'nin içinde bulunduğu bloğun batıya doğru yıllık yaklaşık 20 milimetre kaydığını ifade eden Özer, bu bilgilerin ise yer küre üzerine yerleştirilen yüksek hassasiyetteki konum bilgisi veren GPS'lerden bilindiğini söyledi.
Doğu Anadolu Bölgesi'nin de önemli deprem kuşağında olduğunun unutulmaması gerektiğine işaret eden Özer, şöyle devam etti:
"Bölge, kıtasal çarpışma ve volkanik kökenli etkilerini eksiksiz şekilde sergileyen dünyadaki nadir örneklerden biridir. Erzurum ve çevresi aktif tektonik kırık sistemi ile çevrili ve yüksek sismik aktiviteye sahiptir. Erzurum havzası, Doğu-Güneydoğu kısmında Erzurum-Dumlu sol yönlü doğrultu atımlı fayı, Güneyde sol yanal atımlı ters faylardan oluşan Palandöken fayı, Kuzey-kuzeybatıda Aşkale sol yönlü doğrultu atımlı fayı ve Başköy-Kandilli fayları tarafından yönetilmektedir."
Depremden korunmanın en önemli yolunun sağlam konutlardan geçtiğine vurgu yapan Doç. Dr. Çağlar Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Depremlerin bir zamanı ya da mevsimsel bir farklılığına göre olma veya olmama durumu da yok. Depremler mevsim veya gece gündüz arasındaki farklılıklarla tetiklenmez. Her fayın tekrarlanma aralıkları var, bu zaman gelince deprem fayları harekete geçer. Süreci anlamak için sürekli yer kabuğunun hareketli olduğunu unutmamak gerekir. Depremlerden korunmanın yolu mühendislik hizmeti almış bina tasarımlarını sağlam zeminlere oturtmaktan geçiyor. Her bir aile bireyi için mastır planı oluşturulmalı. Deprem çantası nerede olmalı, evin en önemli korunabileceğimiz odası hangisi, bunları deprem sonrası veya deprem anında değil, deprem öncesi belirlemek lazım. Sosyal medya veya diğer platformlardaki yanlış bilgilendirmelerden ziyade AFAD'ın veya resmi olarak yapılan bilgilendirmeler dikkate alınmalı."
Editör