SÖYLEM VE ANLATI

Bugünki yazımızda iki özel sözlü aktarım (Sözlü dedik, çünkü doğaları gereği, yoksa yazılı aktarım yöntemine de dahillerdir) yönteminden bahsetmeye çalışacağız. Kavram olarak yaşamın her alanında kullanılan bu iki kavram, sanatlı dilsel üretimlerin de biricik unsurları arasındadır.

21 Haziran 2013 Cuma 11:17
SÖYLEM VE ANLATI
                Bunlardan biri ‘söylem’dir. Bu kavram etimolojik olarak Latince ‘discurrere’ sözcüğünden, yani ‘oraya buraya koşuşturma, gidiş-gelişler’ ve ‘uzaklaşma’, ‘eritme’, ‘yayılma’ ile ‘discursus’ sözcüğünün çeşitli anlamlarına karşılık gelir. Mecazi olarak da ‘özne hakkında uzun uzadıya konuşma’, ‘bir şey hakkında iletişim’ anlamında kullanılır. Ortaçağ Latincesinde ‘discursus’, ‘hararetli tartışma’, ‘bir yörünge etrafında dönen’, ‘karşılıklı iletişim’ ve ‘görüşme’ anlamındadır. (Edibe Sözen, Söylem - Belirsizlik, Mübadele, Bilgi /  Güç ve Reflektsivite) Ayrıca Jean Dubois Dilbilim Sözlüğü (Dictionnaire de linguistique)’nde, ‘Modern dilbilimsel anlamıyla söylem terimi tümcenin üstünde yer alan ve tümcelerin birbiriyle zincirlenme kurallarına göre tanımlanan her tür sözce’ye verilen ad olarak bir tanım yaparken, Emile Benveniste ise söylem kavramını konuşucu öznenin konuştuğu özneyle arasında kurulan karşılıklı bir yapı biçimde açıklar. (Aktaran: Nedret Tanyolaç Öztokat, Yazınsal Metin Çözümlemesinde Kuramsal Yaklaşımlar). Berke Vardar da Benveniste’in “konuşan bireyin üstlenip dönüştürdüğü, söz alışverişinde ya da bildirişim sürecinde dilin gerçekleşen biçimi” tanımını aktarır.
Söylemi açımlayan dilbilimciler arasında Ruth Wodak da vardır. O “söylemi, belli bir sosyal durumda iletişim olayını mümkün kılan bir spesifik dil kullanımı ve bir spesifik sosyal etkileşim şeklinde tarif eder; o, konuşma eylemleri, dil oyunları ve gündelik dil kullanımından farklı olarak söylemin” kendi kendine yeten bir iletişim formu” olduğunu öne sürer” (Aktaran:Edibe Sözen).
Bu tanımlar ışığında söylemin kısaca, kişiler arasında belli bir durumda gerçekleşen bir dil pratiği, dilsel bir etkinlik olduğunu söyleyebiliriz. Bu dil pratiği içinde “ideoloji, bilgi, diyalog, anlatım, beyan tarzı, müzakere, güç ve gücün mübadelesiyle eyleme dönüşen” süreçler vardır. Söylemsel süreçler olarak da adlandıracağımız bu tür etkinlik alanları yanında çok çeşitli söylem türleri de söz konusudur. Bilim, sanat, felsefe, politik, reklam, eğitimbilim gibi zengin bir yelpazeye sahip olan söylem türleri, sözlü dile olduğu kadar yazı diline de dayanır. Çünkü söylem, yazınsal yapıtlardan politik sloganlara dek çok geniş bir yelpazede yer alır.
Bununla birlikte, söylem gerçekliği inşa eden, eylem ve etkileşimleri belirleyen, yaşamı anlamlı ya da anlaşılır kılan dilsel bir etkinliktir de.
Söylemi anlaşılabilir kılan onu kullanan kişidir. Bir yönüyle de kişilere kimliklerini veren şey kullandıkları söylemdir. Toplum ise farklı dil pratikleri, yani farklı söylemlerle, bir ‘söylem cemaatler şebekesi’dir. Diğer bir etki alanı ise gündelik konuşmalarda anlamsız görünen ifadelerin dahi, bir söylemde anlam ifade eden ve işlevi olan öğeler durumuna gelmesidir. Hatta bildiğini söylemekten sakınma, bilmediği konularda geçiştirici ifadelerde bulunma eylemleri tek başına bir anlam ifade etmese de, söylem içinde işlevsel bir anlama sahiptir. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: “Çağımızı, çağımızın düşünme biçimlerini, çağımızın disiplinlerini ve genelde çağımız insanını ve toplumunu anlamamız için söylemi anlamamız gerekir”. (Edibe Sözen).
Sözünü ettiğimiz iki özel sözlü aktarım yönteminden bir diğeri ise ‘anlatı’ kavramıdır. Anlatı, gerçek ya da düşsel olan ve bir söylem etrafında kurulan olayların dışavurumu olup, toplumsal yaşamın her alanında ortaya çıkarak belli bir düşüncenin kişi veya kişilere aktarımını yapar. Sözlü olmasının yanın da yazı diliyle de gerçekleşebilen anlatı, Oswald Ducrot ve Tzvetan Todorov’un tanımıyla,  “zamansal bir ilerlemeye göre oluşmuş göndergesi bulunan bir metin”dir. A.Kibedi Varga’ya göre ise ‘karmaşık, inceltilmiş ve yapay bir bildirişim biçimi’ olup, yaşanmışlık içeren bir deneyimi aktarır. Gerard Genette de anlatı kavramına ilişkin iki eski, bir de yeni ve yaygın olmak üzere üç tanım yapmaktadır. Bunlar şöyledir: “Daha eski bir tanımlamaya göre ‘anlatısal bir sözce, bir ya da bir dizi olayın aktarılmasını üstlenen sözlü ya da yazılı söylem’, daha yeni ve yaygınlaşmış bir tanımlamaya göre ‘gerçek ya da kurmaca olsun, bir dizi olayın birbirini izleyişinin anlatılmasını ve bu olaylar arasındaki bağlanma, karşıtlık, yinelenme gibi ilişkileri’ kapsar; üçüncü ve yine eski bir tanımlamaya göre ise ‘anlatı’, gerçek anlamıyla “anlatma edimi” olarak bilinir”.
Anlatı kuşkusuz, anlatanın / anlatıcının varlığına gereksinim duyar. Yine Todorov’un tanımıyla:  “Anlatıcı yapıtın gösterdiği sözcelemin öznesidir. Ele alınan her konu bizi anlatıcıya götürür, çünkü bizim bir olayı bu ya da şu kişinin gözünden görmemizi sağlayan odur. Sahneye çıkmasa bile, olayın hangi yönünü aktaracağını seçen odur. Onunla ilgili kesinlemede bulunmamızı sağlayacak birçok bilgi buluruz, yine de uçup kaçan bir imgesi vardır anlatıcının, ona yaklaşmamızı engeller, yazardan yazara değişen, çelişkili maskeler takar sürekli”. (Aktaran: Nedret Tanyolaç Öztokat)
Bu arada Yunan’ca ‘anlatı’ anlamına gelen ‘diegesis’ kavramı ile canlandırma / taklit anlamına gelen ‘mimesis’ arasındaki ayrıma da değinmek gerek. Diegesis, olayların gösterilmesi, özetlenmesi, aktarılması, yorumlanması gibi süreçleri kapsayıp, diyaloglu söylem olarak adlandıracağımız mimesise karşıt olarak, sözlerin içeriğini, vurgusunu, ağırlığını nesnel yoldan aktarır, ‘aktaran söylem’ kullanır. Diyalogsuz aktarım da diyebileceğimiz diegesisin, mimesis kavramına olan karşıtlığı özellikle Platon ve Aristoteles gibi düşünürlerin üzerinde özenle durdukları bir konudur.
 Platon ‘Devlet’ adlı yapıtında mimesisi ‘diyaloglu öykünme’, diegesisi ‘öykü, anlatı’ olarak tanımlamıştır. Aristoteles ise bu ayrımın üçüncü kişi ağzından anlatılan tür içinde yer aldığını düşünür. Buna göre ‘anlatısal mimesis’ Homeros’ta olduğu gibi, anlatı ve diyaloglardan, ‘dramatik mimesis’ de kişilerin karşılıklı konuşmalarından oluşur.  Diegesis ve mimesis arasındaki farklardan bir diğeri de ‘zaman’ın aktarımı konusundadır. Anlatımla eşdeğer olan diegesis, geçmişte olanları aktarır. 

Editör

Son Güncelleme: 21.06.2013 11:18
Anahtar Kelimeler:
Bünyamin AydemirYazar
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.