İstanbul Erzurumlular Kültür ve Dayanışma Vakfı'nın Birinci Başkan Yardımcısı Mücahit Güngör, yaz tatilinin bir bölümünü Erzurum'da geçirdi.
Mücahit ağabey, İstanbul'a dönmeden önce (kasaplarda hazırlanan ve odunla yanan lavaş ekmek fırınlarında 2 saatte pişirilen) bizleri tava yemeye davet etti.
Önce sizlere İnşaat Mühendisi Mücahit Güngör'ün babası anımsatmalıyım.
İstanbul Bayındırlık Müdür Yardımcılığı görevinden emekli olan Mücahit ağabeyin babası, Allah rahmet eylesin Halis Güngör'ü Türkiye'de tanımayan azdır.
Uzun yıllar Pasinler Gençlik Spor Kulübü Başkanlığı yapan Halis Güngör, daha sonra ömrünü İbrahim Hakkı'nın cami ve külliyesine harcadı.
Halis ağabeyin kulüp başkanlığı döneminde Güngör'lerle birlikte biz de sarı- yeşil formalı takımda futbol oynadık.
TAVA TARİFİ ÇARBAŞ'TAN
Öğle vakti, Atatürk Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Yaşar Sütbeyaz ve arkadaşımız Süreyya Çarbaş ile yola çıktık.
Yaşar bey bir zamanlar Hasankale'deki bahçelere çadır kuranlar arasındaydı.
Ailesi ile birlikte gelir, yaz mevsimini Hasankale'de geçirir, birlikte futbol oynardık.
Ama yol boyunda sohbet, Hasankale tava'sıydı.
Tava, Atatürk Üniversitesi Turizm Fakültesi'nin KUDAKA'dan 100 bin lira alarak hazırladığı ve çok eleştiri alan 'Yöresel yemekler' kitabında olmayan ama yöreye has bir lezzet.
Öyle bir yemek kültüründen haberi olmayanlara ne anlatacaksınız?
Yaşar beyin ağzında tat bırakan tava'nın yapılışını Süreyya öyle güzel tarif ediyordu ki daha gitmeden ağzımız sulanmaya başladı.
TAVA, BÖREK VE HASANKALE KARPUZU
Narman'da değil, Hasankale'deki Peri bacalarının önünden geçtik ve ağaçlar arasında kurulan masalara oturduk.
Biraz sonra Erzurum'un eski DP Milletvekili ve MTTB eski Başkanlarından Rasim Cinisli ile kardeşi, Cindilli Otomotiv sahibi Muammer Cindilli, işadamı Mehmet Sabri Seven, Hasan Şengel, Prof. Dr. Kemalettin Kara da aramıza katılınca 'muhteşem tava' ortaya geldi.
Ardından, bir tepsi börek ve kıpkırmızı, bol sulu ve harika tatlı Hasankale karpuzu.
Yemekte fazla bir 'sohbet olmadı', demek daha doğru.
TEYYO VE NAİM HOCALI SOHBET
Ama o mis gibi semaver çayı yudumlanırken, yapılan sohbet sıra dışıydı.
Hasankale'de daha çok 'Teyyo konuşuldu' dersek abartmamış oluruz.
İşadamı Muammer Cindilli, bir toplantıda Heyro baba (Hayrettin Kotangil) ile Teyyo Pehlivan ile fıkralarını anlattıklarından söz etti.
Teyyo'yu günümüze kadar en iyi analiz eden ve ilk kez ‘Rakım 2000’ dergisinde yayınlanan Süreyya Çarbaş'ın 'Ölümü de yalan' yazısını çok beğendiğini ifade eden Cindilli, sadece ‘masum yalan’ ifadesine itiraz etti.
Cindilli hatta Teyyo'ya 'yalancı' denilmemesi gerektiğine vurgu yaptı.
Sonra Naim Hocadan (Gölleroğlu) fıkralara Rasim Cinisli bey de katıldı.
Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'ı, kaleme aldığı 'Naim Hoca' kitabından dolayı kutlayan Rasim bey, izin alarak ondan dinlediği fırkayı aktardı.
CİNİSLİ RASİM BEYİN UNUTAMADIĞI OLAY
Cinisli Rasim bey, söz Erzurumlu'dan açılınca, kardeşinin tanık olduğu bir olayı anlattı ve hepimizi etkiledi.
O tarihlerde mahallede hayvan alım- satımı yapan üç cambaz arkadaş varmış.
Ortak kasa yaparlar, akşamları kazandıklarını bölüşürlermiş.
Bir zaman sonra arkadaşlardan biri, yaşama veda eder.
Bunun üzerine iki arkadaş, eskiden yaptıkları gibi kazançlarını üçe bölmeye devam eder.
Sonra da kağıtlara sardıkları parayı, ‘tırhıç’ın aralığından arkadaşlarının hanımına verirlermiş.
Hem de "Kardeşlerin geldi, bacım" diyerek.
Ne zamana kadar devam eder bu paylaşmak.
Arkadaşlarının çocukları ekmek parasına kavuşuncaya kadar.
Rasim ağabey, "İşte Erzurumlu bu. Bu bir hikaye değil, yaşanan bir olay. Örnek alınacak Erzurumlular da bu cambazlar" diyerek sohbeti noktaladı.