Kalem ehl-i iyi bilir ki çoğu zaman yazmak istediklerinizi yazmaktan kaçınırsınız, acaba birileri rahatsız olur mu, gönül koyan olur mu.? Düşünmeden edemiyoruz.
31 Mart 2024 yerel seçim akşamı 10 yıldır ilk defa seçim sonuçlarını izlemeye karar verdim ve seçim akşamı biraz kuru yemiş vs aldım çayımı da alıp televizyonun karşısına geçtim, hangi kanalı açayım derken bir baktım sonuçlar yansıdı ekrana (!!!) Acaba rüyamı diye düşünmedim değil, fakat o esnada telefonum çaldı cevap vermek istemedim kimin aradığı da belli değildi. 3 defa üst üste arayınca cevap verdim eski siyasetçilerden biriydi, söze önce ‘’Helallik isteyerek’’ başladı. Nihayet 10 yıl önce söylediklerim yazdıklarım konularda çok haklı olduğu mu bizzatihi kendisi de kabul etmişti… Bu konuda bir yazı yazmamı talep etti, bir şey diyemedim ancak televizyon izlemem fazla sürmedi sonuçlar ‘’HÜSRANDI’’ Birkaç telefon görüşmesinden sonra bir arkadaşım aşağıdaki yazıyı paylaştı, bu yazı bana ufuk açtı yol gösterdi. Yazının menşeini bilmiyorum fakat günümüzü anlatan çok güzel bir yazı olduğundan dokunmadan köşeme aldım yazının sahibi hak talep ederse de ‘’TAZMİNAT’’ ödemeyi şimdiden kabul ediyorum…
İşte o yazı
Kur’an-ı Kerim’de çok dikkat çeken bir ayet var bugünün mana ve ehemmiyetine çok güzel işaret etmiş ve özetlemiş. Hadiseyi anlamak için BAKARA 249. ayetinin tefsirini okuyun derim. Kısaca olay şu:
İsrailoğullarına kral olan Talut, Calut’a karşı savaşmak için seksen bin kişilik çok güçlü ve görkemli bir ordu kurar. Calut’un üzerine yürüyen Talut ve ordusu bir yandan da susuzluk ve sıcak havayla mücadele etmek zorundadır.
Böyle bir zamanda önlerindeki nehirden geçmek üzereyken Allah’tan (İşmoil) Peygamber aracılığıyla Kral Talut’a emir gelir. Geçecekleri nehirden ancak bir avuç su içme izni verilmiştir. İlahi emri öğrenen Talut askerlerine "Allah sizi su ile imtihan edecek. Kim kanıncaya kadar ondan içerse benim askerim değildir" der.
Tâlût ve askerleri, bahsedilen ırmağın kenarına gelirler ama ordunun büyük bölümü söz dinlemez ve sudan kana kana içer. Emri dinlemeyip nehirden, bir avuçtan fazla su içenlerin susuzlukları daha da artar, dudakları kurur ve halsiz kalıp bitap düşerler. Öyle ki nihayetinde perişan olurlar. Emri dinleyen çok az sayıdaki askerlere ise, aldıkları bir avuç su kâfi gelir, imanları kuvvetlenip, cesaret ve güçleri artar.
İşte halkın dindar diyerek ülkeyi teslim ettiği iktidar zorlu yoldan geçmiş tam yeni bir düzene geçmek üzere iken nehirlerin tatlı (belediyelerin gelir kaynaklarından) sularından kana kana içmişlerdir.
Masum ve dindar halk Allah'ın dininin yücelmesi için verdikleri yetkiyi Allah yolunda kullanmadılar Allah düşmanları olan zalimlere boyun eğip nefislerine esir oldular. Gırtlaklarına kadar yediler içtiler, masum ve Müslüman halkı unuttular sonra ne mi oldu? O soğuk ve serin tatlı suyun yalancı lezzetiyle kendilerinden geçtiler ve yola niye çıktıklarını unuttular sonrası harap olmakla sonuçlandı.‼
"Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince de yıkılmalar mukadder oldu." (Ebu Müslim Horasani)