Vedat REFAYELİ
‘’Anı yazmak ölümün elinden bir şey kurtarmaktır’’ özlü sözü hepimize her ne kadar klişe gelse bile şahsen benim hep önemsediğim bir şey olmuştur.
Hele de farklılıkları olan, yaşamları renkli, süslü olanların yazmasını oldum olası önemsemiş, taktir etmişimdir.
Hatıratlara bayılan biri olarak, eğer ki o kitapların yazı dilleri hele de güzel ise, okumalara doyamam.
Akın Yayık hocam, Erzurum’da eğitim camiasının yakından tanıdığı, ömrünün 43 yılını bu uğurda vermiş, entelektüel kişiliği ile de iz bırakmış isimlerin biridir.
Bugün torun torba sahibi olan, 3 ay önce de kendini emekliye ayıran tarih öğretmeni Akın Yayık hocamın, boş durmak yerine onca yıl yaşadıklarını kaleme aldığı ‘Anıları Suya Yazmamak’ adını verdiği ve bana imzalayıp verdiği anı kitabını da çok önemsedim.
Bir solukluk ettiğim kitabında özellikle torunlarıyla ilgili kısa anekdotlarına bayıldım, bittim.
‘’Taktik, maktik yok. Bam bam bam’’ cinsinden şeyler.
Sosyal hayattan kesitlerin yeraldığı, herbiriyle de tanışık olduğumuzu düşündüğüm bu anekdotlar bana öyle sıradan da gelmedi nedense.
Çok dersler de çıkaracağımız, tamamı da gerçek olan bu anılar, bize bizi hatırlatmakla da kalmıyor, tembellik etmeyen, erinmeyen Akın hocam gibi eğitim camiasının içinden gelenlerin yazmalarının da ne kadar değerli olduğunu da bir kere ortaya koyuyor.
‘’Yaşlanınca insan işte böyle yaşlanmalı’’ diye bağırası geliyor insanın.
Bizim Büro Basımevi’nden çıkan, Alpaslan Aydın ve Yüksel Uca’nın katkıları olan bu cep kitabını hele bir okuyun ne demek istediğimi o zaman daha iyi anlarsınız.
İyi ki varsın Akın hocam, iyi ki yazmışsın.
Ne deyim, sağol, varol.
Editör