Kuran’ın ne dediğini anlamak için kendi dilimizde okumadığımız anda terk etme işlemi başlamıştır.
Bir ortamda konuştuğumuz insanlardan birisi emekli öğretmen. “Kuranı zorla bize terk ettirdiler” dedi. Kimler terk ettirdi dedim, “başta İngilizler” dedi!
İngilizlerin Kuran’ı terk ettirdiklerinde kısmen mutabık olmamıza rağmen, başka yerlerden bakıyoruz!
Kimse Müslümanların elinden Kuranı Kerim’i zorla almadı! Müslümanlar Kuran’ı referans almayarak, açıp hükümlere bakmayarak terk etti!
Kuran’ı terk etmek nasıl olur; bu konuyu biraz düşünmemiz lazım!
Kuran’ın ne dediğini anlamak için kendi dilimizde okumadığımız anda terk etme işlemi başlamıştır.
İlk ve tek sorumlu Müslümanım diyen herkestir! Sonra diğerleri gelir ki, Müslümanlar terk etmeseydi hiçbir güç Kuran’ı Müslümanlara terk ettiremezlerdi.
Geleneksel Kuran’a hürmet etmeyi güzel bir kılıfla yatağımızın başına asmakla başladık!
Bazılarımız duvardan indirdiler ama sadece Arapça okudular; tabii ki kimse anlamadı. Kimse kendi dilinde merak edip bir defa bile okumadı. Ki ilk farz olan ayet “oku” olmasına rağmen!
Bazılarımız Kuran’ı güzel sesli hafızlardan dinledik! Bir kısmı sadece ramazan ayında yüzden dinledi, bazıları da esneyerek arkasını yaslanıp dinledi. Arapça veya başka bir dilde makamla başka bir metin okunsa aynı huşu ile dinlenirdi!
Ne okunduğunu bile anlamamız mümkün değilken Kuran bizden ne istiyor, anlamadık!
Kuran’ın emirlerini genelde hocalara sorarak, vaizlerden, kulak dolgunluğundan, dede nenelerimizden öğrenmeye çalıştık; Kuranın bizden ne istediğini asla anlamadık!
Bir kısmımız cemaat liderlerinin yazmış oldukları mektubatlardan, risalelerden, medresede yetiştiği için her şeyi bildiğini düşündüğü tarikatlardan, tekkelerden, vaizlerden dinleyerek öğrenmeye çalıştı ki Kuran’a uygun olup olmadığını kendisi okumadığı için bilmeden sadece söylenenlere, anlatılanlara inandı.
Bir kısmı Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in irtihalinden iki yüz üçyüz veya daha fazla seneler sonra yazılmış hadis kitaplarıyla ilim yaptılar, anlattılar, amel ettiler. “Kuran “hadislere muhtaçtır” demek cesaretini bile gösterdiler. Ve ne yazık ki Kuran’ı kendi dilinde okumaya, anlamaya çalışanları ise “mealciler” diye dışlamaya çalıştılar!
Allah bize bir mesaj göndermiş; Kuran! Okumamızı emretmiş; farz etmiş! Israrla okumamakta direnen Müslümanlarımız; kendi dilinde okumamayı gelenek haline getirmiş.
Hala daha okumayın anlamazsınız diyerek Kuran’a aykırı fetva verenlere hayret ediyorum ki Kuran ayetlerini onlar düşünerek kendi dillerinde okumuyorlar mı? Okuyorlarsa anlamamaları, yazılandan farklı anlamaları mümkün değilken; nasıl okumayın, anlamazsınız diyorlar? Fatr 29. Ayeti okudunuz mu? Veya Kamer 17. 22. 32. Ayetleri okudunuz mu? (Üç ayet birbirinin aynısıdır)*(1)
Şimdi ramazan ayı geliyor, teravihe, camiye gitmemek olmaz, kılmamak olmaz diyen insanlara soruyorum; Kuran’ı kendi dilinizde okumadan olur mu? Kuranı Kerim’de 380 adet kesinlikle yapmamamız gereken ve mutlaka yapmamız gereken ayetler var! (Muhkem ayetler)*2. Miras, mihir, yalan, iftira, gıybet, dedikodu, hırsızlık, yolsuzluk, adalet, ana-babaya hizmet, zekât, tartı, kendi dilinde Kuran okumak; bunlar muhkem ayetlerdir. Bunlar terk edilerek nasıl Müslümanlık oluyor?
Müslüman Kuranı Kerimi kendi dilinde okumalıdır; Kuran’ı kendi dilinde okumadan, okuyup, anlayıp, referans almadan Müslümanlık olmaz! Referans Kuran’dır; kendi dilimizde okumadan anlayamayız, referans almıyorsak, bir konuda açıp bakmıyorsak; Kuran’ı terk etmişiz demektir!
*(1) Ayeti kelimeleri okumaya teşvik amaçlı meallerini yazmıyorum.
*(2) Muhkem ayetler: Başka bir ihtimal taşımayan, kesinlik arz eden, zamana göre değişmeyen emirler.