Nefret, Arapça bir kelime olarak; tiksinme, tiksinti, kaçınma, hoşlanmama gibi anlamlara tekabül eder. Nefret, insanda bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istediği gibi yok etme, öldürme isteğini de içinde taşıyan bir duygu ve tutkudur. Nefret insana karşı olduğu gibi şeylere karşı da olur; yalandan, matematikten, hayvandan, bitkiden ve şu yemekten nefret ederim deriz. İnsan nefret ettiği gibi nefret edilen, nefret duyulan bir varlıktır.
İnsanları birleştiren ve ayıran duyguların başında nefret gelir.
Nefrette birleşmek için ortak bir düşmana gerek vardır. Bu düşman ister bir aile, kabile, millet, parti, sınıf, grup, ideoloji, mezhep ve din olsun. Düşmanın büyüklüğü nefretin büyüklüğünü doğurur.
Nefret edilen insan ya da şey değer açısından değersizdir. Bu duyguyu taşıyanlar tarafından düşmanı yok etmek üzere birleşirler. Tarihte milletlerin, dinlerin, mezheplerin, son dönem ideolojilerin savaşı nefretle beslenerek yapılmıştır, yapılmaktadır.
İngilizler işgal ettikleri, sömürdükleri ülkelerde nefret uyandırmamaya çok dikkat ederler. Nefret tohumları saçarlar ancak kendilerine nefret edilmemesine özen gösterirler. Çanakkale’de ne işleri vardı İngilizlerin. Bakın ülkemizde bir tek İngiliz düşmanı bulamazsınız.
Soğuk savaş döneminde oluşan kutuplaşmada kitlelerin meydanlardaki yumruk sıkmaları, ateşli nutuklar atmaları sevginin değil, nefretin işaretidir. Sel neyse kitle adamın nefreti de odur, önüne geleni siler süpürür. Çünkü inandığı şey hakikatin kendisi olduğu için nefret ettiği ideoloji ve şey ortadan kaldırılmalıdır. Dünyanın dilinde dolaşan sloganlar; “Kahrolsun komünistler, kahrolsun fasitler, kahrolsun İsrail, kahrolsun İngilizler, defol Amerika, Müslümanlara ölüm” gibi.
Nefreti doğuran duygunun temelinde nefret ettiğimiz şeyin değersizliği değil, bizim ona karşı duyduğumuz aşağılık duygusu, yetersizliğimiz ve değersizliğimizdir. Bu duygumuzu bastırmak için nefret maskesini giyiniriz.
Birisine karşı haksızlık, zulüm, aldatma, şerefine ve onuruna göz dikme nefretin ateşlenmesine nedendir. Bundan ötürü nefret doğuran davranışlardan kaçınmak gerekir. Nefret uyandırarak dost tutulamaz.
Nefretle büyüyen insan elbette sevgiyle büyüyen insan gibi olamaz. Nefrette ortadan kaldırma, yok etme varken sevgide koruma, büyütme ve yaşatma vardır.
Nefrette ortak duyguları taşıyanların ortak düşmanı ortadan kalkınca ve menfaatleri çakışınca bu sefer birbirlerine karşı nefrette yarışırlar.
Nefrette asla karşıdakinin iyi ve doğru tarafı gözükmez. Onun içindir ki, nefretin gözü kördür. “Nefret, korkağın intikamıdır,” der George Bernard Shaw.
Ülkemizde II. Meşrutiyet’ten bu yana siyaset adına yapılan seçimlere baktığımızda hep nefret edebiyatı yapılarak seçimlere girilmiştir. Kim daha çok nefret aşılıyor, düşman kazanıyorsa kendi saflarını sıklaştırıp elde tutuyor. Vatandaşta yapılan bu yanlışlığı eleştirmiyor, yangına suyla değil ateşle gidiyor. Nefret alevi büyüdükçe büyüyor. Bu nedenle de nefret nefreti besleyip büyütüyor.
Nefret eken sevgi değil, nefret biçiyor. Ülkem adına üzülüyorum. Lütfen nefretimizi alt etmek için Yüce Allah’ın şu fermanına kulak kesilelim: “Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allah’a bağlılığınızda sıkı durun ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” Maide /8.