Birçoğumuz inkâr etsek de süreyi en az üçte bire düşürerek söylesek de çaresiz kazanılmış bir alışkanlık edinmişiz ve televizyon seyrediyoruz. İstisnaları çıkarırsak bu toplumun yüzde doksan beşi televizyon seyircisi!
O zaman televizyon programlarını iyi ve kötü olarak ikiye ayıralım. İyiler; kısmen haber, belgeseller (bilgi anlatan kanallar), spor kanalları. (Spor kanallarını da yarışmacılığı anlatan ve özendirenlerle, futbol anlatanlar yani havanda su dövenler olarak ikiye ayrılırlar). Kötü programlar da diziler, hiç kimseye hiçbir şey öğretmemeye yeminli ve hiçbir yere varamayacağınız yarışma programları (yemek yarışmaları, ses ve güzellik yarışmaları, sörvayvır, moda yarışmaları, evlenme veya benzeri yarışmalar veya evlenmeye dönük yapılan yarışmalar) olarak kategorize edilebilir.
Kötü programların amacı insanların bilgi seviyelerini ekside tutup dedikodu nasıl yapılır, karşınızdaki insanla kötü iletişim nasıl yapılır, kavga nasıl çıkarılır, gıybet nasıl yapılır, insanlar nasıl aşağılanır, insanlara nasıl hakaret edilir, nezaket nasıl kötü bir davranma şeklidir (!) gibi konuları öğretmektir.
İyi program dediğim spor ve belgeselleri, bazı sinema filmlerini ise tartışmasız tavsiye ediyorum.
Sinema bir eğitim ve propaganda aracıdır demeden geçmeyeceğim.
Mesela; sinemada DANGAL’ı her ebeveyn, genç ve öncelikle de bayanlara tavsiye ediyorum. Hint filmi. Bir amatör güreşçi iki kızını güreş şampiyonu yapıyor. Kiminle savaşıyor biliyor musunuz; köylüleriyle, ailesiyle, devletiyle, bürokrasiyle, işi bilmeyen spor adamlarıyla savaşıyor! Ülkesine yarısı altın 13 madalya kazandırıyor iki kızı.
Eurosport seyrediyorum; gözlerim nemli, kalbim kırık, pişmanlığım diz boyu!
Ülkelerinin bayrakları, gençlerinin sırtlarında, sevinçten veya kaybedişin acısıyla ıslak gözlerinden sızan gözyaşlarıyla pistlerde yarışıyorlar, şeref madalyaları alıyorlar, birincilik, ikincilik, üçüncülük kürsülerine çıkıyorlar! Türk Gençleri aralarında maalesef yok!
Skalalar açıklandıkça yarışan birden bazen elliye kadar rakamlarda Türk Bayrağı yok, biliyor musunuz? Yalnız bizim anlı, şanlı bayrağımız yok!
Aldığımız eğitimler, bizi yetiştiren öğretmenler, yönetenler, ebeveynler, federasyonlar, belediyeler, medya bize şampiyon olmayı, yarışmayı öğretmediler. Öğretemediler. Yazık, çok yazık!
Türkiye’nin dört bir tarafı dağlık, kayak yapmaya müsait; gel gör ki ne kayağımız kayıyor, ne üstüne bastığımız kar kaygan (!).
Tur kayağını duymamış spor hocaları gördüm. Evinde spor kanalları olmayan sporda hocalar (akademisyen) tanıyorum.
Snooker yılda en az on beş yirmi defa turnuva yapıyor ve birkaç milyon Pound ödüllü ancak ilaç için bir tane Türk bilardocu göremezsiniz. Yok!
Spor denilince aklımıza sadece futbol maç taraftarlığı hastalıklı bir şekilde takım tutmamız aklıma geliyor. Holiganlığı spor adamlığı sanıyoruz. Daha kötüsü gece yarılarına kadar futbol açık oturumları seyrediyoruz; ne kadar değersiz ve anlamsız bir iş yapıyoruz; düşündüğümde!
Körling’de Erzurum’da elli yaş üstü Kar Adam Spor Kulübü şampiyon oldu ve İsveç’te 2018 Dünya Şampiyonluğuna katılacaklar! Bu “kar adamlar” benim arkadaşlarım ve onlarla gurur duyuyorum.
Önce Erzurum’u şimdi Türkiye’yi temsil edecekler!
Duydunuz mu? Duymanız zor; çünkü medyada yer almadılar!